İngiliz derin devletinin Osmanlı’ya ilgisi, Kraliçe I. Elizabeth döneminde başlar. Kraliçe, Privy Council üyesi William Harborne’u 1579’da Sultan III. Murad’a elçi olarak gönderir ve 1583 yılında iki devlet arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasıyla Harborne İstanbul’a yerleşir. (Privy Council: Üyeleri başbakan tarafından seçilen İngiliz devlet danışma kuruludur. İngiliz derin devletinin denetiminde hareket eder.) Diplomatik ilişkilerin kurulmasında önemli rol oynayan Harborne iki İngiliz tüccar için Osmanlı topraklarında ticaret yapma izni alır. Daha sonra Kraliçe’nin ricasıyla bu izin tüm İngiliz vatandaşları adına genişletilir. Bu, İngilizlerin Osmanlı’dan elde ettiği ilk kapitülasyonlardır. Bu ilk kapitülasyonlarla İngiltere, artık Osmanlı’nın finans sistemini ele geçirecek ilk adımı atmış olur. İngiliz kapitülasyonlarının, iki devlet var oldukça devam edeceği taahhüdünün verilmesi, Osmanlı için çöküşün kapılarını açmıştır. Bu tarihten itibaren İngiliz derin devletinin Osmanlı’yla olan ilişkileri tek taraflı olmuştur ve İngilizlerin zenginleşmesi esasına dayanmıştır.
93 Harbi sırasında Niğbolu’nun Rus güçlerince işgalini temsil eden resim |
Dönemin Osmanlı Maliyesi’ne bir göz atmak gerekirse, Kanuni Sultan Süleyman döneminde sadece Sivas vilayetinin yıllık bütçesi 20 milyon altın iken, Fransa’nın toplam bütçesi 4 milyon, İngiltere’nin ise 6 milyon altın idi. Böylesine zengin durumdaki Osmanlı Devleti, İngilizlere verdiği ilk imtiyazların ardından önemli kayıplar yaşamış ve 19. yüzyıla geldiğinde mali sistemi çıkmazın içine girmiştir. Osmanlı Devleti’nin İngiliz vatandaşlarına sunduğu bu imtiyazlar, özellikle dönemin Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) İngiliz dostu Mustafa Reşid Paşa’nın, ölüm döşeğindeki Padişah II. Mahmut’a imzalattığı, detaylarını önceki bölümde gördüğümüz, Baltalimanı Anlaşması ile zirveye çıkmıştır.
Bu anlaşmadan sadece 20 yıl sonra Kırım Savaşı patlak vermiştir. Kâğıt üzerinde, savaşın galiplerinden gibi görünen Osmanlı Devleti, gerçekte savaştan çok büyük zarar alarak çıkmıştır. Önceki bölümde detayları anlatılan İngiliz derin devleti kontrolündeki Düyun-u Umumiye’nin kurulmasıyla Osmanlı, Avrupalı devletlerin mali denetimi altına girmiş ve ekonomik bağımsızlığını kaybetmiştir. Düyun-u Umumiye’nin kuruluş zamanı II. Abdülhamid dönemine rastlar.
1. Kırım Savaşı sırasında Türk süvarileri (1855) | 2. Kırım Savaşı’nda Türk Topçu Birliği (1854) |
Burada Kırım Savaşı’nı oluşturan sebeplere dikkatli bakıldığında, savaşın zeminini hazırlayanın da, Rusya’yı bombardımana teşvik edenin de İngiliz derin devleti olduğu açıkça görülebilmektedir. Kırım Savaşı’na sürüklenen Osmanlı-Rus Krizi sırasında Rusların İstanbul’daki delegasyonunun başındaki Aleksandr Menshikov, Mustafa Reşid Paşa’nın İngiliz Büyükelçisi Lord Stratford’un baskısı ile barışı engellediğini söylemiştir. Plan tanıdıktır. Zaten tarih boyunca hemen her Osmanlı-Rus geriliminde mutlaka İngiliz derin devletinin dahli olduğu görülebilecektir. Gerek Kırım Savaşı, gerekse birazdan detaylarını göreceğimiz 1877-78 Osmanlı-Rus veya diğer ismiyle 93 Harbi sırasında Osmanlı ordusunda İngiliz askeri danışmanların bulunduğunu hatırlatmak gerekir. Söz konusu danışmanlar, Osmanlı liderlerini ve komutanlarını savaşa sürüklemiş ve karşılığında, sadece İngiliz derin devletinin menfaatine olacak ucuz taahhütler vermişlerdir.
Kırım Savaşı sırasında Balıklava’daki limandan tekneye bindirilen hastaları temsil eden resim (William Simpson, 24 Nisan 1855) |
İngilizlerin, Kırım Savaşı sonrasında Osmanlı tarafında yer almalarının asıl sebebiyse, Osmanlı Devleti’nden bu “yardımın” karşılığını gani gani alabilmektir. Nitekim öyle de olmuştur; İngiltere, en büyük imtiyazları, bu sinsi savaş sonrasında kazanmıştır.
Kırım Savaşı’nın sonunda ilan edilen Islahat Fermanı ile Batı’da dolaşan liberal düşünceler Osmanlı’ya da girmiştir. Ancak bunların arasında Darwinizm de vardır. Kırım Savaşı sonunda İngiliz derin devleti emellerine ulaşmış, hem ideolojik hem de mali olarak Osmanlı’yı daha iyi sömürebilme imkanı bulabilmiş ve Osmanlı, çöküşe bir adım daha yaklaşmıştır.
II. Abdülhamid döneminde ise finansal açıdan çöküş en yüksek noktaya erişmiştir. 10 Kasım 1879’da, on yıllık süreyle Osmanlı hazinesinin gelirlerinden tuz, tütün, alkol ve balıkçılıktan alınan vergi kazançları, alacaklı Galata Bankerleri’ne, İngiliz-Fransız ortaklı bankalara verilmiştir. Söz konusu kurumların tümü İngiliz derin devletinin kontrolü altındadır. II. Abdülhamid, 20 Aralık 1881’de, Muharrem Kararnamesi ile Osmanlı maliyesini uluslararası mali denetime açmıştır. Böylelikle Devlet’in iktisadi faaliyetlerinin yönetimi ilk kez yabancıların kontrolüne geçmiştir.
İngiliz Derin Devletinin Dini Kullanması |
||||
İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth, Osmanlı Padişahına imtiyaz mektubu yazdığında, Müslümanların Halifesi’ne hitap ettiğinin farkında idi. Bu nedenle Katolik Avrupa ile arasına mesafe koyması gerektiğini düşünerek mektupta “putperestliği cezalandıran hakiki Tanrı’ya taptığını“, bu yüzden de “putperestler” olarak gördüğü Katoliklerin amansız düşmanı olduğunu söylemiştir. Kraliçe ve İngiliz elçileri, mektupta her ne kadar Müslümanlara yakın olduklarını iddia etseler de, bu aslında zorunlu bir tiyatrodan başka bir şey değildir. Elçiler, Londra’ya gönderdikleri mektuplarda İslam dini için “şeytani ve barbar bir din” ifadesini kullanmakta (Yüce İslam dinini tenzih ederiz), “Müslüman dostu” ifadelerini Allah adına söylenmiş yalanlar olarak adlandırmaktaydılar. Allah’ın bu “yalanları” affedeceğine olan inançları da mektuplarında dile getirilmekteydi.
İngilizlerin sahte Müslüman dostluğu, 450 yıl boyunca devam ederek bugüne kadar gelmiştir. İngiliz derin devletinin Müslüman düşmanlığını Osmanlı döneminin son alimlerinden Seyyid Abdülhakim Arvasi çok güzel dile getirmiştir: İslam’ın en büyük düşmanı İngilizlerdir. İslamiyet’i bir ağaca benzetirsek, başka kâfirler, fırsat bulunca bu ağacı dibinden keser. Müslümanlar da bunlara düşman olur. Fakat bu ağaç bir gün filiz verebilir. İngiliz böyle değildir. Bu ağaca hizmet eder, besler ve Müslümanlar da onu sever. Fakat gece kimse anlamadan köküne zehir sıkar. Ağaç öyle kurur ki bir daha büyüyemez. Vah vah çok üzüldüm diyerek Müslümanları aldatır. İngiliz’in, İslam’a böyle zehir salması demek, para, mevki ve kadın gibi, nefsani arzular karşılığında satın aldığı yerli münafıkların ve soysuzların elleriyle, İslam âlimlerini, İslam kitaplarını ve bilgilerini ortadan kaldırmasıdır.1 (İngiliz devletini ve halkını tenzih ederiz.) Bu, oldukça doğru bir teşhistir. Fakat kuşkusuz Abdülhakim Arvasi’nin burada işaret ettiği, masum İngiliz halkı değil, söz konusu hainliklerin derinlerinde bulunan İngiliz derin devletidir. İngiltere Devleti ve halkı, bu tanımlamalardan uzak ve münezzehtir. |
||||
1. M. Sıddık Gümüş, ‘M. Sıddık Gümüş Sözleri ve Alıntıları’, Alıntısöz, http://www.alintisoz.com/sozler/bu-kitab%C4%B1-dikkat-ile-okuyan-islam%C4%B1n-en-b%C3%BCy%C3%BCk-d%C3%BC%C5%9Fman/49194 |