150 Yıllık Yıpratma Projesi
I. Dünya Savaşı’ndan bu yana gündemde olan Ermeni meselesini değerlendirirken öncelikle akılda tutulması gereken husus, istenmeyen tüm olayların milyonlarca insanın hayatını kaybettiği bir dünya savaşının süregeldiği bir dönemde yaşandığı, her iki tarafın da karşılıklı büyük acılar çektiğidir. Türkiye konuyla ilgili olarak tarihi kayıtları açmayı ve tarafsız, uluslararası bir heyet tarafından öne sürülen iddiaların tarihi belgeler üzerinden doğru olup olmadığının tespit edilmesi talebindedir. Elbette tarihi belgeler gerçeklerin ortaya çıkması, asılsız iddiaların devre dışı kalması ve haksızlıkların giderilmesi açısından önemlidir. Ancak hepsinden önemlisi, tarihte yaşananları bir kenara bırakıp, dostluk ve kardeşliği inşa edebilmektir. Kuşkusuz Ermenilerin de Türklerin de bu savaş sırasında büyük kayıpları olmuştur, ancak doğru olan kin ve öfke ile yüzyıl öncesinin hesabını tutmak değil, bugünün yeni nesilleriyle herkesin mutluluğunu sağlayacak bir sevgi birliği oluşturabilmektir.
Ermeniler; dürüst, akıllı ve değerli bir millettir. Bizim milletimizdirler. Tarihte, her dönemde milletimizin en değerli parçalarından biri, bizden biri olmuşlardır. Güvenilir, sanatçı, aydın ve yetenekli kişilikleriyle ön plana çıkmışlardır. Şu bir gerçektir ki, İngiliz derin devleti, bu güzel milleti bizden ayırmaya ve uzaklaştırmaya geçmişte çok çaba göstermiştir. Bu çabalar şu anda da devam etmektedir. Söz konusu derin güç, tarih boyunca Ermeni meselesini daima koz olarak kullanıp gerçek amacına ulaşmaya çalışmıştır. Ermeni meselesinin tarihini incelerken bu gerçeklerin dikkate alınması önem teşkil etmektedir.
Geçmişe dair Osmanlı’daki Ermeni meselesini gündeme getirmemiz, bu meselenin büyük oranda İngiliz derin devleti tarafından kışkırtılmış, planlanmış ve yürütülmüş bir konu olmasından kaynaklanmaktadır. Dönemin İngiltere’sinde gelişen ve dünyaya yayılan “radikal milliyetçiliğin ve ırklar arası çatışmanın ilerleme getireceği” yanılgıları, Ortadoğu’da bir çok halk arasında olduğu gibi, Anadolu halkları arasında da derin sorunlar yaşanmasına sebep olmuştur. Özellikle petrolün bulunmasıyla bölgenin jeostratejik ve jeopolitik öneminin artması, İngiliz derin devletinin Ermeniler, Süryaniler, Kürtler, Araplar, Türkler ve diğer bölge halkları üzerindeki oyunlarını hızlandırmasına sebep olmuştur. Ermeni kardeşlerimizle aramızı açan sayısız oyun da, İngiliz derin devleti tarafından geliştirilmiş ve uygulanmıştır. Bu konunun çok iyi bilinmesi ve aşağıda belirteceğimiz delillerin bu nedenle çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir.
Millet-i Sadıka
Anadolu Ermenilerinin Müslümanlarla tanışması 4 Halife döneminde başlamıştır. 640 yılında ilk defa Kafkasya’ya gelen Müslümanlar, 653 yılında Hz. Osman döneminde bölgede tam bir hakimiyet sağlamıştır. Dönemin Suriye Valisi, ilerleyen süreçte ise Emevi Devleti’nin ilk kurucusu olacak olan Muaviye, bölgede Müslümanlaştırma ya da Araplaştırma politikaları gütmemiş ve yerel Nakharar sülalelerine geniş özerklikler tanımıştır.
Sultan Alparslan, 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi’nde Bizans ordusunu yenerek Anadolu’nun kapılarını Türklere açmıştır. Bu tarihten sonra Anadolu Ermeni halkları da Türklerle birlikte yaşamaya başlamışlardır. Selçukluların yıkılmasından sonra Osmanlı Beyliği Anadolu birliğini tekrar kurana kadar Ermeni Kilisesi, Türk, İran ve Moğol yönetimi altında kalmıştır.
(1) Osmanlı döneminde varlıklı bir Ermeni bayan | (2) İstanbul’da Ermeni futbol takımı |
Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında İstanbul’u fethetmesiyle başlayan dönem, Ermeniler için adeta bir altın çağ olmuştur. Fatih, kendi isteğiyle Ermenilerin Bursa’daki ruhani reisi Hovakim’i İstanbul’a getirtmiş ve 1461’de Rum Patrikliğinin yanında bir de Ermeni Patrikliği kurdurmuştur. Patrik, Padişah’ın fermanıyla Ermeni cemaatinin lideri ilan edilmiş ve Ermeniler tamamen onun yönetimine bırakılmıştır. Bu dönemden sonra çeşitli ülkelerden İstanbul’a büyük bir Ermeni göçü yaşanmış ve İstanbul’da güçlü bir Ermeni topluluğu oluşmuştur. Yavuz Sultan Selim’in ve Kanuni Sultan Süleyman’ın Doğu Anadolu ve Güney Kafkasya’daki fetihleriyle birlikte, buradaki Ermeniler de İstanbul’daki cemaatin bünyesine dahil olmuş ve İstanbul Patrikliğine bağlanmışlardır. Osmanlı yönetimi boyunca Ermeniler, dinsel, siyasal, ekonomik ve kültürel açıdan çok büyük bir özgürlük yaşamışlardır.
Ermeniler ve Türkler, Osmanlı topraklarında daima birlik ve dostluk içinde yaşamışlardır. Bu vatanın kardeş iki milletidirler. |
Ermeniler Osmanlı topraklarında Millet-i Sadıka (Sadık Millet) sıfatıyla, Müslüman bir ülkenin gayr-i Müslim, dost ve güvenilir vatandaşları sıfatıyla yaşamışlardır. Osmanlı’nın değerli ve vazgeçilmez bir parçası olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Her Osmanlı vatandaşı gibi Osmanlı Devleti içinde her türlü hak ve hürriyete sahip olmuş, dinlerini diledikleri gibi yaşamış, diledikleri gibi ticaret, zanaat yapmış ve ibadetlerini istedikleri gibi yerine getirmişlerdir. Bu, Kuran’ın gösterdiği yoldur.
Şüphesiz, Kitap Ehlinden, Allah’a; size indirilene ve kendilerine indirilene -Allah’a derin saygı gösterenler olarak- inananlar vardır. Onlar Allah’ın ayetlerine karşılık olarak az bir değeri satın almazlar. İşte bunların Rableri Katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir. (Al-i İmran Suresi, 199)
Türkiye Ermenilerinin 84. Patriği II. Mesrob’un Konuşması |
|
Türkiye Ermenilerinin 84. Patriği II. Mesrob, 22 Mayıs 1999’da, Hilton Oteli’nde yapılan bir resepsiyonda duygularını şu şekilde ifade etmiştir: …Fatih Sultan Mehmet’in, İstanbul’u fethinden sekiz yıl sonra, 1461’de Batı Anadolu’daki Ermeni Episkoposluğunu çıkardığı bir fermanla İstanbul Patrikliğine dönüştürmesi, Fatih’in ve Osmanlı Sultanlarının gelecek vizyonu ve diğer dinlere gösterdiği hoşgörünün çok açık bir örneğidir. Tarihte bir dine mensup bir hükümdarın başka bir dinin üyeleri için ruhani riyaset makamı tesis etmesi, ne Fatih’ten önce ne de sonra görüldü… Yeni bir bin yıla girerken dünyada yaşanan gerginlikleri, özellikle yakın çevremizdeki savaş ortamını göz önünde bulunduracak olursak, 538 yıl önce gerçekleşen bu olayın değerini, dinler ve kültürler arası hoşgörünün önemini, sanıyorum daha iyi kavrayabiliriz… |
Urfalı Mateos’un Yazdıkları |
Ünlü Ermeni tarihçisi ve aynı zamanda Urfalı olan Mateos, Selçukluların Ermenilere karşı tavrını, “Melikşah’ın kalbi Hıristiyanlara karşı şefkat ve iyilikle doluydu. İsa’nın evlatlarına çok iyi davrandı. Ermeni halkına refah, barış ve mutluluk getirdi” sözleriyle ifade eder. Mateos, Sultan Kılıçaslan’ın ölümünden sonra ise şunları yazmıştır:
Kılıçaslan’ın ölümü Hıristiyanları yasa boğmuştur. Zira bu Sultan, yüksek karakterli ve hayırsever bir insandı.1 Söz konusu örnekler, tarihin ilk dönemlerinden beri Türklerle birlikte yaşayan Ermenilerin yaşadıkları huzur dolu ortamı sergiler niteliktedir. |
1. “Urfalı Mateos Vekayinamesi”, Kronik No 129, s.146 |
“Ermeni Toprakları” Üzerinden Yapılan Propaganda
Bugün İngiliz derin devletinin öne sürdüğü sözde “soykırım” senaryosunun temeli, Doğu Anadolu topraklarının Ermeni anayurdu olduğu iddiasına dayanmaktadır. Şunu ifade etmek gerekir ki, bugünkü sınırları içinde Ermeni Devleti, Türkiye’nin dost bir komşusu; Ermeni Devleti’nin vatandaşları ise Türk milletinin bin yıllık kardeşleridir. Türk milleti, tüm komşu devletlere olduğu gibi Ermenistan’ın da varlığına, sınırlarına, uluslararası haklarına saygı duymaktadır. Hepsinden öte Ermenistan Devleti’nin daim ve güçlü olması temennisini korumaktadır. Ancak bir kısım kesimlerin iddia ettiği şekilde, Türkiye’nin Doğu Anadolu bölgesinin sadece Ermenilere ait olduğu düşüncesi tarihi gerçeklerle çelişmektedir.
İngiliz derin devleti tarafından geliştirilmiş bu senaryoya göre Türkler; Selçuklular ve Osmanlılar döneminden itibaren Ermeni topraklarını işgal etmiş ve hatta onlara zulmetmişlerdir. Hatta bu anlatımlara göre bu sözde zulüm hala devam etmektedir. Ancak Türk-Ermeni ortak tarihi incelendiğinde, bu iddiaların tamamen asılsız olduğu görülmektedir. Üstelik Ermeni halkının da, I. Dünya Savaşı’na -yani İngiliz derin devleti kara propagandalarına başlayana- kadar bu yönde bir iddiası olmamıştır.
Adnan Oktar Diyor ki |
Adnan Oktar: : Ermenilerle yeniden bu kardeşlik ortamını tesis edelim, Ermenistan’la sınırı açalım, bağrımıza basalım. Onlar Osmanlı döneminde bizim kardeşlerimizdi, canlarımızdı. Yine aynı; değişen bir şey yok. Millet-i Sadıka’dır, temiz ve munis insanlardır. Ayıptır, günahtır. Aramızı açmalarına da müsaade etmeyiz. (Sn. Adnan Oktar’ın 18 Aralık 2011 tarihli A9 TV röportajından)
Adnan Oktar: Vize konusunda bir anlaşma var. Arkasından pasaporta da gerek kalmayacak. Ermenistan ile de son görüşmeler yapılıyor. Ama Ermenistan’la görüşürken bunları mahcup edecek tarzda bir harekete gerek yok. Bunlar hakikaten şefkat isteyen insanlar, sevgi isteyen insanlar, yani eski dönemin yeniden gelmesini isteyen insanlar. Millet-i Sadıka’dır Ermeniler. Biz askerlerimizi, Mehmetçiğimizi, zamanında biz Ermeni paşalara da teslim ediyorduk ve Ermenilere devletin kilit noktalarında görev veriyorduk. Şefkatle yaklaşılması lazım. Kemik karşılaştırmaları ve kemik sayısı tespitleri, bunlar son derece tehlikelidir, zaten bunu söyledikten sonra bir daha bu gündeme gelmedi. Çok şükür bu iyi bir gelişme. Sadece sevginin gündemde tutulması lazım. Ben, “Dağlık Karabağ’dan çekilecekler” dedim, nitekim çekiliyorlar… Bu, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki bağı sağlayacak. Mesela Cumhurbaşkanımız Ermenistan’a gittiğinde, Ermeni anıtının da o gün ışığını söndürmüşlerdi. Demek ki bunu düşünüyorlar, biliyorlar. Gereğini yapacaklardır. Sadece istedikleri samimi sevgi ve şefkattir. Sert ve töhmet altında bırakacak açıklamalardan şiddetle kaçınmak lazım. Ben böyle bir üslubu gördüğümde şahsen utanıyorum. Bir avuç, küçük bir ülke içerisinde sıkışmış durumdalar. Tabi ki onları da oradan kurtaracağız. Allah’ın izni ile İsrail’e kadar bizim sevgi bağımız. Çin’in içine kadar, Azerbaycan’ı, Türkistan’ı, Kazakistan’ı, Libya’yı, Fas’ı, Tunus’u, Cezayir’i hepsini içine alacak. |
Öncelikle, Doğu Anadolu topraklarının Ermeni anayurdu olduğu iddiası, tarihi gerçekleri yansıtmamaktadır. Ermenilerin bir zamanlar toplu olarak oturdukları bölgeler, M.Ö. 521’den 344’e kadar Pers vilayeti, 344’den 215’e kadar Makedonya İmparatorluğu’nun bir parçası, daha sonra sırasıyla Selefkilere bağlı bir vilayet, Roma İmparatorluğu ile Partlar arasında sık sık el değiştiren bir bölge, Sasani vilayeti, daha sonra da bir Bizans vilayeti olmuştur. Bu toprakların 7. yüzyıl sonlarından itibaren hakimi ise Emeviler’dir. Onlardan sonra 10. yüzyıl sonlarına kadar Abbasilerin elinde kalmış, 10. yüzyılın sonlarına doğru Anadolu’nun tamamına Bizans İmparatorluğu yeniden hakim olmuştur. 10. yüzyıldan itibaren de bölgeye Türkler gelmişlerdir. Ermeniler çok eski tarihlerden beri bölgede varlığı devam eden, medeni ve kadim bir millettir. Ancak tarih boyunca çeşitli devletlerin egemenliğinde yaşamış, kurdukları devletler de dönemlerinin büyük devletleri arasında tampon bölge işlevi görmüş ve sık sık müdahalelere maruz kalmıştır. Ermeniler elbette ki Doğu Anadolu’da varlıklarını sürdürecek ve kendi vatanları olarak o bölgede yaşamaya devam edeceklerdir. Fakat söz konusu tarihi bilgilerden yola çıkarak, Doğu Anadolu’nun, başka milletlerin yer almadığı, müstakil bir Ermeni anayurdu olduğu iddiası gerçeklerle örtüşmemektedir.
Bu husus Ermeni tarihçi Kevork Aslan’ın şu sözleriyle de doğrulanmaktadır:
Ermeniler derebeylikler halinde yaşamışlardır. Birbirlerine vatan hisleriyle bağlı değildirler. Aralarında siyasi bağlar yoktur. Yalnızca yaşadıkları derebeyliklere bağlıdırlar. Vatanseverlikleri de bu nedenle bölgeseldir. Birbirleriyle bağlarını siyasi ilişkiler değil, dilleri ve dinleri oluşturur.204
İngiliz Derin Devletinin Bazı Ermenileri
Yönlendirmeye Başlaması
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren İngiliz derin devletinin Doğu politikası incelendiğinde göze çarpacak en önemli husus, İngiltere’nin yerel halklarla birebir kurduğu diyaloglar olacaktır. Kuşkusuz bu diyalogların amacı söz konusu halklara yardımcı olmak değil, onları İngiliz siyaseti doğrultusunda yönlendirmenin yollarını bulabilmek ve bu yolları en “etkili” şekilde kullanabilmektedir. Bu amaçla İngiliz derin devlet mensuplarının bir kısmı halk arasında ayrılıkçı düşünceleri geliştirip beslerken bir kısmı da halkın önde gelenlerini merkezi yönetime karşı kışkırtmışlardır. İngiliz derin devletinin bölgeye gönderdiği sayısız ajanın ilgi alanındaki halklardan biri de Anadolu’nun kadim topluluklarından sayılan Ermeniler olmuştur.
13 Temmuz 1878 tarihinde imzalanan Berlin Antlaşması ile Osmanlı; Rumeli’de ve Ermenilerin oturduğu bölgelerde, İngilizlerin baskısıyla çeşitli ıslahatları hayata geçirmek mecburiyetinde kalmıştır. Görünürde bölge insanlarına özgürlükler ve haklar tanıyacak olan bu ıslahatlar İngiliz derin devletinin, Ortodoks Hristiyan bir topluluk olan Ermeniler üzerinde hakimiyet elde etmesinin başlangıcı olmuştur. Ne var ki, mezhepleri farklı olan Ortodoks Ermenileri, Protestan mezhebine bağlı İngilizlerin safına çekmek hiç de kolay olmamıştır. Bu dönüşüm, ancak yıllar süren ve İngiliz ajanlarının kullanıldığı, mezhepsel misyonerlik çalışmaları ve Batı basınında yürütülen yoğun propaganda sonrasında sağlanabilmiştir.
19. yüzyılda Osmanlı’da Müslüman bir din adamı, Kıbrıs ve Ermeni Patriğiyle birlikte. Bu birliği bozmaya çalışan İngiliz derin devleti olmuştur. |
29 Kasım 1879’da Londra’ya bir rapor gönderen İngiltere’nin Van Konsolos Yardımcısı Emilius Clayton, raporunda, Ermeni Devleti’nin ya hiç kurulmamasını ya da kurulacaksa Rusya’ya yem olmayacak şekilde kurulmasını istemişti. Konsolos Yardımcısı, Osmanlı Devleti’nin yıkılacağı inancındaydı. Öyleyse reformlar, İngiliz himayesi altında bir Ermeni Devleti’nin kurulmasına doğru yönlendirilmeliydi. İngiliz Konsolosun düşüncesine göre bu şöyle olacaktı: “Önce Ermeniler, İngiliz veya Avrupa protektorası (himayesi) altında serpilecek, güçlenecek ve siyasal bakımdan hazırlanacaklardı. Sonra, dışarıdan Doğu Anadolu’ya Ermeni nüfusu getirilecekti. Böylece bölgede Ermeni nüfusu artırılacaktı. Ama ne kadar artarsa artsın yine azınlıkta kalacaklardı. Bunun için ikinci adım olarak, Türk nüfusu Doğu Anadolu’dan peyderpey uzaklaştırılacaktı. Geriye Kürtler ve Süryaniler kalacaktı. Süryaniler, Ermenilerle mezhep ayrılıklarını bir yana bırakıp kaynaşacaklardı. Kürtler ise, ‘silah zoruyla hizaya getirilecek’, Ermenilerle birlikte yaşamaya zorlanacaklardı. Bütün bunlar, Osmanlı yönetimi altında, reformların uygulanması olarak yapılacaktı. Zamanı gelip Osmanlı Devleti çökünce de Ermenilere ayrı bir devlet kurulacaktı. Ama bu iğreti devlet, kendi kendine yaşayamayacağı için, bunun üzerinde ‘güçlü bir İngiliz himayesi’ kurulacaktı.”205
İngiliz derin devleti tarafından kışkırtılıp Osmanlı içinde isyan çıkaran Ermeni çetelere ait silahlar. |
Plan, belirlendiği gibi işliyordu. Osmanlı Devleti’nin Hıristiyanlara yönelik iyileştirme taahhüdünü takip etme adı altında İngiltere, Osmanlı vilayetlerine konsoloslar gönderdi. Rütbeli askerlerden oluşan bu konsoloslar, gözlem görevlerinin tamamen dışına çıkarak, bölgede istihbarat çalışmaları yaptılar; bir kısım Ermeni vatandaşlarımızı örgütleyip silahlandırdılar ve ardından onları açıkça isyana teşvik ettiler.
Ancak geldikleri ilk dönemde İngiliz konsolosları ile Ermeni topluluğu arasında ciddi bir iletişim ve güven sorunu vardı. Bu, farklı mezheplere mensup olmalarından kaynaklanıyordu. Bu nedenle, söz konusu konsolosların/ajanların, Ermenileri kendi yanlarına çekebilmeleri için, öncelikle Ermenilerin, misyoner çalışmalarıyla mezheplerini değiştirmelerini sağlamaları ve onları Protestan yapmaları gerekliydi. Bunun için özellikle bazı Amerikalı misyonerler aracılığıyla Mardin merkezli olarak bölgede faaliyetlere başlanmıştır. Bu çalışmalar başta Şark Kiliselerinin ve yerli halkın ciddi anlamda tepkisini çekmiştir. İngiliz konsoloslar ise hem söz konusu misyonerleri hem de mezhep değiştirip Protestanlığa geçenleri himaye etmiştir. Elbette kast edilen himaye, bu insanların inançlarına duydukları saygıdan değil, bölge üzerindeki stratejilerinden kaynaklanmaktadır.
Bu strateji, Osmanlı topraklarında çok daha önceden de yürütülen bir faaliyet olarak karşımıza çıkar. Dönemin Tekirdağ Kaymakamı Ahmed Hamdi’nin konuyla ilgili uyarısı şöyledir:
Tekirdağ’daki Protestan milleti İngiliz Devleti himayesinde olduklarını belirtmişlerdir. Bu devletin konsolosu ise, her türlü iş ve meselelere karışmakta olup Protestanların devletinin himayesinde olduklarını söyleyerek onları kendisine tabi ettirmek düşüncesindedir. Konsolosun bu şekilde davranması, uygunsuzluk ve şehirde karışıklığa yol açtığından, bunun önü alınmazsa Ermeni milletinin toplu halde Protestan olarak İngiliz Devleti himayesine girecekleri anlaşılmaktadır. Konsolosun söz konusu milleti kendisine tâbi ettirmek istemesi, her yönden nizama aykırı olarak memleketi fesada uğratacağından, bu meselede ne şekilde hareket edilmesi gerekiyorsa Sadâret’ten bildirilmesine şiddetle ihtiyaç duyulmaktadır. Protestan milleti hakkında yapılacak işlemin acilen bildirilmesi arz olunur.206 (21 Ağustos 1858, Tekirdağ Kaymakamı, Ahmed Hamdi)
İngiliz Derin Devletinin Ermeni İsyanı Karargahı: Kıbrıs
1890 yılına ait, üzerinde Kraliçe Viktoria’nın resmi olan Kıbrıs parası |
Kıbrıs’ın yönetiminin sözde geçici olarak İngilizlere verilmesini öngören ve gizli yapılan 1878 Kıbrıs Antlaşması öncesinde Ada’da 45 bin Müslüman ve 100 bine yakın gayrimüslim yaşamaktaydı. Ermeniler, Rumlar, Museviler ve az miktarda Nasranî, bu gayrimüslim nüfusu oluşturmaktaydı. İngiliz sözde bazı misyonerler de bu Hristiyan nüfusa etki etmek amacıyla Kıbrıs’ta faaliyet yapmaktaydı. İngilizler, Ada’yı kontrollerine aldıklarında Ermeniler için bir okul açarak nüfuzlarını arttırmayı amaçladılar. Bu, İngiliz derin devletinin Ermeni meselesinde Kıbrıs’ı üs olarak kullanmak için attığı ilk adım oldu. Anadolu’da barınmakta zorlanan Ermeni komitacılar Kıbrıs’a yerleştiler. Birçok ayaklanmanın planlayıcısı Taşnak ve Hınçak komitaları Kıbrıs’ta organize oldular. Ermeni Muhibban Cemiyeti ve Ermeni Mülteciler Vakfı Komitesi, hep Kıbrıs merkezli kuruldu. Anadolu Ermenileri her geçen gün daha fazla Kıbrıs’tan sevk ve idare edilmeye başlandı. Merkezi İngiltere’de olan Hınçak komitasının Magosa’da avukatlık yapan başkanı Sivaslıyan da, Ada’daki Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtmakta ve anakaradaki ayaklanmalara katılmalarını sağlamaya çalışmaktaydı.
Kıbrıs, sadece bir kısım Ermenileri kışkırtmak için kullanılan kültürel ve sosyal bir merkez değildi. Ayaklanmalara lojistik destek de büyük ölçüde yine Ada’dan sağlanıyordu. Osmanlı ile Avrupa topraklarındaki ayaklanma yanlısı Ermeniler, Kıbrıs üzerinden haberleşmekteydiler. Aynı şekilde yurt dışına kaçan veya Anadolu’ya dönecek kalkışma taraftarı Ermeniler de Kıbrıs üzerinden gizlice gidip gelebiliyorlardı. Halep, Diyarbakır, Bitlis, Hakkari ve Van illerinde isyana karışan Ermeniler, İskenderun ve Mersin üzerinden yelkenlilerle Ada’ya çıkıyorlar, Ada’daki İngiliz hakimiyeti sayesinde kimlik değiştirip Avrupa ve ABD’ye yolculuk ediyorlardı.
Avrupa’daki bazı Ermeniler tarafından satın alınan silahlar da, yine Kıbrıs üzerinden Ermeni komitacılara ulaştırılıyordu. Tüm bu operasyon İngiliz derin devletinin sevk, idare ve korumasında gerçekleşiyordu. Kıbrıs adası sadece Anadolu topraklarına yakın değildi. Bugünkü Suriye ya da Lübnan sınırlarında bulunan birçok Osmanlı kenti de Ada’yı üs edinmiş bir kısım Ermenilerin tehdidi altındaydı. Osmanlı Devleti ise değil bu ulaşımı engellemek, bütün bunları gözleyebilecek altyapıya dahi sahip değildi.
Burada bahsettiğimiz kişilerin, İngiliz derin devletinin hakimiyetinde bulunan Ermeni komitacılar olduğunu tekrar hatırlatmakta fayda vardır. İngiliz derin devletinin etkisi ile Ermeni vatandaşlarımızın bir kısmının propagandaya kanarak yanlış bir yol izlediği doğrudur. Fakat Ermeni kardeşlerimizin büyük bir çoğunluğu, o dönemde, kendi vatanları olan Osmanlı’ya sadık kalmaya devam etmiş, İngiliz derin devletinin sahte oyunlarına kanmamışlardır. Bu değerli millet, işte bu yüzden, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra da huzur ve güven içinde Türkiye topraklarında yaşamaya devam etmişlerdir, hala vatanımızın bir parçasıdırlar.
Kıbrıs Monagra Ermeni Lejyonu Kampında eğitilen Kayseri/Tomarzalı Ermeniler. |
I. Dünya Savaşı Öncesi Yerel Ayaklanmalar
İngiliz derin devletinin Doğu Anadolu’daki çıkarları, Ermeni toplumunun belirli bir kısmının Osmanlılara karşı kullanılması stratejisi üzerine kuruluydu. Bu gerçek, şu ana kadar pek çok Batılı ve Ermeni tarihçi tarafından da dile getirilmiştir. Ancak Osmanlı yönetiminden hiçbir şikayeti olmayan ve yıllardır barış içinde yaşayan halk üzerinde bu girişimler ilk başlarda etkili olmamış ve provokasyon amaçlı kurulan teşkilatların büyük bölümü zaman içinde yok olup gitmiştir. Söz konusu teşkilatlar, Osmanlı toprakları içinde başarılı olamayınca bu kez farklı ülkelerde faaliyet göstermeye başlamışlardır.
Ermeni meselesinin bugünkü önde gelen propagandacılarından olan Louise Nalbantyan, kurulan bu komitaların amacını, “Ermeni halkının duygularını harekete geçirmek için tahrike ve teröre ihtiyaç vardı. Halk, düşmanlarına karşı kışkırtılacak ve aynı düşmanın misilleme faaliyetinden yararlanılacaktı… Komite, Osmanlı Hükümeti’ni terörize etmeyi amaçlıyordu” şeklinde tanımlıyordu.207 Yani Anadolu’da isyanlar çıkartmak için İngiliz derin devleti tarafından kışkırtılan bir kısım Ermeniler, kendilerine yöntem olarak “terörü” seçmişlerdi. Nitekim bu komitaların kurulmasını takip eden yıllarda Anadolu’nun dört bir yanında isyanlar çıkartılmıştır. İsyanlarda pek çok masum Türk, Kürt, Süryani ve Ermeni hayatını kaybetmiş ve bu isyanlar nedeniyle Anadolu topraklarında huzur sağlanamamıştır.
Kıbrıs’ta Ermeniler (1878) |
Ermeniler, Osmanlı yönetimi altında ağırlıklı olarak sanat ve ticaretle uğraşan özgür bir milletti. Dini özgürlükleri tamdı; kendilerine ait kiliseleri olup istedikleri gibi ibadet edebilirken, kendi din adamlarını yetiştirdikleri manastırları da bulunmaktaydı. Askere gitme zorunlulukları yoktu. Bu çerçevede Osmanlı Devleti, onlar için, yüzyıllarca huzur ve güven içinde yaşamalarını sağlayan bir otorite olmuştu. Ancak Osmanlı’nın parçalanma süreci içinde İngiliz derin devleti tarafından onlara da bir rol biçildi. Ermenilerin bir kısmının Osmanlı’ya başkaldırarak ayrı bir devlet olmaları teşvik edilecekti. Ancak İngiliz derin devleti, Ermenilerin böyle bir niyetlerinin olmadığını çok iyi biliyordu. Yapılacak şey, onları provoke edecek yollar bulmaktı.
Doğu Anadolu’yu gezen Amerikalı gazeteci George H. Hepworth, hatıralarında Ermenilerin kendisine şunları söylediklerini aktarır:
Ah! Biz bir zamanlar çok mutlu bir halktık. Vergimizi öderdik, büyük işlerimiz vardı; memnun ve zengindik. Ama şu Berlin Antlaşması yok mu! İngiltere’nin müdahil olması yok mu! Eğer, Avrupa bizim yakamızı bırakırsa hala bir geleceğe sahip olabiliriz.208
1800’lerde Kıbrıs’tan bir görüntü |
İşte bu rahat ortam, Osmanlı yönetiminin zayıflığında yerini, İngiliz derin devleti önderliğinde bir isyan ve zulüm ortamına bıraktı. O güne dek ırkçı ve milliyetçi akımlardan hiçbir zaman etkilenmemiş olan Ermenilerin ırk ve din farkı, İngiliz derin devleti tarafından bir anda ön plana çıkarılıyordu. Bu amaçla, önce Hristiyan Ermeni toplumu Müslümanlara karşı kışkırtılmalı, haksızlığa uğratıldıkları propagandası yayılarak sözde “ezilmiş toplumun” başkaldırışı sağlanmalıydı. Çatışma ve kan dökülmesi bu sinsi planın olağan bir sonucu olmalıydı.
Rusya’nın Van ve Bitlis Genel Konsolosu General Maywesky, özellikle İngiltere tarafından yürütülen bu cesaretlendirme ve kışkırtma sürecini şöyle aktarır:
İstanbul Ortaköy sahilinde bulunan Neo Barok tarzındaki bu ihtişamlı cami, Sultan Abdülmecid tarafından Ermeni kardeşimiz Mimar Nigoğos Balyan’a 1853 yılında yaptırılmıştır. |
Türkiye Hristiyanlarının –bu sefer de Ermenilerin–, Türklerin zulüm ve baskısına maruz kaldıklarını Avrupa’ya göstermek icap ediyordu. Fikir pek doğru. Sırbistan ve Bulgaristan’da da böyle olmuştu. Ermenilerden de bu suretle istifade edeceklerdi… Propaganda şu şekli aldı: “Ancak ve ancak kan dökmek lazım ki, Ermeniler serbesti kazansınlar. Kan dökünüz, Avrupa sizi himaye eder.” Mutlaka kan dökülmesi lüzumuna kani idiler. Ermeni kanı dökülünce, hemen Avrupa’nın gelip Ermenistan’ı yakında ihya edeceğine iman etmişlerdi. Başka türlü bu derece vahşet irtikap edilemezdi. Muhtariyet idaresi emeli kuvvetli olmasaydı, Londra’nın emriyle binlerce hayat telef olur muydu?209
İngiliz derin devletinin bölücü kışkırtma politikası, yıllar sonra artık açık ve net bir şekilde ifade ediliyordu. 1880’de iktidara gelen İngiliz Başbakanı Gladstone, “Ermenilere muavenet (yardım), insaniyeti hizmettir” diyor, Osmanlı’dan ayrılmaları hususunda ise “Doğu’yu ilerletip aydınlığa kavuşturmak isterseniz Ermenilere istiklal veriniz” diyerek İngiliz resmi devlet politikasını açıklıyordu. Gladstone kabinesi, Ermenileri bir araya toplayıp organize ediyor ve kuracakları yeni bağımsız devletin İngiltere himayesinde olacağını vaat ederek onları cesaretlendiriyordu.210 Ancak dertleri ne Ermenilerin korunması ne de Doğu’nun “aydınlığa kavuşması” idi. Asıl amaç Ortadoğu’da kolay yönlendirilebilecek küçük parçalar oluşturmaktı.
Sanatçı yetiştiren Ermeni okulu |
Tarihçi yazar Süleyman Kocabaş, tarihin belgelediği bu gerçeği şu sözlerle açıklamıştır:
Doğu Anadolu’da Ermeni şiddet olayları başladı. Bölgedeki yabancı görgü tanıklarının yazdıklarına göre, Ermeni komitacıları, İngiliz konsoloslarıyla gizlice temasta idiler. Bunu, Rusya’nın Van konsolosu General Maywesky eserinde yazar. Ermeni isyanlarının en civcivli zamanı olan 1896’da Doğu Anadolu’yu gezen Amerikalı gazeteci George H. Hepworth da hatıralarında, İngiliz-Ermeni ilişkilerinden bahseder. Bölgede Müslümanlarla Ermeniler arasındaki kanlı olayların asıl sebebinin yurt dışından gelen Ermeni komitacıları olduğundan bahsettikten sonra şöyle devam eder: “Arada bir Ermeni komitacılarının tecavüzlerini yenilemeleri mümkündür. Onlar, maksatlarını açıkça söylüyorlardı. Kendileri olayların gerisinde, Türklerle Ermenileri birbirlerini öldürmeye teşvik ederlerse, Avrupa’nın kuvvete başvurarak müdahale edeceğine ve ondan sonra kendilerinin Ermeni Krallığı’nı yeniden kuracaklarına inanıyorlardı… İngiltere, onları yeni çabaları için övüyor ve teşvik ediyordu. İngilizler, gece karanlığı ortalığı sarınca, şehirlerin içindeki yollardan gizlice hareket ederek, kendilerini destekleyeceklere söz vermeleri halinde, hükümetlerinin onların yardımına koşacağını söylüyorlardı.”211
Ermeniler, yıllarca Türklerle barış içinde yaşamışlardır.
Osmanlı’da sanatla ilgilenen Ermeniler |
Nitekim 1896’da söz konusu Ermeni komitaları, Liverpool’da büyük bir miting düzenlemişler, mitinge katılan Gladstone, uzun bir konuşma yaparak Ermenileri tahrik eden ifadeler kullanmıştı.212
Harvard Üniversitesi Tarih bölümü kürsü başkanı William L. Langer’e göre, Türkiye’de “hunharca akıtılan kanlardan, daha ziyade İngiltere sorumluydu”.213
Anadolu’daki İngiliz konsoloslarının himaye ve yönetimindeki Ermeni komitaların faaliyetleri, 1895 yılı Temmuz ve Ağustos aylarında iyice yoğunlaşmıştır. 1895 yılı içerisinde çıkan bu Ermeni isyanları; 29 Eylül Divriği, 2 Ekim Trabzon, 6 Ekim Eğin, 7 Ekim Develi, 9 Ekim Akhisar, 21 Ekim Erzincan, 25 Ekim Gümüşhane, 25 Ekim Bitlis, 26 Ekim Bayburt, 27 Ekim Maraş, 29 Ekim Urfa, 30 Ekim Erzurum, 2 Kasım Diyarbakır, 2 Kasım Siverek, 4 Kasım Malatya, 7 Kasım Harput, 9 Kasım Arapgir, 15 Kasım Sivas, 15 Kasım Merzifon, 16 Kasım Antep, 18 Kasım Maraş, 22 Kasım Muş, 3 Aralık Kayseri ve 3 Aralık Yozgat isyanlarıdır.
Kayseri Talas Ermeni Anaokulu (15 Haziran 1911) |
Sözde Misyonerlerin Ermeniler Üzerindeki Etkisi
İngiliz konsolosları, Ermeni vatandaşlarımıza Osmanlı yönetimini kötülüyor, onların haklarını koruyacak makam olarak da İngiliz devletini ve himayesini gösteriyorlardı. Bu amaçla, bir program dahilinde Ermeni köylerini ziyaret edip propaganda faaliyetlerini sürdürüyorlardı. Adana vilayetinden Dahiliye Nezareti’ne gönderilen telgrafta konsolosların bölücü faaliyetleri hakkında şu tespitler aktarılıyordu:
İngiltere Devleti tarafından Adana Konsolos Vekili olarak atanan Yüzbaşı Cooper’ın elinde bulunan fermanda kendisinin normal konsolos vekili olarak sadece İngiltere vatandaşlarının işlerine bakmak üzere tayin edildiği açıklanmakta iken, buraya geldiğinden beri mazlumların koruyucusu şeklinde görünüp mahkemelerde davalarını kaybeden ve tüccar olan hak sahiplerinin verdiği şikâyet içeren dilekçe ve önerileri kabul ederek kendilerine yardım vaat etmektedir. “Bu davalara niçin böyle karar verilmiş?” şeklinde savcıya sorular sormak ve şikâyette bulunanlara Osmanlı Devleti’nin idaresini kötüleyip İngiltere Devleti’nin adaletini överek kalpleri kazanmaya çalışmak türündeki davranışları tahammül sınırını aşmıştır… Şu sıralar buranın da Kıbrıs gibi İngilizlere bırakılacağı, Konsolos’un gelişinin bu yüzden olduğu, Kozan, Zeytun, Dersim ve Van’ın Ermenistan adıyla -Bulgaristan gibi- Ermeni bir valinin özerk yönetimine verileceği söylentileri halk arasında yayılmaya başladı. Bu gelişmenin Osmanlı Devleti’nin hukuk ve bağımsızlığı için ne derecede zararlı olup memleketin idare ve güvenliğini bozacağını tarafınıza söylemeye gerek yoktur. Ancak bu durum biraz daha sürecek olursa vatandaşların düşünceleri tamamen değişecek ve gelecekte vaziyet daha tehlikeli bir hal alacaktır. Bunlara karşı nasıl hareket edileceği hakkında elimde talimat olmaması dolayısıyla bir taraftan sorumluluk korkusu ve diğer yandan hükümetin şerefini koruma görevi beni kararsızlık ve sıkıntı içinde bırakmaktadır. Hareket tarzımı belirlemek için ayrıntılı emirlerinizi istirham ederim.214 (15 Aralık 1879)
Yukarıdaki telgrafta sözü edilen faaliyetler bir süre sonra bazı Ermeniler üzerinde etki göstermeye başlamıştır. Ermeni vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu Devlet’e sadakat gösterirken, sayıca az da olsa bir kısmı İngiliz derin devletinin etkisi altında kalmıştır. İngiliz derin devleti, Osmanlı Devleti’ni yıkabilmek için Anadolu topraklarında istihbarata ihtiyaç duymuştur. İngiliz derin devleti güdümündeki Ermeni isyancılar, 1890 yılından 1922’ye kadar İngiliz istihbaratının beşinci kolu şeklinde faaliyet göstermişlerdir. Çanakkale Savaşı’nda, Adana Ermeni olaylarında ve 1915 ayaklanmalarında İngiliz istihbaratı ile Ermeni ihtilalci partileri birlikte hareket etmişlerdir. Çünkü söz konusu Ermeniler, yıllarca Osmanlı Devleti’nin içinde yaşamaları nedeniyle Anadolu’yu Türkler kadar iyi bilmektedir. Osmanlı’yla tüm cephelerde mücadele eden İngiliz derin devletinin aradığı destek, bu Ermeni komitalarından gelmiştir. İngiliz derin devletinin manipüle edebildiği Ermenileri kendi yanında devşirmesi, neredeyse 100 yıl boyunca ince ince işlenmiş bir planın sonucudur.
Surp Boğos Armenian Catholic Church opened during the Ottoman Empire still exists and welcomes our Armenian brothers and sisters even today. |
İngiliz Basınında Yürütülen Ermeni Propagandası
Asırlardır bir arada kardeşçe yaşayan Türkler ve Ermeniler arasında suni olarak geliştirilen Ermeni sorununda, Ermenilerin Osmanlı’ya karşı kışkırtılması ilk aşamadır. 1878 Berlin Kongresi’nde İngiltere’nin önderliğinde Ermenilerin Rusya’ya karşı sahiplenilmesi mantığı tartışılmıştır. Lord Salisbury, Ermenilerin menfaatlerinin güvence altına alınarak acilen durumlarının iyileştirilmesini teklif etmiş ve bu şart, Berlin Antlaşması’nın 61. maddesi olarak kabul edilmiştir. Sadece Ermenilerin değil tüm halkların durumlarının iyileştirilmesi, kuşkusuz her vicdan sahibi insanın kabul edeceği ve destekleyeceği bir tutumdur. Ancak İngiliz derin devletini, ne Ermenilerin ne de başka bir halkın iyiliği değil sadece kendi menfaatleri ilgilendirmektedir. Bu çerçevede, İngiltere içinde de lobi faaliyetleri yürütülmüş; Ermeni yazarlar, Osmanlı aleyhinde yazılar yazmaları ve Osmanlı karşıtı propaganda yapmaları konusunda teşvik edilmiştir.
Yine Lord Salisbury himayesindeki Agopyan adlı bir Ermeni, Londra’da Haiasdan isimli bir gazete çıkarmaya başlar. Henry Labouchère’in sahibi olduğu Truth Gazetesi gibi belli başlı gazetelerde “Ermenilerin Hristiyan kimlikleriyle Osmanlı tarafından ezildikleri” şeklinde yanlış haberler yapılmaya başlanır. Bab-ı Ali, bu aleyhte yayınların engellenmesi için yerel mahkemelere başvurur, ancak ifade özgürlüğü adı altında bu yalan haberlere devam edilir.
Avrupa’da olumsuz kamuoyu oluşturmak ve böylece Osmanlı Devleti üzerinde baskı oluşturabilmek amaçlanmaktadır. İngiltere’de Gladstone’un başını çektiği bazı politikacılar, Avam Kamarası’nda, “Hıristiyanların zulme uğradıkları” şeklinde -hiçbir somut dayanağı olmayan- Osmanlı aleyhine kışkırtıcı konuşmalar yapmıştır. Times Gazetesi, Hıristiyanların sözde türlü cezalarla öldürüldüklerini, kilise ve diğer binalarının yağma edildiğini ve işin günden güne tehlikeli bir hal aldığı yalanlarını yaymaktadır.
(1) Bir Fransız dergisinde yer alan, Osmanlı’daki Ermeni isyanlarının temsili resmi (2) İzmir’de bulunan, Osmanlı döneminde inşa edilmiş bir Ermeni Kilisesi (1915) |
Yüzyıllarca kardeşçe yaşadığımız Ermeni vatandaşlarımızın bir kısmı, İngiliz derin devletinin kışkırtmasıyla Osmanlı Devleti’ne karşı başlayan isyanlara katılmışlardır. (Solda) |
Türk diplomatlardan Salih Münir Paşa, Yıldız Saray-ı Hümâyûnu Baskitâbet Dairesi’ne yazdığı raporda durumu şöyle özetlemiştir:
Mevcut durumun tamamı göz önüne alındığında İngiltere’nin, Osmanlı Devleti çıkarlarına aykırı bazı emellerin gerçekleşmesine hararetle çalışmakta olduğu sonucunu çıkarmak doğaldır. Bu takdirde gerek Gladstone partisi ve gerekse Salisbury grubuna mensup gazetelerin yaptıkları yayınlara, kamuoyunu kendi kötü emellerini kolayca kabule hazır bir hale getirmek için tertip olunmuş yayınlar gözüyle bakmak gerekir.215 (Londra, 4 Eylül 1889, Salih Münir)
İngiliz derin devleti, bir kısım Ermeniler tarafından başlatılan 1894 yılındaki Sason ayaklanmasını kara propagandaları için kullandılar. Bir anda tüm Avrupa basını, Ermenilerin Türkler tarafından katledildiği yalanını anlatan makalelerle doldu. Bu tek yanlı, gerçeklerden uzak yayınların etkisiyle birçok Avrupa şehrinde Ermeniler lehine gösteriler düzenlendi. Avrupa kamuoyu, sözde Ermenileri Türklerden kurtarmaya hazırlanıyordu. Gerçekte ise yaşananlar, Osmanlı Devleti’nin yıkılıp Anadolu ve Ortadoğu’nun İngiliz derin devleti himayesinde bir Ermeni devletinin kurulması planının altyapısı idi.
Gerçeği Yansıtmayan |
Propaganda Posterleriİngiliz derin devleti, Avrupa basınında Osmanlıların Ermenilere eziyet ettiğine dair provokatif çizimler yayınlatmış ve kara propagandayı bu şekilde yürütmüştür.
İngiliz propaganda sistemi hiçbir olayı boş geçmiyordu. Küçük olaylar büyütülüyor, Ermenilerin katliamları göz ardı ediliyor karşılıklı çatışmalar ise Türklerin Ermenileri katletmesi olarak gösteriliyordu. The Times, The Standard, Daily Telegraph, Daily Chronicle gibi İngiliz gazeteleri Osmanlı ve Türk aleyhtarı yazı ve makalelerle basılıyordu. Gladstone ise ateşli nutuklarla politikacıları ve İngiliz kamuoyunu Osmanlı aleyhine yönlendiriyordu.
Dönemin İngiliz büyükelçiliğinde tercüman olarak görev yapan Gerald H. Fitzmaurice’in Anadolu’yu gezip yazdığını iddia ettiği raporları, bu kara propagandanın cephanesini oluşturuyordu. İngiliz diplomasisi adına yazılan çoğunluğu hayal ürünü olan bu raporlar, bazı yabancı devlet elçiliklerini de etkisi altına almaktaydı. İngiliz derin devleti, kendi kamuoyunun ardından Avrupa devletlerini de yanına çekmekte ve planlarının uygulayıcısı haline getirmekteydi. Bu yalancı delil yöntemi, yaklaşık bir asır sonra Irak’ın işgali için oluşturulan uluslararası askeri gücün harekete geçirilmesinde de karşımıza çıkacaktı.
Ermeni meselesinin, İngiliz derin devleti tarafından nasıl bir medya propagandası haline getirildiğine, “İngiliz Derin Devletinin Propaganda Gücü ve Küresel Medya Yapılanması” bölümünde çok daha detaylı değinilecektir.
19. Yüzyıl Ayaklanmaları ve Savaşın Ayak Sesleri
Osmanlı Devleti’nde Ermeni isyanları, temelde 3 organizasyon tarafından idare edilmiştir: 1885 yılında Mıgırdıç Portakalyan’ın kurduğu Armenakan Partisi, Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnak Partisi), Avedis Nazarbeg tarafından kurulan Sosyal Demokrat Hançukyan Partisi (diğer adıyla Hınçak Partisi). Taşnak ve Hınçak Partileri sol görüşlü yapılanmalardır. Özellikle Hınçak Partisi, çalışma prensiplerini Karl Marks’ın Komünist Manifesto‘su üzerine kurmuştur. Armenakan ve Taşnak partilerini merkezi Osmanlı ülkesinde iken, Hınçak Partisi’nin merkezi Londra’dadır.
Taşnak Partisi, ihtilalci ve acımasız yapısıyla zaman içinde Ermeni ayaklanmasını doğrudan teşvik etmiştir. Parti, Sason ve Van ayaklanmalarının, İstanbul’daki Osmanlı Bankası Baskını’nın ve Doğu Anadolu’daki birçok katliamın sorumlusudur. Taşnak Partisi tarafından kurulan Kara Haç Çetesi de ayaklanmalara destek vermeyen Ermenileri katletmek üzere çalışmıştır. Çete, ismini, öldürdüğü barış yanlısı Ermenilerin alınlarına kesici bir aletle kazıdıkları haç işaretindeki kanın kuruması ve siyah renge dönüşmesinden almıştır. I. Dünya Savaşı’nda Rus ordusu içindeki 4 Ermeni gönüllü alayını da Taşnak Partisi toplamıştır. Savaş sonrası Sovyet Ermenistan’ın Kızıl Ordu kontrolüne geçmesinden sonra, 1930’larda Stalin’in emri ile Taşnakist olarak adlandırılan on binlerce Ermeni ya kurşuna dizilmiş ya da Sibirya’ya sürgüne gönderilmiştir. Kitap genelinde anlattığımız İngiliz derin devleti, elini attığı her yere olduğu gibi Ermenilere de sadece ölüm getirmiştir.
İngiliz derin devletinin kışkırtmasıyla başlayan ilk Ermeni isyanı, 1879’da yaşanan Zeytun isyanıdır. Faaliyet alanı olarak Zeytun’un seçilmiş olması dikkate değerdir. Burası dağlık bir alan olması nedeniyle eşkıya çetelerinin yoğun olarak bulunduğu bir yerdir. Ancak buradaki çete mensupları, Osmanlı genelinde yaşayan barışçıl Ermeni vatandaşlarından ayrı olarak kanun tanımazlıkları ile bilinen bir grup eşkıyadan ibarettir.
Osmanlı’ya karşı ayaklanmış Ermeni çetelerini, Osmanlı’nın bir parçası olan Ermeni kardeşlerimizle bir tutmamak gerekmektedir. Çeteler, çoğunlukla İngiliz derin devletinin oyununa gelmiş, dağlık alanlarda yaşayan eşkıyalardan ibarettir. |
Amerikalı misyonerlerden Thomas Christie de, Ocak 1879 tarihli Zeytun Ermenilerini konu alan mektubunda, buradaki Ermenilerin büyük kısmının eşkıya oldukları hakkında şu tespitlerde bulunmuştur:
Zeytun’un 8–10 bin nüfusu var. Zeytun’daki insanlar gaddarlık ve vahşilikleriyle meşhurdur… Türklerden de nefret ediyorlar. 12 yıl önce (1867) Mr. Montgomery ilk kez Zeytun’a gittiğinde; Zeytunlu papaz kalabalığı galeyana getirmiş̧ ve misyoner Montgomery ve yanındaki kişi atlarından çekilmiş̧, dövülmüş ve taşlanmıştır. Zeytun’da ilk kez Protestan olan bir adam da dövülmüştü. Zeytunlu kaba eşkıyalar, Türk idaresinde de pek sessiz durmadılar. Sonunda teslim olsalar da; Türk askerini de zaman zaman püskürttüler… Fakat bu isyanlar özgürlük için değildir. Onlar kanun altında özgürlük de istemediler. Onların liderleri basit eşkıya liderleri idi. Bunlar Türkleri de, Hıristiyanları da yağmaladılar. Daima kendi aralarında da kavga ederler, bu kavgalar da çok kanlı olurdu.216
Osmanlı dönemide Yeşilköy’de yaşayan Ermeni halk |
Bu isyancı eşkıyaların, asırlarca Osmanlı yönetimi altında huzur içinde, sanat ve ticaret ile uğraşan dindar ve sadık Ermenileri hiçbir şekilde temsil edemeyeceği açıktır. Ne var ki, bu silahlı, sınır tanımaz yağmacılar, İngiliz derin devleti için her zaman Osmanlı’ya karşı kullanılabilecek birer paralı asker olmuşlardır.
93 Harbi sırasında ve hemen ardından 1879 yılında, Zeytun Bölgesi iki büyük isyana ev sahipliği yapmıştır. İkinci isyanda, İzmir Ermeni Kilisesi’nin başrahibinin Berlin Kongresi kararlarıyla Zeytun’da bir Ermeni Kilisesi kurulacağı ve İngilizlerin bu amaçla silah ve para göndereceğine dair propagandası etkili olmuştur. Dönemin Bahriye Nazırı İngiliz Said Paşa, günlüklerinde isyanın arkasında İngiltere’nin Halep Başkonsolosu Patrick Henderson’un olduğunu anlatmaktadır.
Zeytun isyanında silahlı çeteler, Müslüman köylerini hedef almışlardır. Bölgeden düzenli olarak katliam haberleri gelmeye başlamıştır. Bu saldırılardan yılan 600 kadar bölge Müslümanı, Zeytun’daki Müslümanları korumak amacıyla isyancılara karşı harekete geçmişlerdir. İç savaş ortamının oluşmakta olduğunu gören Bab-ı Ali de, isyanı bastırmak için Zeytun’a asker sevk etmiştir. Yaşananları daha iyi anlamak için Maraş Mutasarrıfı Mazhar Paşa tarafından ele geçirilen, eşkıya reisi Babek’in, İngiltere’nin Halep Konsolosu Henderson’a yazdığı mektup çok değerli bir delildir:
1. Ermeni isyan (2) Ermeni isyanının gerçekleştiği Zeytun’dan bir görüntü |
Halep İngiliz Konsolosuna
Zeytun’a keşfe gelen Konsolos Bey Efendim,
Ayağınızın toprağına yüzlerimizi sürüp buradan oraya kadar ayaklarını öperiz… Sizinle beraber yaptığımız görüşmeyi gökte Allah yerde biz biliriz. Serkis Piskopos’un tekkedeki odasında size verdiğimiz mazbatadan bir fayda göremedik, hâlâ gözlüyoruz. Bize emrettiğiniz gibi hareket ettik. Hem siz de biliyorsunuz ki emrinizden çıkmadık. Siz bize: “Ben buradan gittikten sonra eşkıyalar gelip tekkede rahatça otursun, dağlarda perişan olmasınlar. Bundan sonra hükümetten adam gelip eşkıyaları yakalamaya cesaret ederse karşı koyun ve bana bildirin ki ben de başka yerlere ne şekilde karşı koyduğunuzu bildireyim” diye tembih ettin. Ancak Zeytun’dan dışarı çıkan adamımızı öldürüyorlar. Bu mazbatanın cevabını acele bildiriniz. Ne şekilde hareket edelim?..
Mektubunuzda bizlere Hıristiyan kaymakam geleceğini ve hükümet memurlarının bizden olacağını okuduk. Ancak yeni duyduğumuza göre Müslüman memurlar gelecekmiş. Eğer bu doğruysa biz de ona göre hazırlıklarımızı yapalım. Daha önce olduğu gibi “kör” durumuna düşmeyelim ve sizin emriniz üzere yaşayalım, siz de çok yaşayınız. Tutuklularımızı derhal çıkarmanın bir çaresine bakınız. Ne masraf ederseniz kabulümüzdür. Biz hepimiz çevre köylerimizle beraber sizin milletinizdeniz… Emretmiş olduğunuz gibi vekâleten gönderdiğiniz Patvili Efendi’ye hükümetten aldığımız silahları teslim ettik… Bizler önceki gibi mi hareket edelim, yoksa rahat mı duralım? Bize acele haber bildiriniz.217
Zeytun isyanı, İngiliz Said Paşa’nın aldığı tedbirlerle, genel af ve devletin şahısların zararını tazmin etmesiyle son buldu. Genel af, isyanın elebaşları da dahil tüm Ermenileri kapsayacaktı. Çok sayıda insanın kanını akıtanların dahi affedilmesine zemin hazırlayan tedbirleri düzenleyen Paşa’nın lakabının “İngiliz” olması ise dikkat çekiciydi. Said Paşa’nın şu sözleri ise bu isyanın son olmayacağını açıkça ortaya koymaktaydı:
Zeytunluların bu isyankar halleri Avrupa’nın daima Hristiyanların tarafını tutmasından ve özellikle İngilizlerin Ermenileri himaye ederek İslamları kabahatli görmesinden kaynaklanmaktadır. Halep İngiliz Konsolosu Mr. Henderson’un Zeytun eşkıyasına gönderdiği mektupla asileri teşvik ettiği ortadadır. Anadolu’da Van taraflarında, Halep vilayetinde Ermenilerin isyanlar çıkarmaları ve yabancı elçiliklere iltica ederek yakınıp sızlanmaları ileride özerk bir Ermeni vilayeti teşkil etmekten başka maksat taşımaz. Bu dahi birden bire gerçekleşmez. Fakat biz önünü alamazsak Van’a bir Ermeni valinin tayin olunmasını Avrupa bizden isteyecektir. Cebel-i Lübnan ve Girit’te olduğu gibi bir Ermeni vali tayin mecburiyetinde kalacağız.218
Paşa’nın bu öngörüsü tutmuştu. 1912 yılında Van’da Ermeni bir Belediye Başkanı Bedros Kapamacıyan görev alacaktı. 1915’te ise Ruslar, vali olarak bir Ermeni’yi Aram Manukyan’ı atayacaktı.
Burada tekrar hatırlatalım: Ermeni valilerimizin olması bizim için her zaman bir gurur vesilesidir. Tarihimiz boyunca Ermeni Paşalarımız, Sadrazamlarımız olmuştur. Ermeniler, Kürtler, Boşnaklar, Çerkezler gibi milletimizin tüm asil unsurları çeşitli yönetim kadrolarında yer almış ve Türk Milleti her zaman bundan gurur duymuştur. Ancak burada yapılan, İngiliz derin devletinin sinsi taktiklerinden biridir; bu nedenle eleştiri konumuzdur. (Rusların Ermeni çeteleri kışkırtmasının da İngiliz derin devletinin bir planı olduğunu hatırlatalım) Atanan valilerin büyük çoğunluğu, söz konusu bölgelerin Osmanlı topraklarından koparılmasında bir ajan ve araç olarak kullanılmak üzere seçilmişlerdir. Burada bir oyun ve bir tuzak vardır. Söz konusu Ermeniler, Osmanlı’nın sadık vatandaşları değil, İngiliz derin devletinin yancılarıdır. İngiliz derin devleti, tıpkı Osmanlı içinde bulduğu gibi, Ermeniler içinde de yancılar bulmakta zorlanmamıştır.
I. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesinde Yaşananlar
Tamamen yanlış bir düşünce şekli olmasına rağmen, savaş psikolojisinde, taraflar kendi insanlarını korumak için hedefe giden her yolu kendilerince mubah görürler. Savaş; akıl sahibi ve mantıklı insanları akılsız hale getirebilir ve zafer hırsı ya da kendi insanlarını tehlikeden kurtarmak adına, tarafların zalimce politikalar izlemelerine neden olabilir. İşte Ermeniler ve Türkler, I. Dünya Savaşı’nın korkunç ortamında bu büyük hataya düşerek birbirleriyle çatışmış olan iki kardeş millettir.
ABD’li tarihçi Justin McCarthy 1821-1922 yılları arasındaki 100 yıl içinde beş milyon Avrupalı Müslümanın yurtlarından sürüldüğünü, bir o kadarının da Avrupa destekli sözde bağımsızlık savaşlarında katledildiğini ifade etmektedir. Bu etnik temizlik, Sırp ve Yunan bağımsızlık hareketlerinde, 93 Harbi’nde, 1912 Balkan Savaşı’nda İç Anadolu’daki Ermeni isyanlarında, Yunan işgali sırasında ve Kurtuluş Savaşı döneminde gerçekleşmiştir. Michael Mann, Carnegie Endowment raporunda, bu dönemde yaşananların, Avrupa’da daha önce görülmemiş büyüklükte bir etnik temizlik olduğunu yazmaktadır.219 Tarihçi Maria Todorova da benzer şekilde, 19. yüzyılın son çeyreğinde bir milyondan fazla Müslümanın, Balkanlar’dan Türkiye’ye göçe zorlandığını anlatmaktadır.220 Bugün bu şehitlerin adı bile geçmemektedir. İngiliz derin devletinin Türkleri Avrupa’dan Asya’ya sürme planı, böyle dehşetli, böyle zalim bir uygulama getirmiştir.
Kafkas Cephesi’nde Rus Ordusu önündeki Ermeni öncü birliği.
Ermeni çeteler, Ruslarla birlik olup Osmanlı’ya karşı savaşmışlardır. |
İngiliz derin devletinin kendi safına çekerek aldattığı bir kısım Ermeni de, Türklerin sürgün edilmesi planının önemli bir parçası olmuştur. Tarihçi Justin McCarthy, bu dönemdeki Müslüman kayıp sayısını 260 bin olarak verirken, Kemal Karpat 300 bin kişinin şehit edildiğini anlatmaktadır. İngiliz derin devletinin himayesindeki bir kısım Ermeniler, dönemin Rus ordusunun Kafkaslardaki harekatındaki en büyük destekçileri olmuştur. İngiliz derin devleti, artık Osmanlı’nın dağılmasını kendi çıkarları için daha uygun gördüğünden, o dönemde Rusların “kendince” önünü açmış, ardından da Türklerle-Rusları ve Türklerle-Ermenileri birbirine düşürmüştür. Bu korkunç savaş ve katliamlardan kazançlı çıkan ise daima İngiliz derin devleti olmuştur.
1915 yılında İngiliz ve Fransız gemileri Çanakkale’ye saldırdıklarında Rus ordusu da Doğu Anadolu’yu işgale başlamıştır. Rus ordusu ile birlikte İngiliz derin devletinin himayesindeki bir kısım Ermeni de, Osmanlı askerine karşı saldırıya geçmiştir. Bu düzenli birliklere ek olarak, Ermeni komitacılar Türk ordusuna karşı gerilla harbine girmiştir. 1915 kışında Erzurum Sarıkamış’ta 3. Ordu’nun 80 bin askerini şehit vermesi ile Türk savunması güçsüzleşmiş ve Rus ordusuyla Ermeni çeteleri ilerlemeye başlamıştır. Ermeni isyanlarının düzenleyicileri, o dönemde İngiliz derin devletinin doğrudan denetiminde bulunan Taşnak, Armenakan ve Hınçak partileridir. 14 Kasım 1922 tarihindeki New York Times haberine göre İtilaf Devletleri ile beraber savaşan Ermeni sayısı yaklaşık 200 bindir.
Ermeni çetelerinin, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’ya karşı birlikte savaşmak için Ruslarla yaptığı ittifak antlaşmasını belgeleyen bir resim. Ermeni çeteler, bu yemine bağlı kalarak Sarıkamış Harekatı’nda Rusların yanında yer almışlardır. |
Taşnak komitasının kendi örgütüne verdiği şu talimat, Ermenilerin savaş sırasındaki politikalarını açıkça ifade etmektedir:
Ruslar sınırı geçtiklerinde ve Osmanlı orduları geri çekilmeye başladıklarında her yerde isyanlar çıkarılmalı, Osmanlı orduları bu suretle iki ateş arasına alınmalıdır. Osmanlı ordularının ilerlemesi halinde ise Ermeni askerler silahlarıyla birlikte kıtalarını terk edecek ve çeteler teşkil edip, Ruslarla birleşeceklerdir.221
1915 Şubat’ındaki Ermeni ayaklanması, Muş ilindeki neredeyse bütün Müslümanların şehit edilmesi ile sonuçlanmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kayıtlarına göre şehit olanların sayısı 20 bindir. Bu ve benzeri irili ufaklı birçok isyanın ardından Osmanlı Devleti; Ermeni Patriği, Ermeni milletvekilleri ve Ermeni cemaatinin önde gelenlerini toplayıp bu ayaklanmalara son vermeleri için gereken çabayı göstermelerini istemiştir.
Bu uyarının ardından olaylar yatışacağına daha da hızlanmıştır. Özellikle Mart 1915 döneminde Van bölgesindeki Mahmudiye, Saray ve Perakal katliamları, Zeytun ve Bitlis ayaklanmaları bölgede gerilimi arttırmıştır. Fakat bardağı taşıran son damla Van’da yaşananlardır. Nisan ayında yaklaşık 30 bin Ermeni bölgede ayaklanmıştır. Osmanlı askerleri ayaklanmayı bastırmakta yetersiz kalmış ve Mayıs ayında isyancılar şehrin anahtarını Rus generali Yudeniç’e teslim etmiştir.
Balkan Savaşı sırasında Bulgar ordusuna katılan Antranik Ozanyan komutasındaki Ermeni çeteler |
1915 baharında yaşananları, Rahip Johannes Spörri ve karısı İrene Spörri’nin yönetimindeki yetimhanede hemşire olarak görev yapan Käthe Ehrhold şöyle anlatmaktadır:
Van’da 20 bin kişi yaşıyordu. Rusların yaklaşması ile birlikte (20 Nisan 1915) Ermeniler sakladıkları silahları çıkararak savaşa başladılar. Şehirde büyük bir iç savaş, kardeş savaşı başladı. Günlerce sokak çatışmaları oldu. Ruslar kente iyice yaklaşınca, Türkler kenti boşaltma kararı aldılar ve bir gecede, sivil ve askerlerin tümü kenti terk etmek zorunda kaldı. Geriye yalnız kadınlar, yaşlılar ve hasta Türkler kaldı. Ertesi gün şehir Ermeni çetelerinin ve Rusların eline geçince, Ermeniler kaçamayan, kadın, yaşlı ve hasta Türkleri katlettiler. Dindar bir Hıristiyan olarak önce kendilerine bu günü veren Tanrı’ya şükretmeleri gerekiyordu. Fakat onlar bunu yapmadılar, bağımsız oldukları ilk gün yaptıkları bu cinayetleri büyük bir günahkârlık olarak görüyorum.
Ermeniler Türklerin geride bıraktıkları mal ve mülke el koydu ve sanki kendilerininmiş gibi kullanmaya başladı. Yetimhaneme, şimdi Ermeni köylüleri yerine çevre köylerden Türk kadınlar gelmeye başladı. Rusların bölgede bulup topladığı bu kadınları yetimhanemizde korumaya aldık. Yoksa bu zavallılar tutanın elinde kalacaklardı. Bu kadınlara çok fazla yardımcı olamadık. Çünkü çetecilerden çok kötü muamele görmüş ve namuslarına tecavüz edilmiş bu kadınlar korkudan tir tir titriyorlardı.222
Almanya’nın İstanbul Büyükelçisi Hans Freiherr von Wangenheim da Alman Dışişleri Bakanlığı’na olayları şu şekilde bildirecekti: “Van vilayetindeki Ermeniler ayaklanmışlar, Müslüman köylere ve kaleye saldırıya geçmişlerdir. Kaledeki Türk garnizonu 300 kayıp vermiş, günlerce devam eden sokak muharebeleri sonunda şehir asilerin eline geçmiştir. 17 Mayıs 1915’te Van Ruslar tarafından işgal edilmiş, Ermeniler düşman tarafına geçmiş ve Müslümanları katletmeye başlamıştır. 80 bin Müslüman Bitlis istikametine doğru kaçmaktadır.”223
İngiliz Derin Devleti En Çok Ermenilere Ölüm Getirmiştir
Bütün bu isyanların sonrasında gerçekleşen ve Ermenilere yönelik zorunlu göç anlamına gelen Ermeni tehciri konusuna gelmeden önce, tehcirden bir önceki yüzyılda yaşananlara kısaca göz gezdirmek gereklidir.
1826 yılındaki Yunan isyanından sonra Osmanlı, Rum tebaasından boşalan makamlara Ermeni politikacıları, askerleri, siyaset adamlarını ve diplomatları yerleştirdi. 19. yüzyılda, 19 Ermeni nazır (bakan) Bab-ı Ali’de görev yaptı. 29 Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşı, bürokrasinin en yüksek makamı olan paşalık mevkiine ulaştı. 33 Ermeni milletvekili seçilerek meclise girdi. 7 Ermeni büyükelçi ve 11 Ermeni konsolos, Osmanlı Padişahı’nı dünyada temsil etti. Hariciyede, dahiliyede, sayıştayda, darphanede ve PTT’de yüzlerce Ermeni devlet adamı görev aldı. Bu Ermeniler, Osmanlı toprakları içinde kimliklerini açıkça yaşayan Hristiyan Osmanlı vatandaşlarıydı. Hiçbir baskı, zorlama ve asimilasyon yaşamadan özgürce vatanlarında yaşıyor ve en yüksek mevkilere geliyorlardı. Öyle ki, Türk askeri çoğu zaman Ermeni paşalara emanetti.
Bu yıllarda, Osmanlı toprakları içinde Ermeni Kilisesi de geniş yetkilere sahipti. Okulları ve taşınmazları devlet koruması altında idi. Aynı özgürlük ortamını, örneğin Rusya’daki Ermeniler için söylemek imkansızdı. Çarlık Rusyası 320 Ermeni okulunu kapatmıştı. Rus Hükümeti, Ermeni Kilisesi’nin bütün mallarına el koymuştu. Rusya’da 1909 yılında, Ermeni toplumunun 4 bin lideri hapisteydi ve 3 bini ise yurt dışına sürgün edilmişti.224
Dolayısıyla İngiliz derin devletinin kirli planlarını uygulamaya koymasının öncesinde Osmanlı, yüzlerce yıl Ermeni kardeşlerimizin barındıkları, kendi ticaretlerini ve ibadetlerini yerine getirdikleri bir yurttu. Onlar, Osmanlı’nın, hiçbir ayrısı ve gayrısı olmayan Hristiyan vatandaşlarıydı. İngiliz derin devletinin, Osmanlı Devleti’ni yıkmaya karar vermesi ile başlattığı “ezilen azınlıklar” hikayesi, Ermeni kardeşlerimiz içinde de provokasyon ve propagandalarla yayılmış kapsamlı bir yalandı. Fakat daha sonraki bölümde detaylı göreceğimiz gibi İngiliz derin devleti, medya ve propagandayı dünya çapında etkili bir şekilde kullanabiliyordu ve bu yolla kitleleri aldatmayı büyük oranda başarmıştı. O dönemde, parçalanma sürecinde olan Osmanlı’nın bu kara propagandalara karşı koyacak gücünün olmaması da, Ermeni kardeşlerimizi bizden ayırmaya çalışanlara önemli bir koz vermişti.
Ermeni Tehciri Konusunda Bilinmesi Gerekenler
1890’larda kurulan, sosyalist ağırlıklı Hınçak ve Taşnak komitalarının temel amacı, Ermenilerin devrim yoluyla bağımsızlıklarını kazanmalarıydı. Osmanlı, 1914’te başlayan I. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yanında savaşa girerken, bu milliyetçi hareketlerden etkilenen bazı Ermeniler de, Rusya, İngiltere ve Fransa ile işbirliği yapmaya başladılar. Söz konusu Ermeniler 23 farklı bölgede ayaklanma çıkarttılar. Bu ayaklanmalarda binlerce Türk, Kürt ve Süryani hayatını kaybetti ve İmparatorluk çapında çok ciddi bir kargaşa ortamı meydana geldi.
Osmanlı Devleti, o dönemde, özellikle 1912’de Balkanları kaybetmesinin ardından, birçok ciddi tehditle karşı karşıya gelmişti: Bulgaristan ve Kafkaslarda büyük katliamlar ve sürgünler yaşandı. 1914 yılında 1 milyondan fazla Türk, Erivan ve Tiflis’ten göç etmeye zorlandı ve sadece 702 bin kişi evlerine sağ salim dönebildi.
24 Nisan 1915 tarihinde Osmanlı Devleti, isyanlar çıkaran Ermeni çetelerinin 253 lideri hakkında tutuklama kararı çıkarttı. Bunlardan 180’i çeşitli hapishanelere gönderildi ki bu tarih Ermeniler tarafından sözde Ermeni soykırımının başladığı gün olarak kabul edilir. Bunu takiben Osmanlı Devleti, Ermeni nüfusunun, savaş ve çatışma bölgelerinden uzak, çeşitli alanlara ve bölgelere taşınmalarına karar verdi. Ermeni nüfusun başka bölgelere nakledilmesi kararının ulusal güvenlik açısından uygun olup olmadığı tartışılabilir ancak söz konusu kararın, içte zarar gören masum Ermeni halkının güvenliği için alınmış olduğu açıktır. Çatışma bölgelerinde yaşamakta olan birçok kadın, yaşlı ve çocuk, o dönemde isyanlar yüzünden düzgün gıda, temiz su ve ilaç bulamamakta, kimileri de çete saldırıları sonucu yaşamlarını yitirmektedirler. Bu nedenle de savaş bölgeleri yakınlarındaki Ermeniler, daha güneydeki Osmanlı topraklarına, Suriye’ye tehcir edilmişlerdir.
Ermeniler bizim kardeşimizdir. Sanatçı kimlikleriyle Ermeniler yıllarca Osmanlı ekonomisine katkıda bulunmuşlardır. |
Osmanlı Bakanlar Kurulu’nun 30 Mayıs 1915 tarihli kararı, Osmanlı yönetiminin bu konudaki adaletini gözler önüne sermektedir. Bu karar ile Ermenilerin canlarının ve mallarının korunması, göçmen ödeneğinden geçimlerini sağlayabilmeleri için yardım yapılması, ihtiyaçlarına göre mal ve toprak dağıtılması, hükümet tarafından evler yapılması, alet ve teçhizat temin edilmesi, yiyecek ve diğer ihtiyaçlarının sağlanması, sağlık durumlarının her gün doktorlar tarafından kontrol edilmesi, hasta, kadın ve çocukların trenle gönderilmesi Osmanlı Devleti tarafından teminat altına alınmış ve daha başka tedbirler de getirilmiştir. Ayrıca, tehcir sırasında Ermenilere karşı herhangi bir saldırıda bulunanların tevkif edilerek Divan-ı Harp Mahkemesi’ne sevk edilmeleri ve en ağır şekilde cezalandırılmaları karara bağlanmıştır. Ermeni soykırımı iftirası, o yıllarda Osmanlı Devleti ile savaş halinde olan İngiliz derin devletinin bir propaganda malzemesi olarak ortaya atılmış ve yine benzeri siyasi amaçlarla günümüze taşınmıştır. Medya ve ajanlar yoluyla gerçekleştirilen söz konusu propaganda yöntemleri, bir sonraki bölümde detaylı işlenmiştir.
(1 Osmanlı döneminde Ermeni Mardiros Mınakyan yönetimindeki Osmanlı tiyatro kadrosu
(2) Sanatçı Ermeni bayanlar |
Ermeniler bizim kardeşlerimiz, ağabeylerimiz, dostlarımız ve vatandaşlarımızdır. Savaş döneminde, Türklere ve Ermenilere büyük bir oyun oynayan İngiliz derin devleti iki kardeşi birbirinden ayırmıştır. Kuşkusuz ki Ermeni halkının, mecburi bile olsa, bu topraklardan uzaklaşarak başka beldelere göç etmek zorunda kalmaları asla kabullendiğimiz bir şey olmamıştır. Şu anda olması gereken, o dönemde göç etmek zorunda kalan kardeşlerimizin torunlarının, yeniden Türkiye topraklarına dönmeleri ve bu topraklar üzerinde yeniden bu kardeşliği en güzel şekilde yaşamalarıdır. Türkiye-Ermenistan sınırının açılması, Türk topraklarından ayrılan Ermenilerin istedikleri takdirde geri dönmesi ve Türkiye’de, kendi vatanlarında, istedikleri gibi yaşamlarına devam etmeleri, ibadetlerini, sanatlarını ve ticaretlerini icra etmeleri, özlem duyduğumuz bir manzaradır. Bunun kısa zamanda gerçekleşmesi, hem kardeşlerimizle bizi buluşturacak hem de İngiliz derin devletinin halen devam eden kalleş oyunlarına mükemmel bir cevap olacaktır.
27 Mayıs 1915’te çıkarılan Tehcir Kanunu’nda Yer Alan “Ermenilerin İskân ve İaşeleri ile Diğer Konular Hakkında Yönetmelik” – 10 Haziran 1915 |
Savaş hali ve olağanüstü siyasi zorunluluklar dolayısıyla, başka yerlere nakledilen Ermenilerin iskân ve iaşeleri (barındırma ve bakım) ile diğer konular hakkında yönetmeliktir:
Madde1: Nakli gerekli olanların sevklerinin sağlanması, yerel görevlilerin yönetimine aittir. Madde 2: Nakledilen Ermeniler, taşınabilir bütün mallarını ve hayvanlarını beraberlerinde götürebilirler. Madde 3: İskân yerlerine sevk edilen Ermenilerin yol boyunca can ve mallarının korunmasından, iaşe (barınma/bakım) ve dinlenmelerinin sağlanmasından gidiş yolları üzerinde bulunan yerel görevliler sorumludur. Bu konuda meydana gelecek gevşeklik ve ilgisizlikten sırasıyla bütün görevliler sorumludur. Madde 4: Oluşturulan iskân yerlerine ulaşan Ermeniler duruma ve yere göre; ya mevcut köy ve kasabalarda ayrı ayrı inşa edilecek evlere ya da yerel idareciler tarafından belirlenecek yerlerde kurulacak köylere yerleştirileceklerdir. Köylerin, sağlık şartlarına, tarıma ve gelişmeye uygun yerlerde kurulmasına özellikle dikkat edilecektir. Madde 5: İskan bölgelerinde köy kurulmasına elverişli, boş, sahipsiz ve devlete ait arazi bulunmaması durumunda, devlet malı olan çiftlik ve köylerin iskân için tahsis edilmeleri uygundur. Madde 6: Ermenilerin yerleştirilecekleri köy ve kasabalarla, yeniden kurulacak Ermeni köyleri sınırlarının, Bağdat demir yoluyla birleşme hatlarından ve diğer demir yolu hatlarından en az 25 kilometre uzaklıkta bulunması şarttır. Madde 7: Köy ve kasabalarda yeni yapılacak evlere yerleştirilen Ermeniler ile yeni kurulan köylere yerleştirilen Ermenilerin, nüfus kütüklerine esas olabilecek bir şekilde düzenli olarak kaydedileceği ve her ailenin ismi, lâkabı, yaşı, sanatı, geldiği ve yerleştirildiği yer ile her aileyi oluşturan aile fertlerinin isim ve yaşlarını açıklayan bir defter düzenlenecektir. Madde 8: Belirlenen yere yerleştirilen bir kimsenin, bağlı bulunduğu komisyonun izni olmadan ve yerel güvenlik makamlarından özel belge almadan başka yerlere gitmesi yasaktır. Madde 9: İskân edilecekleri yerlere varan Ermenilerin, kesin yerleşimlerine kadar geçecek olan sürede iaşeleri ve ayrıca ihtiyacı olanlara evlerinin inşası için gerekli harcamaları yerel makamlar, göçmen ödeneğinden karşılayacaklardır. Madde 10: İaşe ve iskân işlerinin hızlı olarak yürütülmesi, göç edenlerin sağlıklarının korunması ve rahatlarının sağlanmasına ilişkin hususların yerine getirilmesi, o bölgenin en üst mülkî idarecileri ve sorumlu yönetici olmak üzere, göçmen komisyonlarına aittir. Göçmen komisyonu bulunmayan yerlerde Göçmenler Tüzüğü’ne uygun olarak yeniden kurulması gereklidir. Madde 11: İaşe ve iskân işlerinin sağlanması, hızlı olarak yürütülmesi ve göçmenlerin yeterince sevki; iaşe ve iskân memurlarının tayini, Bakanlıktan izin alınmak şartıyla, mutasarrıf ve valilere aittir. Madde 12: İskân edilen her aileye, daha önceki iktisadî durumları ve şimdiki ihtiyaçları göz önüne alınarak yeterli miktarda arazi verilecektir. Madde 13: Arazinin seçimi ve dağıtılması göçmen komisyonlarınca gerçekleştirilecektir. Madde 14: Belirlenen arazinin sınırı ve dönümü tespit edildikten sonra, geçici belge karşılığında sahiplerine verildikten sonra tapu ve emlak işlemlerine esas oluşturacak düzenli bir şekilde, özel defterine kaydedilir. Madde 15: İhtiyaç sahibi olan çiftçi ve meslek sahiplerine, uygun miktarda sermaye ya da alet ve edevat verilecektir. |
Adnan Oktar Diyor ki |
|
Adnan Oktar: ERMENİLERLE ARAMIZDAKİ DÜŞMANLIK, O KADAR GEREKSİZ Kİ, YILLAR ÖNCE OLMUŞ OLAYLAR BUNLAR. Karşılıklı acılar çekildi. Zorluklar çekildi. Allah’ın takdiri. HİÇ KİMSE BİRBİRİNE KİN ve İNTİKAM DUYGUSU İÇİNDE YAKLAŞMAMALI. BİZ İNTİKAM İSTEMİYORUZ, TELAFİ DE İSTEMİYORUZ. BİZ SADECE KARDEŞ OLMAK İSTİYORUZ, DOST OLMAK İSTİYORUZ. Tarih olmuş, geçmiş şeyler bunlar. Genç nüfus gelmiş, genç insanlar gelmiş. Artık bunları konuşmak bizim hızımızı keser. Biz onları şefkatle bağrımıza basacağız ve onların zengin ve huzurlu olmasını istiyoruz. Bu, konuyu kökünden halledecek şeydir. (Sn. Adnan Oktar’ın APA Haber Ajansı’na verdiği röportajdan, 16 Ağustos 2008) |
Gerçeği Anlatan Deliller
Ermeni tehciri sırasında yaşanan gerçekleri anlatan birçok tarihçi ve siyasetçi vardır. Özellikle bölgedeki tarafsız yabancı gözlemciler, harp içinde olmasına rağmen Osmanlı Hükümeti’nin bu konuda son derece titiz ve hassas olduğunu açıkça belirtmişlerdir. Amerika’nın Mersin Konsolosu Edward Natan, “kalabalık yüzünden birtakım sıkıntılar olmasına rağmen, hükümetin bu işi son derece intizamlı bir şekilde idare ettiğini; şiddete ve düzensizliğe yer vermediğini; göçmenlere yeteri kadar bilet sağladığını; muhtaç olanlara yardımda bulunduğunu” belirtmiştir.225 Fakat Batı kamuoyuna ulaşan bazı haberler çok daha farklı olmuştur. Görgü tanıklarının bu tarafsız ifadelerine rağmen İstanbul’daki Amerika sefiri Henry Morgenthau, olayları tamamen ters şekilde ülkesine bildirmiş ve bir kısım Amerikan basını da bunları Türkler aleyhine kullanmıştır.
Ermeni ayaklanmaları ve Ermeni tehcirine doğru giden sürecin, İngiliz derin devleti tarafından yönetildiği açıktır. Sağduyulu pek çok kişi bu durumun açık şekilde farkındadır ve Osmanlı’yı kötüleyen sahte iddialara cevap niteliğinde açıklamalar yapmışlardır:
Ünlü İngiliz Tarihçi Norman Stone:
Bu olayların sorumlusu Taşnak ve Hınçak Partisi yetkilileridir. Onlar, Dostoyevski’nin Ecinniler romanının kahramanı gibi komplolara girişerek siyasi çıkar sağlamaya çalışmışlardır. Ancak Ermeni halkının felaketine neden olmuşlardır.
Ancak gerçekte şu unutulmamalıdır. Kafkaslarda, Kırım’da ve Balkanlarda yedi milyon Türk vardı ve bunların büyük bir çoğunluğu hayatlarını kaybetti. Bunları hiç hatırlamıyoruz. Ve ırkçılığın suç ortağı oluyoruz.226
İngiliz Büyükelçisi Sir Philip Currie’nin, Dışişleri Bakanlığı’na Mektubu, 28 Mart 1894
Ermeni devrimcilerin amacı, ayaklanmaları kışkırtmak, Osmanlıları önce kendi şiddetlerine karşılık vermeye sürüklemek ve daha sonra da yabancı güçleri müdahale noktasına getirmektir.
Devrimci Ermeni komitelerinin amaçları, genel hoşnutsuzluk yaratmak ve Türk Hükümeti’ni ve halkı, yabancı ulusların dikkatini Ermenilerin hayali acılarına çekecek ve bu ulusları durumu çözüme ulaştırmak amacıyla müdahaleye itecek şiddet tepkilerine zorlamaktı.227
Mark Lambert Bristol |
Amiral Mark Lambert Bristol, 1919-1927 yılları arasında Türkiye’deki Amerikan Yüksek Komiseri ve Amerikan Donanmasında Müfreze Komutanı:
Binlerce Ermeni’nin Kafkaslarda katledildiğine dair raporların ABD’de serbestçe dolaştığını tespit ettim. Bu tip raporların sıkça tekrarı beni çileden çıkarmaktadır. Near East Relief’in (Amerika İnsani Yardım Örgütü) elinde, Amerikalı vatandaşlarımızın ve Yarrow’un, sözü edilen ilk raporların tamamen sahte olduğunu gösteren raporları mevcuttur. Bu sahte raporların yanlışlığı ortaya konulmaksızın ABD’de dağıtımı bir hakarettir ve hiç şüphesiz Ermenilere yarardan ziyade zarar vermektedir. Ermenileri bu tip girişimlerden yıldırmamız gerektiğini düşünüyorum, zira bu girişimler sadece haksız olmakla kalmayıp kendilerine de zarar vermektedir.228
Hovhannes Kajaznuni, Ermenistan Devleti’nin ilk Başbakanı, Taşnak Partisi Lideri:
…Bizler (Ermeniler) kayıtsız şartsız bir şekilde Rusya’ya bağlandık. Çünkü Çarlık Hükümeti’nin bize özerk bir Ermenistan’ı bahşedeceğinden emindik. Oysa yetkisiz kişilerin vaatlerine çok önem vermişiz. Girdiğimiz hipnozun etkisiyle bir süre sonra gerçekleri görmemeye başladık, hepimiz hayal âlemindeydik.
Ancak şu önemlidir ki, bize verilen vaatlerle katıldığımız savaşta (I. Dünya Savaşı) ve sonrasında içeriden ve dışarıdan durumumuzun düzelmesini sağlayacak uygun önlemler bulamadık… İşgal ettiğimiz Müslüman bölgelerinde düzeni sağlayacak idari önemler alamadık ve yeniden silaha sarılmak zorunda kaldık. Ordular gönderdik, yaktık, yıktık ve katliamlar gerçekleştirdik…229 (H. A. Arslanian)
İngilizlerin Ermenilere verdikleri sözler; aynen Suriye, Filistin ve Mezopotamya’da Araplara verdikleri sözlere benzemektedir. Bu sözler, Ermenilerin savaş çabalarını teşvik etmek, devletleri İngiltere lehinde etkilemek ve bu tarafsız devletlerin yönetimi altındaki etnik azınlıkların, ayrılıkçı eğilimlerini kışkırtarak düşmanlarının yani Osmanlı İmparatorluğu’nun içten çökmesini sağlamak amacıyla verilmiştir.230
Amerikalı Bilim Adamlarının Açıklaması (19 Mayıs 1985)
“Soykırım” suçlamasına gelince, bu açıklamayı imzalayanların hiçbiri, Ermenilerin çektikleri acıların boyutlarını küçümseme amacını taşımamaktadır. Aynı şekilde, söz konusu bölgedeki Müslüman halkın da acılarının farklı şekilde değerlendirilemeyeceği görüşündeyiz. Şu ana kadar ortaya konan kanıtlar, (Müslüman ve Hıristiyan gruplar arasındaki) toplumlararası bir iç savaşın, I. Dünya Savaşı sırasındaki bulaşıcı hastalıklar, kıtlık ve Anadolu ve çevresindeki alanlardaki katliamlar ve acılar ile daha da karmaşık bir hale geldiğine işaret etmektedir. Gerçekten de söz konusu yıllar boyunca, bölgede, geçen on yılda Lübnan’da yaşanan trajediden çok farklı olmayan sürekli bir savaş durumu yaşanmıştır. Hem Müslüman hem de Hıristiyan nüfus arasındaki kayıplar büyük rakamlardadır.231
Mr. Recep Tayyip Erdoğan |
Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın 23 Nisan 2014 tarihli 1915 Olayları Taziyesinden:
Her din ve milletten milyonlarca insanın hayatını kaybettiği I. Dünya Savaşı esnasında, tehcir gibi gayr-ı insani sonuçlar doğuran hadiselerin yaşanmış olması, Türkler ile Ermeniler arasında duygudaşlık kurulmasına ve karşılıklı insani tutum ve davranışlar sergilenmesine engel olmamalıdır.232
Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye Ermenileri Patrik Genel Vekili Aram Ateşyan’a 23 Nisan 2016 Tarihli Mesajı:
İnsani vazifelerin ihmal edilmediği, sevincin ve acının samimiyetle paylaşılabildiği Anadolu toprakları, her şeyin önüne ve ötesine vicdan ve adalet anlayışını koyar. İşte bu anlayış, tarih bilincimiz ve insanlık ufkumuz gereğince, Osmanlı Ermenilerinin hatıralarına sahip çıkmaya devam edeceğiz. Türklerle Ermenilerin bin yıla uzanan ortak yaşam kültürünü yeniden hatırlamayı ve hatırlatmayı sürdüreceğiz.
Ortak tarihleri ve benzer gelenekleri olan iki komşu halkı, nefret ve düşmanlık söylemleriyle birbirinden uzaklaştırmak isteyenlere ve tarihi siyasileştirenlere karşı dostluk ve barış hedefiyle çalışmaktan vazgeçmeyeceğiz.233
İsrailli Araştırmacı Tal Buenos’un, 24 Kasım 2014 Günü Avustralya’nın New South Wales Eyalet Parlamentosunda Sözde “Soykırım” İddiasına Yönelik Eleştirileri:
Konuyla ilgili gerçeklere artan aşinamdan yola çıkarak şunu söyleyebilirim: Olanlar bir trajedi olarak nitelendirilebilir; zira Ermeniler; İngilizler ve kendilerinin Ermenilerin liderleri olduğunu iddia eden, Londra otellerinde Bryce önderliğinde İngiliz yetkilileriyle görüşen bu sözde Ermeni temsilciler tarafından çok acı bir durumun içine sürüklendiler. Bu sözde temsilciler pek çok masum Ermeni’ye karşı sorumsuzca davrandılar ve bu masum Ermeniler sözde temsilcilerin sorumsuzca davranışlarının bedelini ödemeye mahkum oldu. Bu temsilciler; Osmanlı topraklarında bağımsız bir Ermeni devleti kurma amaçlı siyasi hedefe ulaşmaya ve bu devletin liderleri olma yönündeki kişisel ihtiraslarını yerine getirmeye çalışıyorlardı. Bu aşamada İngiliz kibrinin dolduruşuna getirildiler ve esasen İngiliz emperyalist çıkarları doğrultusunda hareket ettiler. Bu faaliyetler, yani İngilizlerle işbirliği yapmak ve yoğun bir isyan hareketini yönetmeyi kabul etmek; Doğu Anadolu’da Ermeni halkının güvenliğini yok saymak anlamına geliyordu. Öyle ki, Ermeniler bu bölgenin hiçbir vilayetinde çoğunluk değildiler ve 1890’larda Bryce’in Ermenileri isyana teşvik eden girişimlerini takiben yaşananlara benzer bir şekilde, artan şiddete maruz kalacaklardı.234
İstiklal Madalyalı Bir Ermeni: Berç Keresteciyan Türker |
Osmanlı Devleti’nin parçalanmasının ardından, İngiliz derin devleti, Doğu’da bir Ermeni devleti kurulması politikasını yaygınlaştırmıştı. Bu strateji sonucunda Osmanlı’nın Ermeni tebaasının bir kısmı, ulus devlet rüyalarına kapılarak isyan bayrağı açmıştı. Fakat aynı zamanda birçok Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşı da, İngiliz derin devletinin bu planını fark ederek oyuna gelmemişlerdir. Daha sonra Atatürk’ün teklifi ile Türker soyadını alan Ermeni asıllı Berç Keresteciyan, Bağımsızlık Savaşı’nın kahramanlarından biridir.
Keresteciyan, Mustafa Kemal’in Bandırma vapuru ile Samsun’a doğru yola çıkmasından önce, Paşa’nın avukatı Sadettin Ferit’e, “Siz, Paşa Hazretleri’nin hem avukatı, hem zannederim yakın dostusunuz. Paşa hazretlerinin bindiği vapur Boğaz dışında bir İngiliz torpidosu tarafından batırılacak. İkaz ediyorum. Lütfen Paşa Hazretleri’ne iletiniz, kıyıdan gidiniz” bilgisini ulaştırarak kendi vatanı ve milletine büyük bir sadakat göstermiş ve adeta Kurtuluş Savaşı’nın ateşini yakanlardan olmuştur. Keresteciyan, ayrıca Hilali Ahmer Cemiyeti’nin ikinci başkanı olarak Anadolu’ya takalarla ilaç sandıkları gönderme işini bizzat organize etmiştir. Sakarya Savaşı’nın en kritik anlarından birinde de, top ateşleme mekanizmaları satın alımı için de, Mustafa Kemal’in ricası üzerine aynı gün şahsi hesabından çekerek 15 bin Lira yardım yaptığı kayıtlara geçmiştir. Bu fedakârlıkları sonucunda savaştan sonra, beyaz şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmiştir. |
“Keresteciyan”, Wikipedia, https://en.wikipedia.org/wiki/Ber%C3%A7_T%C3%BCrker_Keresteciyan |
Dipnotlar:
204. Kevork Aslan, L’Arménie et les Arméniens, İstanbul: Librairie Weiss, 1914
205. Süleyman Kocabaş, Osmanlı İsyanlarında Yabancı Parmağı “Bir İmparatorluk Nasıl Parçalandı?”, I. Baskı, Vatan Yayınları, İstanbul, 1992, s. 85-86
206. T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Belgelerinde Ermeni İngiliz İlişkileri, Ankara: Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, 2004, s. 10
207. Louise Nalbantyan, Armenian-Revolutionary Movement, Los Angeles: University of California Press, 1963, s. 110-111
208. George H. Hepworth, Through Armenia on Horseback, New York: E. P. Dutton, 1898, s. 32
209. George H. Hepworth, a.g.e., s. 32
210. İhsan Ilgar, “Bir Asır Boyunca Ermeni Meselesi”, Hayat Tarih Mecmuası, sayı 10, Ekim 1975, s. 68
211. Süleyman Kocabaş, Osmanlı İsyanlarında Yabancı Parmağı “Bir İmparatorluk Nasıl Parçalandı?”, I. Cilt, İstanbul: Vatan Yayınları, 1992, s. 87
212. Halil Halit, Türk Hâkimiyeti ve İngiliz Cihangirliği, İstanbul: Yeni Matbaa, 1341, s. 26; – Süleyman Kocabaş, a.g.e., s. 87
213. Süleyman Kocabaş, a.g.e., s. 88
214. T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Belgelerinde Ermeni İngiliz İlişkileri, Ankara: Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, 2004, s. 31
215. T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, a.g.e., s. 194
216. “Papers of the American Board of Commissioners for Foreign Missions Reel Listing”, Reel 644, No: 241, Papers Of The American Board Of Commissioners For Foreign Missions, http://microformguides.gale.com/Data/Download/304 1000R.pdf
217. T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Belgelerinde Ermeni İngiliz İlişkileri (1845-1890), Ankara: Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, 2004, s. 28
218. Burhan Çağlar, İngiliz Said Paşa ve Günlüğü (Jurnal), İstanbul: Arı Sanat Yayınları, 2010, s. 58-59
219. Michael Mann, The Dark Side of Democracy: Explaining Ethnic Cleansing, Cambridge University Press, 2005, s. 113
220. “Müslüman-Türk Katliamları”, Türkçe Bilgi, http:// www.turkcebilgi.com/m%C3%BCsl%C3%BCman_-_t%C3%BCrk_katliamlar%C4%B1
221. “Ermeni Gerçeği”, Gözlemci, http://www.gozlemci. net/921-ermeni-gercegi.html
222. Avni Özgürel, “Van’da Gördüklerimi Saklayamam”, Radikal, 26.04.2009, http://www.radikal.com.tr/yorum/ vanda-gorduklerimi-saklayamam-933029/
223. Ömer Aymalı, “Van İsyanı, 24 Nisan 1915 ve Ermeni Tehciri”, Dünya Bülteni, 26.04.2014, http://www.dunyabulteni.net/tarihten-olaylar/296379/van-isyani-24-nisan-1915-ve-ermeni-tehciri
224. Michael A. Reynolds, Shattering Empires The Clash and Collapse of the Ottoman and Russian Empires 1908–1918, Cambridge: Cambridge University Press, 2011.
225. ‘Tehcir Kanunu ve Bu Kanunun Tatbiki’, Gerçek Tarih, 08.08.2012 http://gercektarih1a.blogcu.com/tehcir-kanunu-ve-bu-kanunun-tatbiki/12865279
226. “İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek: Sözümüzde Durduk Bu İşi Bitiriyoruz”, Vatan Partisi, 20.11.2016, http://vatanpartisi.org.tr/genel-merkez/haberler/isci-partisi-genel-baskani-dogu-perincek-sozumuzde-durduk-bu-isi-bitiriyoruz-10298
227. Yves Bénard, Ermeni Soykırımı “Ya Bize Yalan Söylenmişse?”, 2015, http://pdb-ebooks.com/_/_/539225/ermeni-soykirimi-ya-bize-yalan-soylenmisse-turk-ermeni-trajedisi-konusunda-dusunceler
228. Demir Delen, “Armenian Forgeries and Falsifications”, A Publication of the Federation of Canadian Turkish Associations, http://www.ataa.org/reference/forgeries-delen. html
229. Ovanes Kaçaznuni, Taşnak Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok, İstanbul: Kaynak Yayınları, 2005
230. H. A. Arslanian, ‘British Wartime Pledges, 1917-1918’, Journal Of Contemporary History, Vol. 13, Nu. 3, 1978
231. Şükrü Elekdağ, “Amerikalı Bilim Adamlarının Açıklamaları”, Bakış, 19.05.1985, https://sukruelekdag.wordpress.com/1985/05/19/amerikali-bilim-adamlarinin-aciklamasi/
232. ‘Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 1915 Olaylarına İlişkin Mesajı’, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık, 23.04.2014, http://www.basbakanlik.gov. tr/Forms/_Article/pg_Article.aspx?Id=974ccd3b-fb77-499a-ab6a-7c5d2a1e79c9
233. “Sayın Başbakanımızın, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yıkılış Döneminde Hayatını Kaybeden Osmanlı Ermenilerine İlişkin Açıklaması”, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık, 22.04.2015, http://www.basbakanlik.gov.tr/forms/_Article/pg_Article.aspx?Id=14f71a8b-108a-4701-bc58-457fb06 f35e7
234. “Tal Buenos Tarafından NSW Parlamentosu’nda Yapılan Konuşma”, ATA, 24.11.2014, https://www.ata-a.org.au/tal_buenos_konusma/ – https://www.ata-a.org.au/ tal_buenos_speech/