İngiliz derin devletinin Osmanlı’daki faaliyetlerini anlatırken, İmparatorluğun birçok bölgesinde aktif görev almış İngiliz büyükelçileri, konsolosları ya da diplomatlarına özel bir yer ayırmak lazımdır. Bu elçilerin büyük bir kısmı, Osmanlı topraklarına bir konsolostan çok ajan olarak gönderilmiş kişilerdir ve İngiliz derin devletinin hedeflerine ulaşabilmesinde kilit rol oynamışlardır. Bunların bir kısmı, Türk bürokrasisi ile dost olmuş ve Türk siyasetini yönlendirmeye çalışmıştır. Bir kısmı, Osmanlı yurdunda yüzyıllarca barış ve huzur içinde yaşamış azınlıkları ayaklanmaya teşvik etmiş ve Osmanlı sınırları içindeki iç savaşların lojistiğini sağlamıştır. Dostlukla elde edemediklerini ise kimi zaman tehdit ve şantaj, kimi zaman da ekonomik güçle elde etmişlerdir.
İngiliz derin devleti, Osmanlı topraklarına doğrudan ajanlar da göndermiştir. Bunlar, arkeolog, gezgin gibi vasıflarla Osmanlı topraklarına giren ve burada özellikle Osmanlı’ya bağlı çeşitli etnik grupları ayaklanmaya teşvik eden kişiler olmuştur. Bunlardan en bilineni, İngiliz arkeolog/ajan Gertrude Bell, Irak, Suriye ve Ürdün topraklarındaki ayaklanmaları planlamış ve uygulamaya koymuş olan kişidir. Bell, bu topraklarda yaptığı ajanlık faaliyetiyle İngiliz derin devletinin gözünü öylesine doldurmuştur ki, kendisine “çölün kızı” ve “Irak’ın taçsız kraliçesi” gibi unvanlar dahi verilmiştir. Çok iyi Arapça, Farsça ve Türkçe bilen Bell, Osmanlı’nın kontrolündeki Kudüs, Suriye ve Irak’ta yerel halk ve tüccarlarla dostluk kurmuş, gittiği yerlerde arkeolojik çalışma adı altında çizdiği haritaları İngiliz Kraliyet Coğrafya Merkezi’ne göndermiştir. Musul, Bağdat ve Basra’nın Osmanlı’nın elinden çıkmasına neden olmuştur. Bell, daha sonra, 1919 Paris Barış Konferansı’nda, Churchill ile birlikte, cetvelle Irak sınırlarının tespit edilmesine yardım etmiştir.
İngiliz arkeolog/ajan Gertrude Bell, Emir Faysal ile piknikte. Faysal, Bell’in birkaç yıl sonra Osmanlı’dan ayıracağı Irak’ın tahtına geçecektir. |
(1) Soldan sağa, Wyndham Deedes, Emir Abdullah, Herbert Samuel, Gertrude Bell (2) Ajan T. E. Lawrence, Emir Abdullah ile el ele |
İngiliz casus T. E. Lawrence ise, önceki bölümde detaylı gördüğümüz gibi, Hicaz bölgesindeki Arap isyanının müsebbibidir. İngiliz derin devleti, Lawrence’ı kullanarak bir kısım Arapları silah ve para yardımıyla İstanbul’a karşı ayaklandırmıştır. İsyanın sonrasında bölge İngiliz hegemonyasına girmiştir.
Türk ordusu geri çekilirken Arabistanlı Lawrence’ın Arap asilere verdiği emir, Türk düşmanlığını göstermektedir:
Savaşçılar! İçinizde en iyisi, en çok Türk öldürecek olandır. Tutsak almayacaksınız. Teslim olmak isteyeni öldüreceksiniz. Hepsini öldürün! Hepsini öldürün!128
Winston Churchill başkanlığında 1921 yılında gizli olarak yapılan Kahire Konferansı. Resimde ajanlar Bell ve Lawrence görülebiliyor. |
1. Akdeniz 2. Lübnan 3. Suriye 4. Golan Tepeleri 5. Irak 6. Batı Şeria 7. Gazze Şeridi |
8. Ürdün Nehri 9. Amman 10. Ölüdeniz 11. İsrail 12. Mısır 13. Suusi Arabistan |
Ürdün – Suudi Arabistan sınırının Amman’a yönelen zikzaklı kısmı, “Churchill Hıçkırığı” olarak adlandırılmaktadır. |
Bell ve Lawrence, Winston Churchill başkanlığında 1921 yılında gizli olarak yapılan Kahire Konferansı’na katılmışlardır. Churchill, Kahire Konferansı’na katılan 40 kişiyi, Osmanlı topraklarını Haramiler gibi yağma etmelerinden dolayı 40 Haramiler olarak adlandırılmıştır. Bu toplantıya göre, Filistin İngiliz mandasında kalacak, Haşimi ailesinden Abdullah Ürdün kralı, aynı aileden Faysal Irak kralı olacak, Mekke Şerifi Hüseyin Hicaz bölgesini, İbn Suud ailesi ise Arap yarımadası ve Nejd’i kontrol edecekti. Bunların tümü İngiltere’den para yardımı alacak ve İngiliz Hava Kuvvetleri bölgenin güvenliğinden sorumlu olacaktı. Bu görev doğrultusunda İngilizler binlerce yerleşim yeri bombalamış, on binlerce sivili şehit etmişlerdir. Konferans’ta paylaşılan toprakların tümü Osmanlı topraklarıdır. Ürdün-Suudi Arabistan sınırının Amman’a yönelen zikzaklı kısmı, Churchill hıçkırığı olarak adlandırılmaktadır. Yıllar sonra Churhcill, Ürdün’ü, bir Pazar günü Kahire’de, kaleminin darbesi sonucunda –kendi deyimiyle– “yarattığını” açıklayacaktır.129 İngiliz derin devleti için ülkelerle, devletlerle, milletlerle oyun oynamak işte bu kadar kolaydır.
İngiliz Derin Devletinin Osmanlı Devlet Adamları
|
İngiliz derin devletinin elçileri, Osmanlı Devleti’ni istedikleri zaman savaşa sokabilmiş, gerekirse tamamen kendi menfaatleri için barış anlaşması imzalatmış ve Osmanlı padişahlarını devirip sadrazamları idam ettirmiştir. Bu güce, Osmanlı içinden hizmetine aldığı devlet adamları sayesinde sahip olmuştur. Bu kişiler, İngiliz derin devletine hizmet eden ve vatanlarına ihanet eden münafık karakterli kişiler olmuştur. Bu nedenle İngiliz derin devleti, tarih boyunca Türk devlet adamlarını yakından takip etmiştir. İngiliz elçilik görevlisi G. Barclay’nin 18 Ocak 1907’de ilettiği bir değerlendirme raporu bu konuda önemli bir örnektir. Söz konusu raporda, Osmanlı Devleti’nde üst düzey görev yapan kimseler hakkında İngiliz derin devleti kurumlarına bilgiler iletilmiş, kişiler hakkında çeşitli sınıflandırılmalar yapılmış, bu kişilerin kendilerine ve hatta eşlerine yönelik hakarete varan ifadeler kullanılmıştır. Rapordan bazı bölümler şöyledir:
Sadrazam Kamil Paşa:: Kıbrıs asıllı Musevi’dir. Yetenekli ve namusludur. Rodos’a sürülmüş ve İngiliz Konsolosluğu’na sığınmıştır. Said Paşa: Eski Sadrazam. Küçük Said Paşa denir. Çok enerjik ve hırslıdır. Vatanını müthiş sever. Aşırı derecede zekidir. Çok sabırsızdır. Eskiden İngiliz dostuydu, sonra Rus taraftarı oldu. Hariciye Nazırı Ahmet Tevfik Paşa: Diplomatik yeteneği yoktur. Karısı Alman olmasına rağmen Almanlardan şüphelenir. Dahiliye Nazırı Memduh Paşa: Gayet dar kafalıdır ve Hıristiyanlara düşmandır. Muhtelif zamanlarda İngiliz çıkarları yanında hareket etmiştir. Utanmaz derecede rüşvet yemesiyle ünlüdür. Ferid Paşa:Sadrazam. Almanlar tarafından desteklenmektedir. Devamlı Almanya’yı destekler. Mabeyinci Ragıp Paşa:Sultan’a etki edecek kişilerin en önemlilerinden biridir. Saray etkisini kullanarak büyük servet kazanmıştır. İngiliz çıkarlarına yatkındır. Mehmet Nuri Bey:Chateauneuf isimli bir Fransız’ın oğludur. Fransa’da tahsil yapmıştır. Saray casusudur. Dış görünüşünün bütün güzelliğine rağmen tamamen çürümüş bir insandır. İngiliz Dışişleri, Türk devlet adamlarını arşivlemeye bundan sonra da sistematik olarak devam etmiştir. (Bunun en son örneği, günümüzde Wikileaks belgeleriyle ortaya çıkan arşivlerdir). 1933-1939 yıllarına ait bir başka küstah diplomat dili, yine İngiliz Dışişleri belgelerinde bulunmuştur. İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Percy Loraine’un, 1938’de “gizlilik kaydıyla” Londra’ya gönderdiği, “Notes On Leading Turkish Personalities” (Önde Gelen Türk Şahıslarla İlgili Notlar) adlı raporunda, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin toplam 96 yöneticisi, gazetecisi ve aydını hakkında gayri resmi bilgiler yer almaktadır: Yunus Nadi Abalıoğlu:Gazeteci. Kısa boylu, şişmandır. Kelebek gözlük takar. Herhangi bir rüzgara kapılmaya meyillidir. Celal Nuri İleri: Gazeteci. Müthiş Batıcıdır. Akıllı. Saman altından su yürüten biri. Komünist eğilimi olduğu düşünülüyor. Ahmet Ağaoğlu: : İslamiyet’i seçmiş Kafkas kökenli bir Yahudi’nin oğlu. Rus gizli servisinde çalıştı. 1926’dan sonra İngiliz düşmanlığı azalır gibi oldu. Yakup Kadri Karaosmanoğlu:Minyon. Önemli özelliği olmayan bir dış görünüşe sahip. Eşi hoş ve İngilizce bilen biri. Ahmet Ferid: Bolşevik yanlısıydı. Fırsatçı ve prensipsiz. Çekici karısı, Londra Büyükelçiliği’ndeki başarısında ona yardımcı oldu. Kazım Özalp: Büyük olasılıkla Alman ve Bolşevik karşıtı. Poker hastası. İbrahim Tali Öngören: Doktor. Öküz kafalı, kısa boylu. Hasan Saka:Bolşevik sempatizanıydı. Çekici değildir. Külhanbeyi gibidir. Ali Çetinkaya: Bayındırlık Bakanı iken yabancı şirketlerin millileştirilmesi için çalıştı. Fethi Okyar:Moğol yüzlü. Alçakgönüllü bir insan. İngilizce bilen çok çekici karısı var.1 |
1. Soner Yalçın, ‘İngiliz ‘WikiLeaks’inde Ünlü Türkler’, Hürriyet, 04.12.2010, http://www.hurriyet.com.tr/ingiliz-wikileaks-inde-unlu-turkler-16452176 |
Osmanlı’ya Sızan İngiliz Ajanlarından Bazıları
Arminius Vambery
Abdülhamid’in güvenini kazanarak Saray’da yaşayan İngiliz casus Arminius Vambery |
Seyyah, kaşif, derviş, öğretim üyesi, yazar, devletlerarası arabulucu gibi sıfatlarla ortaya çıkan Macar asıllı Arminius Vambery; Budapeşte Üniversitesi’nde Doğu Dilleri Profesörü idi. Orta Asya’da Türkoloji araştırmaları yapmak üzere Osmanlı topraklarına gelmiş ve Osmanlı Padişahı nezdinde İngiltere hesabına ajanlık yapmıştı. Musevi asıllı idi; ama iki kere din değiştirmiş, önce Hristiyan sonra Müslüman olmuştu. 5 dil biliyordu.
Vambery, küçükken tüm dini inancını kaybetmiş, fakat buna rağmen ileriki yıllarda derviş görüntüsüne bürünerek Orta Asya’yı dolaşmıştır. Darwinist-materyalist dünya görüşüne sahiptir. 1857’de İstanbul’a gelmiş ve Saray içinde özel dersler vermeye başlamıştır. II. Abdülhamid’in sürekli olarak yanında bulunmuş, Mithat Paşa’ya da Fransızca dersi vermiştir. Çok kısa bir süre içinde Padişah II. Abdülhamid’in güvenini kazanan yegane kişi olmuştur.
Guardian Gazetesi‘nden Richard Norton-Taylor’ın tabiri ile, Vambery’nin İngilizler açısından en faydalı yanı, Türkiye’de Sultan’ın nezdinde sözü geçen biri olması idi. Londra’da kendisinden bilgi alan kişi onu, “Konstantinopol’deki dostunuz” olarak tanımlıyordu.130
Abdülhamid, Vambery’i 1880’lerde Türkiye’ye çağırdı. Vambery, Padişah’ın özel konuğu olarak Yıldız Sarayı’nda ağırlandı. Vambery’nin Saray’a nüfuz ettiğini gören Lord Salisbury, 1888 yılında kendisini Dışişleri Bakanlığı’na çağırıp ona Padişah nezdinde istihbarat toplama görevini verdi.
Vambery, Batı dillerine olan hakimiyeti sayesinde Osmanlı Hariciye Nezareti’nde (Dışişleri Bakanlığı) tercüman olarak istihdam edildi. Vambery’nin yeteneklerini fark eden, onun istihbarat ve gözlemlerinden yararlanmak isteyen Batı basını onu İstanbul muhabiri yaptı. Vambery, özellikle İngiltere’de büyük bir coşku ve takdirle karşılandı, onuruna ziyafetler verildi. Hatta Kraliçe Victoria’nın davetiyle ağırlandı.
İngiliz Avam Kamarası’nda, Vambery’nin, Dışişleri Bakanı Lord Salisbury’nin ricası ile Abdülhamid’e özel bir misyon için gittiği yolundaki söylentilerin doğru olup olmadığı, eğer bu söylentilerde gerçek payı varsa bu görevinin neleri kapsadığı sorulmuştur. Gelen cevap nettir: “Bu sözlerin kesinlikle aslı yoktur”. Oysa ki, daha bir ay kadar önce Prof. Vambery, Lord Salisbury’nin emriyle İstanbul’da bulunmuş ve Dışişleri Bakanlığı’nda Padişah II. Abdülhamid ve Osmanlı’ya ilişkin uzun ve gizli bir rapor sunmuştur.
Abdülhamid “İngilizlerle anlaşabilmeyi ben de çok arzuluyorum; bu hususta her türlü tavizlerden de kaçınmayacağım; yeter ki onlar da aynı şekilde istekli olsunlar” demiş, hatta Vambery aracılığı ile Londra’ya bir ittifak önerisinde bulunmuştur.131
Charles Arbuthnot
General Sebastiani ve Fransız subayları, Sultan Selim ile devlet ileri gelenlerine İstanbul’u savunma planlarını gösteriyor. |
Charles Arbuthnot, 1804-1807 yılları arasında İngiltere’nin İstanbul Büyükelçiliğini yapmıştır. İngiliz donanmasının, Çanakkale Boğazı’na saldırdığı ve Adalar açıklarına gelip İstanbul’u tehdit ettiği başarısız operasyonun mimarıdır.
1808 Çanakkale operasyonu öncesinde Rusya, savaş ilan etmeksizin Türk toprakları Eflak ve Boğdan’ı işgale başladı. Osmanlı İmparatorluğu, bunun üzerine, Fransız Büyükelçi Sebastiani’nin de baskısıyla Rusya’ya karşı savaş hazırlıklarına başladı. Bunun ardından Ruslarla ittifak halindeki İngiliz Elçisi Sir Charles Arbuthnot, Bab-ı Ali’ye ültimatom verdi. Bu ültimatomda, Sebastiani’nin İstanbul’dan gönderilmesi, Rusya ile barış yapılması, İngiliz ittifak antlaşmasının yenilenmesi, İngiliz ve Rus savaş gemilerinin Boğazlardan serbestçe geçebilmelerine izin verilmesi istenmekteydi. Ültimatomun akabinde Rusların Eflak ve Boğdan’a girmesi karşısında Rusları destekleyen İngiltere, Çanakkale istihkamlarının da kendilerine verilmesini talep etti. Elçi Arbuthnot, bu şartlar kabul edilmediği takdirde, Bozcaada’ya gideceğini ve oradan İngiliz donanmasıyla gelerek İstanbul’u bombardımana tutacakları tehdidini de savurdu.
Arbuthnot’un katılımıyla Çanakkale’deki İngiliz donanması 10 büyük kalyonla 4 Türk gemisini batırarak Marmara Denizi’ne girdi ve İstanbul önlerine geldi. İngiliz donanmasının İstanbul’a ulaşması ile ültimatoma Türk donanmasının emanet olarak İngilizlere devredilmesi de eklendi. İngilizlerin bu hareketi önce asker içinde sonra da medrese öğrencileri arasında büyük bir hiddet oluşturdu. İstanbul halkı ve en sonunda Bab-ı Ali de direnmeye karar verdi. Sahilin kilit noktaları savunma yapacak şekilde düzenlendi. 300 kadar top yerleştirildi. Bu arada da Adalar halkı ve kayıkçılar İngiliz donanmasına karşı gerilla taktikleri ile saldırmaktaydılar. Tüm bu savunma gayreti İngiliz donanmasının geri adım atmasını sağladı. Son bir tehdit denemesi de başarılı olmayınca İngiliz donanması geri çekildi. Çanakkale’deki savunma topçuları da donanmaya geçit vermediler.
Henry Elliot
Sadrazam Mithat Paşa |
İngiliz derin devletinin ünlü casuslarından bir diğeri de İngiltere’nin İstanbul Elçiliği görevini yapan Henry Elliot’tur. Abdülaziz Han’ın tahttan indirilmesine ve Mısır’a dış borçlanma yetkisi veren fermanı yayınlayarak Mısır’ın İngiliz hakimiyetine girmesine neden olan Sadrazam Mithat Paşa’nın yakın arkadaşıdır. Elliot, 1876 darbesinin ve 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın mimarlarındandır.
Darbe sonrası Mithat Paşa sadrazam olunca, İngilizlerle birlikte İstanbul’da “Tersane Konferansı”nı toplamıştır. Savaşı önlemek için toplanan Tersane Kongresi’nde, Osmanlı’dan Sırbistan ve Karadağ’a bağımsızlık, Bulgaristan ve Bosna-Hersek’e de özerklik vermesi istenmiştir. İngiltere, Osmanlı’nın bu teklifleri hiçbir şekilde kabul etmeyeceğini ve savaşa gireceğini gayet iyi bilmektedir. Nitekim anlaşma şartları açıklanınca, Mithat Paşa’ya direnmesini telkin eden ve bir savaş durumunda İngiltere’ye güvenebilecekleri hususunda taahhütler veren yine İngiltere olmuştur. Sonuç olarak Elliot’un, yani İngiliz derin devletinin isteği olmuş ve Osmanlı ile Rusya savaşa girmiştir. Bu savaş, Osmanlı’nın, tarihindeki en büyük toprak kayıplarından birini yaşadığı savaş olmuştur. Yine bilindik taktik karşımıza çıkmış ve yine “barış” antlaşması İngilizlerin arabuluculuğu ile imzalanmıştır.
İngiliz derin devletinin bilinen taktiklerinden biri, iki tarafı kışkırtıp savaştırdıktan sonra arabuluculuk adı altında barış anlaşması imzalattırmaktır. Benzer şekilde Osmanlı Devleti’nin batıda büyük çapta ilk toprak kaybettiği anlaşma olan 1699 Karlofça Antlaşması da, o sırada İngiltere’nin İstanbul büyükelçisi olan William Paget’in baskısı ile imzalanmıştır. 1715-1718 Osmanlı-Venedik-Avusturya Savaşı’nın ardından imzalanan ve yine Osmanlı’nın toprak kaybetmesine neden olan Pasarofça Antlaşması da İngiliz elçilerinin arabuluculuğu ile imzalanmıştır. Bu anlaşmaların tümü, gerçekte İngiliz derin devletinin sinsi politikalarının bir sonucudur. Keza, savaşları alttan alta planlayan ve ateşleyen de daima İngiliz derin devleti olmuştur. Yapılan bu anlaşmaların sonrasında kazançlı çıkan taraf her defasında sadece İngiliz derin devletidir. Osmanlı ise, İngiliz derin devletinin güdümü altında imza atmak zorunda kaldığı her anlaşma sonrasında çöküşe bir adım daha yaklaşmıştır.
Austen Henry Layard
Henry Elliot’dan sonra İngiltere’nin İstanbul büyükelçisi olan Henry Layard, elçilik görevi ile Osmanlı topraklarına giren ajanlardan bir diğeridir. İngiltere’de Gladstone Hükümeti tarafından Privy Council üyeliğine yükseltilen Layard, 1878 Kıbrıs Antlaşmalarıyla Kıbrıs’ın İngilizlerin egemenliğine girmesini sağlayan kişi olarak kabul edilir. Türk dostu gibi gözükse de ana politikası, Osmanlı ve Rusların karşılıklı güçlerini tüketmesi ve İngiliz derin devletinin bundan faydalanmasıdır. Elbette bu dönemde II. Abdülhamid’in, İngiliz derin devletine, İngiltere’nin Kıbrıs hakimiyetini sağlayacak imkanlar vermesi de Layard’ın işini oldukça kolaylaştırmıştır.
Layard, İngiliz Dışişleri Bakanı Robert Gascoyne-Cecil’e, İslami geleneğe göre bir idarecinin Halifelikten ve tahttan azledilebilmesi için ancak ve ancak deli hükmünde olması gerektiğini belirtmiştir. Bu yönlendirmeyle kurulan bir tertip neticesinde Sultan V. Murad tahttan indirilmiş, yerine de İngiliz derin devletinin baskısına boyun eğmek zorunda kalan II. Abdülhamid geçmiştir. Bu örnek, İngiliz ajanları yoluyla Osmanlı tahtı sahiplerinin bile değiştiğinin vahim bir göstergesidir.
Dipnotlar:
128. “Arabistanlı Lawrence: Arap İsyanının Öncüsü İngiliz Casus”, Serenti, 19.08.2016, http://www.serenti.org/arabistanli-lawrence-arap-isyaninin-oncusu-ingiliz-casus/
129. Frank Jacobs, Winston’s Hiccup, The New York Times, 6 Mart 2012, https://opinionator.blogs.nytimes.com/2012/03/06/winstons-hiccup/?_r=0
130. Richard Norton-Taylor, “From Dracula’s nemesis to prototype foreign spy”, The Guardian, 1 Nisan 2005, https://www.theguardian.com/politics/2005/apr/01/highereducation.artsandhumanities1
131. Mim Kemal Öke, Saraydaki Casus: Gizli Belgelerle Abdülhamid Devri ve İngiliz Ajanı Yahudi Vambery, İstanbul: Kasım 1991, s. 252