8. İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN GÜDÜMÜNDEKİ OSMANLI İSYANLARI

Birçokları Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu topraklarını kaybetmesiyle İsrail ve Musevi devleti arasında bir bağ olduğunu iddia eder. Oysa bu, İngiliz derin devletinin gizlenme tekniğidir. Osmanlı Devleti’nin parçalanması sonrasındaki duruma kısaca bir göz attığımızda kimin bu gelişmeden karlı çıktığını rahatça görürüz. Osmanlı’nın dağılması, sadece ve sadece İngiliz derin devletinin işine yaramıştır. İngiliz derin devleti, Ortadoğu’daki bu parçalanmadan her daim yararlanmıştır; hala da yararlanmaktadır. Osmanlı bölgesindeki Filistin, Irak, Katar, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Suudi Arabistan, Yemen ve Ürdün, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasından sonra doğrudan İngiliz kontrolüne geçmiştir. Lübnan, Suriye, Libya ve Cezayir ise Fransız yönetiminde olmakla birlikte dolaylı olarak İngiliz kontrolündedir. Milyonlarca km2’lik uçsuz bucaksız topraklardan Musevi kontrolünde kalan alan ise, Filistin’den payına düşen 14 bin km2’dir ve bu alanda sadece 800 bin kişi yaşamaktadır. Bu alan Kuveyt’in toplam alanından küçük, Katar’dan biraz büyüktür. Üç büyük Arap-İsrail Savaşı sonrasında bu alan 20 bin km2’ye çıkmıştır. Ama hala Ankara ilinin yüzölçümünden daha ufaktır. Açıktır ki, Osmanlı’nın dağılmasına sebep olan güç, yalnızca ve yalnızca İngiliz derin devletidir.

İngiliz derin devletinin I. Dünya Savaşı’nda, Osmanlı’nın son zenginliğini de ele geçirmek amacıyla el koyduğu Arap Yarımadası, Irak, Suriye ve Körfez bölgeleri, dünya petrol rezervlerinin yarısını barındırmaktadır. İşte bu nedenle İngiliz derin devleti, 19. yüzyıl sonlarında Ortadoğu’ya daha ihtiraslı bir görünüm vermiştir. Nitekim İngiliz derin devleti, bu coğrafyayı güdümüne aldıktan sonra bölge Müslümanlarının tüm zenginliklerini yıllar boyunca kullanmıştır. Osmanlı Devleti’nin yıkılışından sonra bile Irak, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri petrollerinden aslan payını hep İngiliz derin devleti almıştır.

idd 279 OsmanliTablo IspanyaYunanalilarinIsyani 8. İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN GÜDÜMÜNDEKİ OSMANLI İSYANLARI
Yunan askerlerinin Osmanlı halkına saldırısını temsil eden bir resim. (1820)

Tarihin bu döneminde yaşananlar günümüze ve 21. yüzyıl Müslümanlarına örnek olmalıdır. Bugün, mezhep çatışmaları kışkırtmasına aldanarak kendi din kardeşini düşman olarak görenler, 100 yıl önce yaşananlara bakarak nasıl bir oyun oynandığını anlamaya çalışmalıdır. Farkında olmadan, aslında Londra’da Chatham House’da ve Privy Council’de yazılan projeleri uyguladıklarını bilmelidirler. İslam dünyası, bu projeler nedeniyle 100 yıldır sefalet çekmektedir. Unutulmamalıdır ki bu karanlık planları engelleyecek olanlar yine Müslümanlardır.

Bugün bölgede Lübnan, Irak, Suriye ve Yemen’de iç savaş vardır. Mezhep savaşları her geçen gün daha fazla Müslüman canı almaktadır. İngiliz derin devleti ve zaman içinde yürürlüğe konan gizli Sykes-Picot anlaşması bölgeye sadece savaş ve ölüm getirmiştir. Barışı geri getirmenin yolu deccali sistemi doğru tespit etmekten geçmektedir. Açıktır ki, İngiliz derin devletinin manen ve fikren yenilgiye uğramadığı bir ortamda Ortadoğu’ya huzur ve barış gelmesine imkan yoktur.

Yapılacak şey, İngiliz derin devletinin deccali fikir sistemini iyi tespit ederek ona ilmi bir cevap vermek ve Allah’ın Mehdiyet taraftarlarını mutlaka galip kılacağına inanmaktır.

Yoksa kötülükleri yapanlar, Bizi (aşıp) geçeceklerini mi sandılar? Ne kötü hükmediyorlar? (Ankebut Suresi, 4)

İngiliz Derin Devletinin Kışkırtma Siyaseti

İngiliz derin devleti, Osmanlı’yı parçalamaya karar verdiğinde işe ilk olarak bölgesel isyanları kışkırtmakla başlamıştır. Önceki bölümde gördüğümüz çeşitli ajanlar ve onların yancıları, söz konusu isyanların başlatılması ve yürütülmesinde doğrudan rol almışlardır. Osmanlı kimliği altındaki farklı halkların bu isyanlara katıldığı zannedilmemelidir. İsyanlar kitlesel halk isyanları olmayıp, çeşitli etnik gruplar içinden devşirilmiş, küçük bir menfaat karşılığı vatanına ihanet etmiş münafıklar tarafından gerçekleştirilmiştir.

İngiliz derin devleti, 19. yüzyılın sonlarına doğru Sırbistan’ı, Bosna-Hersek’i, Romanya’yı, Bulgaristan’ı, Karadağ’ı ve 20. yüzyılın başlarında da Makedonya’yı, Selanik’i ve Manastır’ı Osmanlı’dan koparmıştır. Aynı “azınlık” kartı oynanmış, aynı provokasyonlar yapılmış, aynı kışkırtıcı İngiliz ajanları kullanılmış ve 600 yıldır Osmanlı içinde huzur içinde yaşayan milletler, Osmanlı aleyhindeymiş gibi bir propaganda yapılmıştır. Ön plana çıkarılan birkaç ajan ve paralı asker ile bu bölgelerde iç karışıklıklar ve ayaklanmalar başlatılmıştır. Bu dönemde yaklaşık 5 milyon Balkan Müslümanı şehit olmuş ve 5 milyonu da Anadolu’ya göç etmek zorunda kalmıştır. İngiliz derin devleti tarafından geniş çaplı bir katliam ve soykırım gerçekleştirilmiştir.

İngiliz derin devleti, bağımsızlıklarını kazandırdığı Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Romanya’yı da kendi piyonları haline getirmiştir. Yıllarca Osmanlı’da barış içinde yaşayan bu milletler, Balkan Savaşı’nda İngiliz derin devleti adına Osmanlı’ya saldırmışlardır. Yunanistan, Kurtuluş Savaşı öncesinde Anadolu’yu işgal etmiştir.

Osmanlı’yı derinden etkileyen en büyük isyanlar Arap isyanlarıdır. Doğrudan ajan Lawrence’ın kışkırtması ile başlayan bu isyanlar, İngiliz hayranı yancıların desteği ile başarılı olmuştur. Osmanlı’yı yıkıma götüren sebeplerden biri olan Ermeni isyanları, bir sonraki bölümde detaylı olarak anlatılmıştır.

idd en 305 EskiIstanbul 8. İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN GÜDÜMÜNDEKİ OSMANLI İSYANLARI
İsyanların olmadığı Osmanlı’dan bir görünüm

İngiliz derin devletinin politikası, milletleri birbirine kırdırma üzerine kuruludur. 100 yıl içinde Balkan halkları Osmanlı Devleti’yle, Ermeniler Türklerle, Kürtler Ermenilerle, Araplar hem birbirleriyle hem Türklerle, Kafkaslar birbirleriyle ve Ermenilerle savaşmıştır. Osmanlı’ya saldıran İngiliz birlikleri de, kışkırtılan sömürge halklarından oluşmaktadır. Bu süreç içinde İngiliz derin devleti, hiçbir zaman bu ayaklanmalara doğrudan katılmamış, ajanlarını, propagandalarını ve hakim olduğu medya gibi kanalları kullanarak zavallı halkları kullanmıştır.

Darwinizm ve ahlaki çöküntü nedeniyle manevi anlamda, borçlar nedeniyle maddi anlamda, münafıklar nedeniyle de milli anlamda çöküşe doğru giden Osmanlı Devleti, söz konusu isyanlara karşı koymaya çalışsa da, yine İngiliz derin devletinin sinsi taktikleriyle topraklarını kaybetmiştir. Bu kayıp, sadece Osmanlı için değil, söz konusu milletler için de büyük felaketleri beraberinde getirmiştir. Bu bölgeler, artık bu aşamadan sonra İngiliz derin devletinin birer piyonu olmuş ve iç karışıklıklar günümüze kadar son bulmamıştır.

Yunan İsyanı ve Lord Byron

idd 283 YunanAyaklanmasi LordByron 8. İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN GÜDÜMÜNDEKİ OSMANLI İSYANLARI
Yunan isyanı sırasında Yunan ordusunun neferliğini üstlenen homoseksüel İngiliz şair Lord Byron

Yunan isyanları sırasında Osmanlı Devleti, Yunan birlikleri ile değil, doğrudan İngiliz derin devleti ile savaşmıştır. Homoseksüel İngiliz şair Lord Byron, savaş sırasında Yunanlardan daha çok Yunan ordusunun bir neferi gibi mücadele etmiştir. İngiliz derin devletinin finansmanı ile paralı askerlerden oluşan “Byron Birliği”ni kurmuştur. Byron, birliğin başında savaşırken ölmüştür. Lord Byron, Tepedelenli Ali Paşa’yı ayaklanmaya ikna etmiş, bu sayede Osmanlı ordusu iki tarafta birden mücadele etmek zorunda kalmıştır.

Osmanlı ordusu, Yunan İsyanı’nı bastırmak üzereyken, İngiliz derin devletinin öncülüğünde İngiliz, Fransız ve Rus donanması, Navarin’de Osmanlı ve Mısır donanmasının 70’ten fazla gemisini batırmıştır. (Navarin saldırısında İngiliz derin devletinin oyunlarına ilerleyen satırlarda detaylı yer verilmiştir) Ancak Osmanlı ve Mısır donanmasının yok edilmesi de Yunanların galibiyeti için yeterli olmamıştır. Yunan Devleti, ancak 1828-29 Osmanlı-Rus Savaşı’nın akabinde kurulmuştur. Gerçekleşen bütün bu olaylar, İngiliz derin devletinin güdümünde olmuş ve derin devletin himayesinde Yunanlara bağımsızlık sunulmuştur.

Yunan komutan Kolokotronis, anılarında, Tripoliçe şehrinde 32 bin Türkü şehit ettiklerini yazmıştır. İngiliz tarihçi Walter Alison Phillips ise Tripoliçe katliamı hakkında şunları söylemiştir:

Üç gün boyunca şehrin sakinleri, bir vahşi çetenin kötülüğüne ve keyfine bırakıldı. Yaş ve cinsiyet ayrımı yapılmadı. Kadınlar ve çocuklar, öldürülmeden önce işkencelere tabi tutuldu. Katliam o kadar büyüktü ki, Kolokotronis, kapıdan hisara kadar, atının ayaklarının yere hiç dokunmadığını söyledi. Şehirdeki Yunan zaferinden sonra yol kenarları cesetlerle doldu. Kadınların ve çocukların bulunduğu Müslüman kitleleri yakınlardaki dağlarda katledildi.145

idd 283 YunanAyaklanmasi TemsiliResim 8. İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN GÜDÜMÜNDEKİ OSMANLI İSYANLARI
Yunan askerlerinin Osmanlı halkına saldırısını temsil eden bir resim

William St. Clair, katliam sırasında Tripoliçe’de bulunan yabancı subayların gördüklerini böyle anlatmıştır:

10 binin üzerinde Türk öldürüldü. Paralarını sakladığı şüphe edilen tutsaklara işkence edildi. Kolları ve bacakları kesildi ve ateşin üzerinde yavaş yavaş kızartıldılar. Hamile olan kadınların karınları kesildi, kafaları kesildi ve köpek kafaları bacaklarının arasına sokuldu. Cumadan Pazara kadar hava çığlık sesleriyle doluydu…. Bir Yunan “90 kişiyi öldürdüm” diye övünüyordu. Yahudi topluluğu sistemli bir şekilde işkenceden geçirildi…. Haftalarca aç bırakılan Türk çocukları çaresiz yıkıntıların arasında koşarken Yunanlar tarafından yere atıldılar sonra vuruldular… Su kuyuları cesetlerle dolduruldu…146

İngiliz derin devletinin kendi çıkarları doğrultusunda gerçekleştirdiği Yunan İsyanı, Yunanlara da bir fayda sağlamadı. Osmanlı’dan bağımsız bir Yunanistan devleti kurulduktan sonra, göç ters yönde, yani Yunanistan’dan Osmanlı’ya doğru gerçekleşti. 1834-36 yılları arasında 60 bin kişi bağımsız Yunanistan’ı terk etti ve birçoğu Mısır Hidivi Kavalalı Mehmet Ali Paşa idaresindeki Girit Adası’na yerleşti. Tarihçi Sebastijan Slade Yunanistan’ı ziyaret eden her seyyahın, Osmanlı idaresinde, maddi ve manevi açıdan daha iyi yaşamış olduklarını kabul ettiğini yazmıştır.

Yunan İsyanının Asıl Amacı
Yunan isyanının ana amacı Türklerin Avrupa’dan çıkartılmasıdır. Bu isyanlarla başlayan proje sonunda 100 yıl içinde Balkanlardaki 500 yıllık Türk varlığı bitmiş ve Müslüman sayısında büyük bir azalma olmuştur. Amerikalı tarihçi Justin McCarthy, 1821-1922 yılları arasında yaklaşık 5.5 milyon Müslümanın Avrupa’dan sürüldüğünü ve 5 milyondan fazlasının şehit edildiğini ya da kaçarken hastalık veya açlık sonucu şehit olduğunu tahmin etmektedir.

Osmanlı’da Bulgar İsyanları

Dönemin İngiliz Başbakanı William Ewart Gladstone, Osmanlı Devleti ve Türkler aleyhindeki iftira dolu kampanyasının temelini, Bulgaristan’da yaşanan olaylar üzerine kurmuştu. The Times Gazetesi ile birlikte Londra’da günlerce Türk aleyhtarı organizasyonlar düzenlemişti. 200 bin adet basılan Bulgar Dehşeti ve Doğu Sorunu isimli kitabı, abartılı izahlarla Türk düşmanlığını işlemekteydi. İngiliz derin devletinin teşvik ettiği Bulgar isyanlarını, Osmanlı aleyhinde başlatacağı asılsız bir kara propaganda için bahane olarak kullanıyordu.

Bulgar isyanı, aslında, Osmanlı’nın çöküş döneminde, İngiliz derin devletinin teşvikiyle, ardı ardına çıkarılan isyan hareketlerinden biriydi. O dönemde, yıllarca Osmanlı topraklarında barış ve huzur içinde yaşayan yerel azınlıkların birdenbire hareketlendiğine ve isyana kalkıştıklarına şahit oluyoruz. Tüm bu isyanları incelediğimizde ise, isyanların ve kışkırtıcı propagandaların çıkış noktasının İngiliz derin devletine bağlı askerler, subaylar, elçiler veya ajanlar olduğunu görürüz. Her bir azınlık grup içinde söz konusu isyancılar, birer birer, İngiliz derin devleti tarafından silahlandırılmış, Türkler aleyhine cesaretlendirilmiş ve ayaklanmaları sağlanmıştır. Ayaklanmalar, yüzlerce, hatta kimi zaman binlerce Müslüman Türk’ün şehit edildiği korkunç olaylarla başlamıştır. Ardından Osmanlı ordusu, saldırıda bulunan çetelere hak ettikleri cevabı verince de bu sefer İngiliz derin devletinin ajan provokatörleri tarafından “katil ve katliamcı Türkler” yaygarası koparılmıştır. İşte, İngiliz derin devletinin Osmanlı içinde kışkırtma ve isyan çıkarma politikası bu şekilde vücut bulmuştur.

Tarihçi yazar Süleyman Kocabaş, o dönemde İngiliz derin devleti tarafından gerçekleştirilen Bulgar tahrikini şu sözlerle anlatmıştır:

İngiltere, Bulgar isyanı konusunda da Yunan isyanı konusundaki tutumunun aynısını sergiledi. İlkin, Osmanlı toprak bütünlüğünü korumak uğrunda Slav isyanlarına cephe alan İngiltere, 1870’li yıllara gelindiğinde “Bulgarları sözde Rus nüfuzundan kurtarmak için himaye etmeye” başlamıştır. (Panslavistler’in) Londra’da komiteler kurmalarına, bu komitelerin tertip ve teşvikiyle Türklerin aleyhine bir çete harbi yapmalarına müsaade etmiş ve Türklerin bu çeteleri ortadan kaldırmalarına itirazcı kesilmiştir.147

İngiliz derin devletinin teşvik ettiği söz konusu isyanlar ile yüzyıllarca bir arada yaşayan Osmanlı halkları birbirlerine kırdırılmış, ardından ortaya çıkan siyasi sonuçlar tümüyle İngiltere’nin lehinde olmuştur. İngiliz derin devleti, siyasi çıkarları için kadın, çocuk, yaşlı, genç demeden milyonlarca Müslüman, Hristiyan, Musevi, Türk, Bulgar, Ermeni, Rum, Boşnak, Arap, Çerkez ve Arnavut masumu gözünü kırpmadan katletmiştir.

İsyanda ölen Bulgar sivil sayısı, resmi Osmanlı raporlarına göre 1400’dür. Buna karşılık, 1000 kadar da Müslüman Osmanlı vatandaşı katledilmiştir. Avrupa basını kimi yerde ölü sayısını 200 bine kadar çıkarmıştır. Oysa bugün bile Bulgar tarafının resmi iddiası 30 bindir. Tarafsız Belçikalıların hazırladığı rapor bile en fazla 4500 sivilin öldüğünü kabul etmiştir. Kuşkusuz, rakam kaç olursa olsun sonuçta masumlar yaşamını yitirmiştir; önemli olan ise bu masumların kanının İngiliz derin devletinin elinde olmasıdır. Burada rakamların farklılığına dikkat çekmemizin nedeni, İngiliz derin devletinin entrikalarını gözler önüne sermek içindir. İngiliz derin devleti, her daim abartılı rakamlarla bir galeyan oluşturmak istemiştir.

Bulgar isyanının en önemli sebeplerinden biri, İmparatorluğun sonunu getirecek olan 1876 darbesine hazırlıktır. Bulgar ayaklanmasından sadece 1.5 ay sonra, İngiliz yanlısı cunta İstanbul’da darbe yapmış, Sultan Abdülaziz Han şehit edilmiş, V. Murat deli ilan edilmiş ve II. Abdülhamid zorla tahta geçirilmiştir. Bunların tümü, İngiliz derin devletinin planları dahilinde gerçekleşmiştir. Bütün bunların ardından İngiliz derin devleti, II. Abdülhamid’e baskı uygulayarak kendi isteklerini hayata geçirme safhasına geçmiştir. Zaten dönemin İngiliz Başbakanı Gladstone’un Türk karşıtı sözleri de, II. Abdülhamid’in tahta çıkmasının ardından bıçak gibi kesilmiştir.

Osmanlı’yı darbeye götüren olayların fitilini tutuşturan asıl aşama ise Nisan Ayaklanmasıdır. Ayaklanmanın başladığı 20 Nisan 1876’dan II. Abdülhamid’in tahta çıktığı 31 Ağustos’a kadar geçen 4 ay içinde İngiliz derin devleti tüm imkanları ile Türklere kin kusmuştur. Türkleri sanal katliamlarla suçlayan ağızlarsa İngiliz derin devletinin Afrika’da Zululara, Avusturalya’da Aborjinlere, Amerika’da Kızılderililere, Uzak Doğu Asya’da Hint ve Çinlilere yaptığı gerçek ve belgeli katliamlara karşı sessiz kalmışlardır.

idd 286 BulgarAyaklanmasi 8. İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN GÜDÜMÜNDEKİ OSMANLI İSYANLARI
1800’lerde Osmanlı’daki Bulgar isyancılar. Arkadaki bayrak Bulgar isyancıları temsil ediyor.

Yemen İsyanları

Tarihte, İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında ilk ciddi askeri çatışma belirtileri, İngiliz derin devletinin çıkar peşindeki bazı şeyhleri para ile kandırarak Aden liman şehrine yerleşmesi ile kendisini göstermişti. Aden’i içerisine alan Yemen, değerli ve önemli bir Osmanlı vilayeti idi. İngiliz derin devleti, adı geçen bölgede tutunabilmek için kuzey doğudaki Yemen topraklarında sağlam dayanaklar aramaya başlamıştı. Tarihçi Süleyman Kocabaş, Yemen’in sinsice işgal ediliş aşamalarını şöyle tarif eder:

İngiltere Aden’e yerleştikten sonra, Kuzey-Doğu’ya doğru toprak işgallerine devam ederek, bu verimli toprakları ele geçirmek için her çareye başvurdu. Bu amaçla, Arap kıyafetine bürünerek, Arapça konuşarak, onları aldatıp bağımsızlıktan söz ederek, fakat her şeyden evvel, kendi adalarının çıkarlarını göz önünde tutarak çalıştılar.148

Osmanlı tarihindeki ünlü “Yemen İsyanları” bu sebeple başlamıştır. Bu isyanları bastırmak için Osmanlı Devleti, burada, kolordu ve hatta ordu seviyesinde askeri birlikler kullanmıştır. Oldukça büyük kayıplar vermiş, ancak Yemen’i koruyamamıştır. Diğer pek çok Osmanlı toprağında olduğu gibi Yemen’de de, vatanından çok kendi menfaatlerinin peşinde koşan birkaç şeyh, küçük çıkarlar uğruna İngiliz derin devleti yancılığını yapmayı tercih etmişlerdir. Bu korkunç ihanetse binlerce insanın şehit edilmesine neden olmuştur.

Kuzey Afrika’da Yaşananlar

Osmanlı İmparatorluğu, 16. yüzyılın başından itibaren güçlü donanması ile Afrika’nın kuzey kıyılarını kontrol altına almıştı. Kuzeyde İtalya kıyılarına dayanan, tüm Doğu Akdeniz’i çevreleyen, güneyde de Mısır’dan Fas’a kadar hakim olan İmparatorluk, Akdeniz’i bir Türk denizi haline getirmişti. Sömürgeci Fransa, İspanya, İngiltere ve Hollanda’nın, Güney ve Batı Afrika’ya ulaşabilmek için Atlas Okyanusu’nu dolaşmaları gerekiyordu.

Bu durum, kuşkusuz en çok İngiliz derin devletinin ağırına gitmişti. Derin devlet yöneticilerine göre İngiltere’nin hakim olması gereken topraklar, Müslüman bir imparatorluk tarafından yönetiliyordu. İslam’a ve Türklere şiddetle karşı olan İngiliz derin devleti için bu kabul edilemez bir durumdu. İşte bu nedenledir ki İngiliz derin devleti, 18. yüzyıl ile birlikte, çeşitli entrikalar, iç çatışmalar, propaganda ve sinsi provokasyonlar yoluyla, Afrika’daki Müslüman topraklarını bir bir İmparatorluktan ayırmaya başladı.

Fas

İngiliz derin devletinin Fas ile ilişkileri 16. yüzyılda başlamıştır. Kraliçe I. Elizabeth, Osmanlı’ya yaptığı gibi, Fas Kralından da ticari imtiyazlar alarak bu bölgede kendi ülkesi adına ticarete başlamıştır. İngiliz Barbery Company (Barbery Şirketi), Kraliçe’den aldığı yetki ile her sene Fas’ın şeker üretiminin bir kısmını satın almış ve şirketin çoğunluğunu elde etmiştir. Karşılığında ise İngiltere’den Fas’a, silah ve tekstil ürünleri vermiştir. Benzer şekilde de İngiliz Turkey Company de, 300 yıl imtiyazlı bir monopol olarak Osmanlı ile ticaret yapmıştır.

İngiliz derin devleti, 20. yüzyılın hemen başında 1906 ve 1911’de, Fas’ta, el altından tarihe Fas Bunalımları olarak geçen iki ayaklanma başlatmıştır. Fas’ta patlak veren iktidar mücadelesini müdahale için gerekçe olarak kullanan Fransa bu ülkeye asker çıkarmıştır. Almanya da işgalden pay kapma amacıyla Fas’a donanmasını göndermiştir. Almanya ve İngiliz-Fransız ittifakı iki defa savaşın kıyısına gelir. Bu iki kriz, tarafları I. Dünya Savaşı’na götüren en önemli olaylardan biri olarak kabul edilmektedir.

idd 291 PantherGambotu AlmanlarAgadir 8. İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN GÜDÜMÜNDEKİ OSMANLI İSYANLARI
Almanların Fas’a göndererek krize neden oldukları Panther gambotu
idd en 313 Cebelitarik 8. İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN GÜDÜMÜNDEKİ OSMANLI İSYANLARI
1.1800’lerin sonunda Cebelitarık Boğazı 2.. Cebelitarık’ta üzerine İngiliz Bayrağı çekilmiş bir kale

Aslında bütün bunlar planlanmış gelişmelerdir. İngiltere, bu sayede Fransa’nın kendisine olan ihtiyacını arttırmıştır. Kendi kamuoyunda da Alman düşmanlığı oluşturmuştr. Bu durum, tümüyle İngiliz derin devleti tarafından planlanmış ve uygulanmış olan I. Dünya Savaşı’nın başlamasını da hızlandırmıştır. Ayrıca İngiliz askerleri Mısır’ı ele geçirirken, İngiltere, rakiplerini de Fas’ta meşgul etmiştir. İngiliz derin devletinin bu çıkar savaşının mağdurları da, her zaman olduğu gibi, ayaklanmalarda şehit olan binlerce Faslı Müslümandır.

Krizlerin sonunda Fas, 1912’de Fransız sömürgesi haline gelmiş ve 40 yıl Fransız yönetiminde kalmıştır. Fas’ın, kendi müttefiklerinden birinin kontrolünde olması İngiltere için çok önemlidir. İngiliz derin devleti Akdeniz’in giriş kapısı olan Cebelitarık Boğazı’nın bir kıyısını kontrol etmektedir.

Batı Sahra’da İngiliz Destekli Çatışmalar
Fas Devleti, Batı Sahra bölgesindeki Polisario ayrılıkçı grubuyla hali hazırda son 30 senedir savaş halindedir. İngiltere ise iki tarafı da el altından desteklemektedir. İki taraf da, birbirleriyle çatışırken İngiliz silahlarını kullanmaktadır. Sadece 500 bin kişinin yaşadığı Batı Sahra bölgesinde 100 bin kişilik bir Fas ordusu vardır. İngiltere, Fas’a bu bölge için zırhlı araçlar, nişancı tüfekleri, karadan karaya füzeler, füze rampaları ve havan bombaları satmaktadır. Sadece son iki yılda 1 milyar dolardan fazla tutarda hafif silah teslim etmiştir. Cezayir ve Fas arasındaki rekabet yüzünden Cezayir de Batı Sahra’daki ayrılıkçıları desteklemekte ve onlara silah temin etmektedir. Fas, son dönemde ABD ile de 150 tanklık bir anlaşma imzalamıştır.

İngiliz derin devleti, bölgeye barışın gelmesini kesin olarak istememektedir. Birleşmiş Milletler, Batı Sahra bölgesinin bağımsızlığını tanımadığı gibi, Fas’ın egemenliğini de tanımamaktadır. Bu nedenle de bölge, yıllardır barıştan uzak yaşamaktadır. Bu kuşkusuz, İngiliz derin devletinin 100 yıl önceki Osmanlı’yı parçalama planları dahilinde kurgulanmıştır. Kurgulandığı gibi de uygulanmaktadır.

Tunus

Tunus, 1850’lerde Osmanlı’ya bağlı beyler tarafından yönetilirken, modernleşme adı altında yeni bir yapılanmaya girmiştir. Söz konusu “modernleşme”, aslında İngiliz derin devletinin, devletleri, hem ekonomik ve sosyal hem de kültürel açıdan çökertme adına başlatmış olduğu bir sömürme politikasıdır. Nitekim Tunus da, söz konusu planın bir parçası olmuş ve özellikle ordu harcamaları ve silah alımı için İngiltere’ye büyük paralar harcamıştır. Bundan sonrası İngiliz derin devletinin bilindik taktiğidir. Ekonomisi zayıflamış ülke, İngiltere’ye gebe kalmıştır. İngilizler, Tunus’a borç para vererek ekonomisinin tümüyle batmasına sebep olmuşlardır. Fahiş faiz uygulaması sonucunda 30 milyon Frank borç para alan Tunus Hükümeti, bu miktarı kısa zaman içinde 70 milyon olarak geri ödemek zorunda kalmıştır. Bu faiz kapanını, aslında Türk halkı da gayet iyi tanımaktadır. Söz konusu faiz kapanı, Osmanlı’nın da çöküşünü hazırlayan unsurlar arasında olmuştur ve yine İngiliz derin devleti tarafından planlanmıştır. Benzer yöntem, aynı yıllar içinde Mısır, geçmişte ise Hindistan için de uygulanmıştır.

1863’te alınan ilk borcun ertesi yılında Tunus Hükümeti yeni vergiler çıkartmak zorunda kalmıştır. Zaten fakir olan halk, ekonomik baskıya dayanamayarak 1864 yılında ayaklanmıştır. Hükümet ayaklanmayı bastırsa da, yeni borçlarla birlikte yeni vergiler ve yeni ayaklanmalar gelmiştir. Bu döngü, Tunus, Fransız sömürgesi haline gelene kadar devam etmiştir.

Tunus, tahıl üretimi bakımından zengin bir ülkedir. Fakat Tunus Hükümeti, borçlarını ödemek için ülkenin tahıl üretiminin çoğunu ihraç etmek zorunda kalmıştır. Ana besin kaynağını kaybeden Tunus’ta kıtlık ve kolera baş göstermiş ve 10 bin kadar Tunuslu hayatını kaybetmiştir.

idd 294 ArapIsyani 8. İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN GÜDÜMÜNDEKİ OSMANLI İSYANLARI
Osmanlı’yı yıkıma götüren sebeplerden biri Arap isyanları olmuştur.

Devlet iflas edince, borç tahsilatını yönetecek, Osmanlı’daki Düyun-u Umumi benzeri bir kurum kurulmuş ve Tunus ekonomisi, İngilizlerin ve Fransızların kontrolüne geçmiştir. Nihayetinde Tunus, savaşmadan alınan Kıbrıs karşılığında Fransızlara bırakılır. Bu, İngiliz derin devletinin, Osmanlı topraklarını paylaştığı ne ilk ne de son antlaşmadır.

İlk dış borcun üzerinden sadece 18 yıl geçtikten sonra Fransızlar, 1881 yılında Tunus’u 36 bin asker ile işgal etmiştir. Tunus Beyi Muhammed Es-Sadiq, karşı koyamayacağını anlayınca anlaşma imzalamış ve Tunus, Fransız kolonisi haline gelmiştir.

Bu tarihten, Habib Burgiba liderliğinde bağımsızlık kazandıkları 1956 yılına kadar Tunus’ta terör, iç savaş ve çatışma hiç eksik olmaz. Naziler, Fransız toprağı olan Tunus’u işgal etmiştir. Müttefikler ise, Nazilerle savaşarak bu toprakları geri almışlardır. Fransızlar, Tunus milliyetçiliğini bastırmak için ağır yöntemler uygulamış ve on binlerce Müslüman bu yıllarda Fransızlar tarafından katledilerek şehit olmuştur.

İngiltere, bu dönemde dünyanın kimin kontrolünde olacağına tek başına karar veren bir devlettir. Hiçbir devlet İngiltere’den izin almadan herhangi bir yeri işgal edememektedir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, belli bölgelerin Fransa kontrolü altında olması, yine İngiliz derin devletinin planladığı bir şeydir. Bu yolla İngiltere, hem müttefikleri yoluyla geniş topraklara hakim olabilmekte, hem de Fransa gibi bir gücü kendi güdümünde tutabilmektedir. İngiliz derin devletinin bu taktiği uyguladığı ülkelerden bir tanesi de Cezayir olmuştur.

Cezayir

Cezayir, 300 yıl boyunca Osmanlı Devleti’nin Mağrib (Batı) topraklarındaki merkezi olmuştur. Sürekli olarak İmparatorluk tarafından atanan paşalar tarafından yönetilmiştir. Fransa, 1827 yılında Fransız Konsolosu ile olan bir tartışmayı savaş sebebi sayarak Cezayir’i işgal etmiştir. Bahsi geçen olayda dönemin Cezayir Valisi Hüseyin Paşa’nın borç ödemesi konusunda Fransız elçisi ile yaptığı tartışma bir anda alevlenmiş ve Paşa, yelpazesi ile Büyükelçiye üç kere vurmuştur. Böyle sudan bir sebep işgal için yeterli olmuştur. Fransız işgali ile Hüseyin Paşa, ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır.

Fransız sömürgesi haline gelen Cezayir’de geleneksel tüm eğitim sistemi değiştirilmiş, yerel liderlerin gücü ellerinden alınmış ve sosyal düzen kırılma noktasına gelmiştir. Müslümanların zengin toprakları ellerinden alınmış ve sömürgeci Fransız kolonicilere tahsis edilmiştir. Cezayir, Fransa’nın Afrika sömürgelerinin yönetim merkezi olmuştur. Kuzey Afrika Müslümanları, Avrupa emperyalizminin çirkin yüzünü tüm ürkütücülüğüyle görmüştür. Müslümanlar kitleler halinde şehit edilmişlerdir. Fransız hakimiyeti, Cezayir Müslümanlarına sadece ölüm getirmiştir. I. Dünya Savaşı’nda 175 bin Cezayirli Fransa için savaştırılırken, 40 bini memleketlerine geri dönememiştir. Cezayir bağımsızlık savaşında ise 1 milyon Müslüman can verirken 3 milyonu da kamplara sürülmüştür.

Bağımsızlık ilanı da Cezayir’deki şiddet ortamını sona erdirememiştir. 20. yüzyılın sonlarında ülke ağır bir iç savaşın içine sürüklenmiştir. 1991 yılında Cezayir İslami Kurtuluş Cephesi’ne (FIS) karşı yapılan darbeden sonra başlayan iç savaşta 150 bin Müslüman, yine Müslüman kurşunları ile şehit olmuştur. 1993’te kurulan GIA (Cezayir silahlı İslami grubu), FIS üyesi Müslümanlar dahil her kesimden Cezayirliyi şehit etmeye başlamıştır. Bu grubun arkasında da İngiliz derin devleti vardır. GIA, İngiltere’de El-Ansar adıyla bir dergi çıkarıp dünyadaki Müslümanlar arasından savaşacak gerillalar toplamıştır. İngilizler bu faaliyetlere izin vermiş, kimi zaman bunları desteklemiş, kimi zaman da tüm bunlara altyapı hazırlamışlardır.

İngiliz Derin Devletinin Gözde Silah Pazarı: Afrika
Cezayir, dünyanın en büyük doğalgaz rezervlerine sahip olan, tahıl üretimi yapabilen ve normal şartlarda doğal kaynakları bakımından oldukça zengin bir ülkedir. Fakat ülkede yıllardır devam eden savaş ortamı, tüm gelirin silahlanmaya harcanmasına sebep olmaktadır. Afrika’nın silah ithalatının %30’unu Cezayir, %26’sını ise Fas yapmaktadır. Cezayir, sadece 2011-2015 yılları arasında 4 savaş gemisi, 190 tank, 42 helikopter, 14 savaş uçağı ve 2 denizaltı almıştır. Görünürde bu silahları kullanacağı Fas’tan başka bir rakibi de yoktur. İngiliz derin devletinin, özellikle Müslümanlar üzerinde kurguladığı sinsi planı burada da devreye girmiş, Müslümanlar, değerli kaynaklarını Müslümanlarla çatışmak için harcar konuma getirilmiştir. Burada en karlı çıkan ise, tüm bu ticaretin ana kaynağı olan İngiltere’dir. İngiliz derin devleti, hem kaynakları kullanarak hem de çatışmalar çıkararak Afrika’yı sömürme politikasına halen devam etmektedir.

Mısır

Mısır’ın İngiliz kontrolüne geçmesine asıl sebep, Mithat Paşa’nın ilk sadrazamlığı döneminde yaptığı dış borçlanmadır. 15 sene içinde ülkenin ekonomisi iflas etmiş ve bunun sonucunda, tam da İngiliz derin devletinin planladığı gibi, İngilizler Mısır’ı işgal etmişlerdir.

Mısır, 1869’da Fransızlarla birlikte inşa ettiği Süveyş Kanalı’nı çok ağır krediler ile finanse etmiştir. 6 yıl sonra kredi faizlerini ödeyemediği için Kanal’daki hisselerini İngilizlere devretmek zorunda kalmıştır. 3 yıl sonra da alacaklı İngiliz ve Fransız devletlerine ait denetleyiciler, Mısır Hükümeti’nde yer almaya başlamıştır. İngilizler 9 sene içinde Mısır’a el koymuş, 4 sene sonra da ülkeyi işgal etmişlerdir.

idd 297 MisirIsyani 8. İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN GÜDÜMÜNDEKİ OSMANLI İSYANLARI
1882 yılında Mısır’ın İngilizler tarafından işgali
idd en 319 MisirIsgaliSonrasi 1 8. İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN GÜDÜMÜNDEKİ OSMANLI İSYANLARI
1882’de İngiltere tarafından işgal edildikten sonra Mısır.
idd en 319 MisirIsgaliSonrasi 2 8. İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN GÜDÜMÜNDEKİ OSMANLI İSYANLARI
idd en 319 MisirIsgaliSonrasi 3 8. İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN GÜDÜMÜNDEKİ OSMANLI İSYANLARI
Üstteki resimlerde Mısır’da, tarihi eserlerin içinde şarap içen Avrupalılar görülüyor.
idd 297 MisirIsyani 8. İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN GÜDÜMÜNDEKİ OSMANLI İSYANLARI
1882 yılında Mısır’ın İngilizler tarafından işgali

Mısır’ın işgaline yol açan olaylar daha önce birçok Osmanlı toprağında gördüklerimizden çok da farklı değildir. İngilizlerin tahriki ile İskenderiye şehrinde Maltız Olayı adı verilen ayaklanma başlar. Tam bu sırada İskenderiye Körfezi’nde İngiliz ve Fransız savaş gemileri hazırdır. İngilizler, ayaklanmayı bahane ederek Mısır’ı işgal eder. Bu işgal 1914’e kadar devam eder; Mısır, bu süre içinde yarı sömürgedir; I. Dünya Savaşı ile birlikte tam sömürge haline gelir. İngiliz derin devleti, işgalin ardından o dönemde Mısır’a bağlı olan Sudan’da da benzer bir ayaklanma çıkarır. İngiliz General Herbert Kitchener komutasındaki Mısır ordusu ayaklanmayı bastırır. İngiltere, Sudan’ı işgal eder ve Mısır’dan bağımsız olarak bu bölgeyi de kendi sömürgesi ilan eder. Sudan, 1956’ya kadar İngiliz sömürgesi olarak kalacaktır.

idd en 320 EskiIstanbul 8. İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN GÜDÜMÜNDEKİ OSMANLI İSYANLARI idd 299 TurkAleyhtari BayragaSAygisizlik 8. İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN GÜDÜMÜNDEKİ OSMANLI İSYANLARI
Osmanlı halkı, milli ve manevi değerleriyle yoğurulmuş güçlü bir halktır. Bunu bilen İngiliz derin devleti, sinsi bir oyun oynamış ve Darwinist propagandayı kullanarak Osmanlı’ya manevi bir çöküş yaşatmıştır. Balkan Savaşı sonrası Osmanlı bayrağının yere serilip çiğnendiğini gösteren çizimler, Osmanlı’ya yönelik yapılan kara propagandanın bir örneğidir.

Dipnotlar:

145. “Tripoliçe Katliamı”, Wikipedia, https://tr.wikipedia. org/wiki/Tripoli%C3%A7e_katliam%C4%B1

146. ”Tripoliçe Katliamı”, Wikipedia, https://tr.wikipedia. org/wiki/Tripoli%C3%A7e_katliam%C4%B1

147. Süleyman Kocabaş, Osmanlı İsyanlarında Yabancı Parmağı “Bir İmparatorluk Nasıl Parçalandı?”, I. Baskı, İstanbul: Vatan Yayınları, Ekim 1992, s. 81-82

148. Süleyman Kocabaş, a.g.e., s. 91-92

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.