İngiliz ırkını, menfaatlerini ve hegemonyasını hakim kılabilmek, İngiliz imparatorluğunun kurulduğu dönemden bu yana, İngiliz derin devletinin hedefi olmuştur. Bir yeraltı yapılanması olan söz konusu derin devlet, hedefine ulaşabilmek için gün ışığına çıkmaya ihtiyaç duymuş ve legal görünümle çeşitli yönetim organlarına ulaşmaya çalışmıştır. Bu çaba, kimi zaman devletin kendi kurumları içinden olabildiği gibi çoğu zaman çeşitli gizli kurumlar ve dernekler yoluyla gerçekleşmiştir. Söz konusu kurum ve dernekler, İngiliz menfaatlerini özellikle yurtdışında ayakta tutabilmek için çeşitli yöntemler denemişlerdir. Çoğunlukla basını kullanmış, devlet yetkililerinin politikalarını şekillendirmiş, kimi zaman ajanlar vasıtasıyla başka ülkelerin siyasetine sızmışlardır. Çeşitli ülkelerin devlet başkanlarını yönlendirmiş, çeşitli ülkeler için strateji ve politikalar belirlemiş ve her ülkeyi İngiliz menfaatlerine meyledecek hale getirmişlerdir.
Söz konusu vakıf ve kurumların özelliği, genel olarak toplum içinde yaygınlaşmasını istedikleri bir konunun propagandasını, hemen her yöntemi kullanarak rahatlıkla yapabilmeleridir. Darwinizmin yaygınlaşması için üniversiteler, okullar, akademisyenler, bilimsel yayınlar, basın yayın kurumları ve hatta hükümetler bu konuda kullanılmıştır. Toplum içinde dejenerasyonun da yaygınlaşma yöntemi bu şekilde olmaktadır. Örneğin günümüzde toplum içinde homoseksüellik gibi bir sapkınlığın adeta normal bir şeymiş gibi empoze edilmesi söz konusu kurumların kapsamlı çalışmaları sonucunda olmaktadır.
1. İmparatorluk Sivil Servisi olarak da bilinen Indian Civil Service üyeleri. Bu kurum, Hindistan’ın yönetimini İngilizlerin üstlenmesini sağlamakla görevliydi.
2. Indian Civil Service üyelerinden Henry James Frampton |
Şunu belirtelim; söz konusu kurumlar temelinde elbette legal kurumlardır ve günümüz yöneticilerinden veya çalışanlarından, derin devletin söz konusu faaliyetlerinden habersiz olan, kurumların ilk kuruluş amacını bilmeyen, doğru ve dürüst insanlar elbette vardır. Açıklamalarımız, vakıfların legal olarak yaptığı işlere veya burada dürüstçe çalışan kişilere yönelik elbette değildir. Hedefimiz, bu vakıflar yoluyla yapılan söz konusu sinsi uygulamaların temelindeki yanlış zihniyettir. Kişiler, hatalı bile olsalar, elbette değişebilirler. Zaten derin devletin sırlarının açıklanmasının sebebi, bu konuda devreye girmiş kişilere yaptıklarının getirdikleri zararları gösterebilmek, onları uyarabilmek ve değiştirebilmektir. Amaç, yıkıcı değil yapıcıdır. Söz konusu bilgileri bu gerçek ışığında değerlendirmek daha doğru olacaktır.
Ayrıca burada, asıl olarak bahsi geçen vakıfların kuruluş dönemlerinden bahsedilmektedir. Bu vakıfların bir kısmı halen derin devletin etkisinde hareket etmekle birlikte, bir kısmı günümüzde farklı bir görünüm alıp, farklı fikirler savunuyor olabilirler. Ancak özellikle kuruluş dönemlerinde, doğrudan İngiliz derin devleti adına hareket etmeleri ve gelecek nesilleri de ilgilendiren ürkütücü çalışmalara önayak olmaları nedeniyle oldukça zararlı olmuşlardır. Burada önemle üzerinde durulan yönleri budur.
2. İndian Civil Service binasının çatısı |
Hindistan’da kurulan Doğu Hindistan Şirketi (East India Company) ile Hindistan’ın İngiliz derin devleti tarafından sömürgeleştirilme hikayesi başladı. Bu proje, diğer ülkeler üzerinde de devam edecekti. |
İngiliz Doğu Hindistan Şirketi
(British East India Company)
G. J. Bryant’ın, Hindistan’da 1600-1784 yılları arasındaki İngiliz hakimiyetini anlatan The Emergence of British Power in India (Hindistan’da İngiliz Gücünün Ortaya Çıkışı) adlı kitabı |
Doğu Hindistan Şirketi (East India Company), 1600 yılında Kraliçe I. Elizabeth’in onayı ile resmiyet kazanmıştır. İngiltere’nin Hindistan hakimiyeti, Londra’da kurulan bu şirketin Hindistan’ın Bengal bölgesinin devlet gelirlerine el koymasıyla başlamıştır. Şirket tarafından yavaş yavaş yönetilmeye başlanan Hindistan’da, İngiliz derin devleti kendi hakimiyetini emin adımlarla kurmaya başlamıştır. Kısa bir zaman sonra, birbirinden bağımsız prensliklerin yanı sıra bütün Hindistan’ın yönetimini İngilizlerin üstlenmesini ve tüm yüksek düzey makamların İngilizler tarafından işgal edilmesini sağlayacak olan, Imperial Civil Service (İmparatorluk Sivil Servisi) olarak da bilinen Indian Civil Service kuruldu.
Gelecekte “İngiliz İmparatorluğunun İncisi” olarak kabul edilecek olan Hindistan’ın, İngiliz derin devleti tarafından sömürgeleştirilme hikayesi bu şekilde başlamış oldu. Hindistan, artık kendi içinde sınıflara ayrılmıştı: Kendi haklarını korumaya çalışan soylu aileler ve varlığını İngiltere’ye borçlu olan yeni bir orta sınıf.
Doğu Hindistan Şirketi, Babil bankacılık sistemine dayanan ve günümüz merkez bankacılığının ilk adımı olan “Kısmi Rezerv Bankacılığı” sistemini Hindistan’dan İngiltere’ye taşımıştı. (Kısmi Rezerv Bankacılığı, bankaya yatırılan paranın belli bir miktarının rezervde tutulup, geri kalanının kredi ve diğer şekillerde yatırımcılara ve piyasaya verilmesi esasına dayanan bankacılık sistemidir. Pratikte var olmayan para üzerinden faiz kazanılması mantığına dayanır.) Bu finans sistemi pek çok ilginç uygulamayı da beraberinde getirdi. Fransız Devrimi, Napolyon Savaşları, Anglo-Boer Savaşı [Britanya İmparatorluğu ile Güney Afrika’daki iki Boer (Afrika) Cumhuriyeti arasındaki savaş], I. Dünya Savaşı, Bolşevik Devrimi gibi çatışma ve savaşların ortaya çıkışında özellikle bu finans sisteminin işleyişi oldukça etkili oldu. Bolşevik Devrimi dahi, İngiliz derin devletinin güdümündeki gizli örgütler tarafından planlanmış ve finanse edilmiştir. Devrimin bağımsız bir hareket olmadığını Mart 1922’de Lenin de kabul etmiştir.13 Parti kongresinde Lenin, partinin “dev bir bürokrasi” tarafından idare edildiğini açıkça söylemiştir.
14
Savaşların, rezerv bankacılığı için, önemli bir kar imkanı olarak görüldüğü gerçeği, kuşkusuz günümüzde daha fazla deşifre olmuştur. Eski istihbarat ajanı Dr. John Coleman, bu durumu şu ifadelerle açıklamıştır:
I. Dünya Savaşı üzerine tarih bilimci Alan Brugar, uluslararası bankaların savaşta ölen her bir askerden 10.000 Dolar kar ettiklerini tahmin ediyor. Savaşın her iki tarafını da finanse eden Illuminati–Rothschilds–Warburg–Federal Rezerv Bankaları’nın oluşturduğu 300 kişilik komiteye göre hayat oldukça ucuz. 15
Burada adı geçen 300 kişilik komite, ilerleyen satırlarda detaylı olarak anlatılmıştır.
Üzerinde Kraliçe Victoria’nın resmi bulunan 1862 yılına ait Hindistan parası |
İngiliz derin devletinin güdümünde kurulan Doğu Hindistan Şirketi, çeşitli ajanlar yoluyla Hindistan’da ırkçılığı hızla yaygınlaştırdı. Müslümanlar ve Sihler arasındaki ilk anlaşmazlıklar, bu faaliyetler sonunda ortaya çıktı. |
Doğu Hindistan Şirketi’nin şekillenişi asıl olarak başta Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti olmak üzere doğal kaynakları zengin olan ülkeleri sömürmek amacını taşıyordu. “Kısmi Rezerv Bankacılığı”, yukarıda da belirttiğimiz gibi, İngiltere ve Amerika tarafından I. Dünya Savaşı’nın finansmanında kullanılmıştı. 1661 yılında İngiliz Kralı II. Charles, Doğu Hindistan Şirketi’ne bağımsız devletlere savaş açma veya onlarla barış yapma imtiyazını vermişti. Finanstan sorumlu özel bir firmaya, devletlerle savaşa girme veya savaşı durdurma yetkisi verilmesi bir ilkti. Çeşitli ülkelerdeki tarım arazilerine ve ürünlere bu yetki ile el konabilmiş, bir finans firması, çeşitli ülkelerin prensleriyle muhatap hale gelmiş ve piyasadaki para arzını arttıran kısmi rezerv sistemine hakim olmuştu. 1830 yılı itibariyle tüm Hindistan, Doğu Hindistan Şirketi’nin egemenliği altına girmişti. 16
İngiliz derin devleti tarafından ırkçılık ve nefret tohumlarının atılmasıyla, yıllarca Hindistan’da çatışmalar dinmemiştir. 1984 yılında yaşanan vahşet bunlardan sadece bir tanesidir. |
1702 yılında Doğu Hindistan Şirketi, ismini İngiliz Doğu Hindistan Şirketi [British East India Co. (BEIC)] olarak değiştirmiş ve Hindistan’da uygulanan bu rezerv sistemi tüm dünyaya yönelik uygulanır hale gelmişti. Bu sistem, günümüzde tüm piyasaları belirleyen federal rezerv bankacılığının yani merkez bankalarının da kökenidir.
İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’nin ilk uygulamalarından biri, kast sistemine karşı çıkan Sihlerin gücünü kırmak için ajanlar kullanmak oldu. Hindistan’da geleneksel olarak var olan kast sistemi, İngilizlerin bu etkisinin ardından ırkçılığı ön plana çıkaran ürkütücü bir hale büründü. İngiliz derin devletinin etkisiyle Müslümanlar ve Sihler arasında da derin ayrılıklar baş gösterdi.
Hindistan’da meydana gelen Sih-Müslüman çatışmaları İngiliz derin devletinin bölgeye getirdiği büyük belalardan biridir. Yıllarca kardeşçe yaşayan halklar, bir anda çatışan karşıt gruplar haline gelmiştir. |
1813 yılında parlamentoda yapılan temsillerden sonra İngiliz Hükümeti, İngiliz Doğu Hindistan Şirketi ile olan sözleşmesini 30 yıl daha uzattı. 1833 yılında parlamento, sözleşmeyi tekrar 20 yıl daha uzatma kararı aldı. Hindistan’da, İngiliz idaresine karşı görüşler ortaya çıkmış ve 1857’deki Büyük Hint Ayaklanması’nın (Sepoy İsyanı) hemen ardından Hindistan doğrudan doğruya İngiliz İmparatorluğu’na bağlanmış ve 1876 tarihinde hukuki olarak Kraliçe Victoria, Hindistan İmparatoriçesi sayılmıştı. Aynı yıl içerisinde oluşan kıtlık, 2 milyondan fazla alt sınıf kabul edilen Hintlinin ölümüne sebep oldu. Bununla birlikte, İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’nin hakimiyeti boyunca 6 milyondan fazla alt sınıf Hintli kıtlık yüzünden hayatını kaybetmişti.
Kraliçe Victoria, 1876 yılında hukuki olarak Hindistan İmparatoriçesi sayılmıştır. Bu tarih, Hindistan’ın resmi olarak İngiliz derin devleti himayesi altına alınışını belgelemektedir. |
İngiliz derin devletinin güdümündeki İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’nin Hindistan’daki faaliyetleri boyunca, alt sınıf olarak sayılan 6 milyondan fazla Hintli, kıtlık yüzünden hayatını kaybetmiştir. |
İngiliz derin devletinin hakimiyeti, Hindistan’da bu tarihlerden sonra daha da güçlendi. İngiltere’nin en iyi kurumlarında yetişen kişiler, Hindistan’da idari pozisyonlara ve toplumu yönlendirecek basın ve hukuk gibi önemli pozisyonlara getirildiler. İngiliz derin devleti, sadece ülkenin genelinde değil, prensliklerin de tümünde hakimiyet sahibi olduğu için her yere nüfuz edebildi. Her prensin yanına bir İngiliz komiser atandı. Söz konusu komiserlerin, prensleri kontrol altına alan, denetleyen kişiler olduğu herkes tarafından biliniyordu. Ülkenin askeri özgürlüğü yoktu; içte olduğu gibi dış politikada da hiçbir bağımsızlığı bulunmuyordu. İngiliz hakimiyeti ile birlikte Hindistan’a ait her şey İngiliz derin devletinin idaresi altına girmişti.
İngiliz derin devletinin Hindistan hakimiyeti sonrasında Hintli yerliler, bölgede yaşayan İngilizlerin kölesi konumuna gelmişlerdir. |
O dönemlerde Hintliler için Hindistan’da yaşam, zengin İngilizlere hizmet etmek anlamına geliyordu. |
İngiliz derin devletinin sembolü olan filler, Hindistan’da, İngiliz ailelere hizmet etmek için yoğun olarak kullanılmıştır. |
Afyon ticaretinin de, İngiliz derin devletinin etkisiyle geliştiği ve Hindistan üzerinden en önemli sömürü kaynaklarından biri haline getirildiği bilinmektedir. İngiltere’nin Hindistan’ı işgalinde tanınan bir figür olan Robert Clive, 1765 yılına kadar dünyanın afyon yetiştiriciliği bakımından en zengin arazilerini tam olarak kontrolü altına aldı.17 Bölgeye hakim olan ırkçı ve ürkütücü tabloya, ilerleyen yıllarda artık uyuşturucu ticareti de eklenmişti. İngiliz derin devleti, iyi bir pazar olduğunu düşündüğü Hindistan’da da idareyi ele alarak, halk arasında ayrılık çıkararak, ırkçılığı önemli bir koz olarak kullanarak, ülkenin kaynaklarını ele geçirerek ve uyuşturucu trafiğini kontrol altına alarak hakimiyet kurabilmişti.
Hindistan, o tarihten itibaren İngiliz derin devletinin pek çok propaganda projesini yürüttüğü bir ana üs haline gelmiştir. Bu projenin en önemli idari mercii ise, İngiliz Doğu Hindistan Şirketi olmuştur. Dünyayı idare etmek adına kurulacak olan tüm gizli derneklerin ana karargahı olan bu şirket, İngiliz derin devletinin 19. yüzyıldan itibaren dünyaya hakimiyetinin temel adımını oluşturmaktadır.
Üstte 1765-1805 yılları, altta ise 1837-1857 yılları arasında Hindistan’da, İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’ne ait bölgeler pembe renk ile gösterilmiştir. Bu bölgeler, İngiliz hakimiyet bölgeleri olarak tanımlanmıştır. |
Görülebildiği gibi İngiliz derin devleti, yaklaşık bir yüzyıl içinde, bütün Hindistan’a hakim olmuştur. Dikkat edilirse hakimiyet bölgeleri, genellikle Hindistan’ın ticaret yolları, metropolleri, kıyı kesimleri ve sınır bölgeleridir |
Kraliyet Akademisi (Royal Society)
“Darwin’in bulldog’u” olarak tanınan Thomas Huxley ve üyesi olduğu Kraliyet Akademisi’nin arması |
1660 yılında, İngiltere’nin kanlı bir iç savaştan çıkmasının hemen ardından oldukça karışık bir restorasyon dönemi başlamıştır. Kraliyet Bilimler Akademisi’nin (Royal Society) kuruluşu bu döneme rastlamaktadır. Kral 2. Charles, deneysel fiziğe merakı nedeniyle Kraliyet Akademisi’nin kuruluşunu teşvik etmiştir. Kraliyet Akademisi, daha önceki bölümlerden hatırlayacağımız gibi, Darwin’in “bulldog’u” olarak anılan Thomas Huxley’in üye olduğu bir kurumdur ve Huxley Darwinizmi yaygınlaştırmaya destek olmakla görevlendirilmiştir. Yine başta da belirttiğimiz gibi bu kurumun temel hedefi, mümkün olan en etkili yöntemlerle dinsizliği yaygınlaştırabilmektir. Darwinizmin yaygınlaştırılması da bu yöntemlerden biridir.
Kraliyet Akademisi’nin başlangıcı, Londra’da, “doğa felsefesi” problemlerini tartışmak üzere bir araya gelen bilim adamlarının 1645’ten itibaren “Invisible College” (Görünmez Okul) adıyla düzenledikleri gizli ve gayri resmi toplantılardır. Cromwell’in iktidarı döneminde, Operatif Mason Locaları’na üye olarak kabul edilmiş bilim adamları, ateist Mason localarının gizli toplantılarına katılıyor ve birbirlerini tanıma fırsatını elde ediyorlardı. (Operatif Mason Locaları, Ortaçağ’da katedralleri, sarayları, şatoları inşa eden mason localarıdır)
“Görünmez Okul” bu kişiler tarafından kurulmuştu. İngiliz filozof Sir Francis Bacon’un düşüncelerinin etkisinde Gül Haç Kardeşliği (16. yüzyılda Avrupa’da kurulan gizli bir örgüt) tarafından kurulan bu örgüt, sonradan Kraliyet Akademisi’ne dönüştürülecekti.
Kraliyet Akademisi’nin, döneminde bilinen bir homoseksüel olan Sir Francis Bacon’un, yine homoseksüel olan kişileri seçmesiyle oluşturulduğu ve 17. yüzyılın homoseksüellerini barındıran bir kurum olduğu bilinmektedir.18 Bu, günümüz Kraliyet Akademisi tarafından fazla dile getirilmese de, durumun böyle olduğu tarihi kaynaklar tarafından sıklıkla doğrulanmaktadır. Yine Kraliyet Akademisi’nin kurucularından bir rahip olan Dr. John Wilkins’in de homoseksüel olduğu belirtilmektedir. Homoseksüel rahip Dr. Wilkins, kendi evinde ve Wadham Koleji’nde (Wadham Koleji, Oxford Üniversitesi’ne bağlı fakültelerden bir tanesidir) ilk toplantıları yapmış, Kraliyet Akademisi’nin zeminini oluşturmuştur. Bir başka kurucu olan Sir Robert Moray de, İskoçyalı bir homoseksüeldir. Kurumun ilk üyelerinden olan ve daha sonraları Kraliyet Akademisi’nin başkanlığına getirilecek olan Robert Boyle de, İrlanda’da doğmuş bir homoseksüeldir.
19
Kraliyet Akademisi’nin müdürü Robert Hooke, deneylerini yaparken |
Yakın zamanda Kraliyet Akademisi tarafından Cambridge Üniversitesi’nden Doçent Dr. Bruno Perreau’ya, “What’s a family? Social Work and Gay Adoption in France and in the United Kingdom” (Aile nedir? Fransa ve İngiltere’de sosyal hizmet ve homoseksüellerin evlat edinmesi) isimli çalışması nedeniyle verilen ödül de, kurumun benzer düşüncelere hala destek verdiğini doğrulamaktadır. 20
Kraliyet Akademisi’nin şekillenmesinde, Oxford’daki Wadham Koleji’nde 1648’lerde gerçekleşen toplantılar oldukça etkili olmuştur. Söz konusu cemiyetin de bilimsellik kisvesi altında kurulmasının en önemli sebebi, evrim fikrinin şekillenmesine yardımcı olmasıdır. 1800’lerde resmi anlamda geliştirilecek olan evrim safsatasının çıkış noktası, bu gizli vakıf ve yapılanmalar olmuştur. Gizli örgütlenmeler halinde, doğa felsefesinin tartışılmasıyla başlatılan bu hareket, aslında bilim adına bir aldatmacayı üretmek amacını taşımaktadır. Bunun başlangıcı da, söz konusu görünmez okullar olmuş ve ardından bu okullar, adı geçen homoseksüel yöneticilerin kontrolünde Kraliyet Akademisi adı altında kurumlaşmıştır.
Kraliyet Akademisi, “Invisible College” adıyla düzenlenen gizli ve gayri resmi toplantılarla şekillenmiştir. Yanda bu okulun temsili çizimi görülmektedir. |
1703’te Kraliyet Akademisi’nin başkanı seçilmiş ve 1727’deki ölümüne kadar derneğin başkanlığını yürütmüş olan Isaac Newton’un mekanik evren anlayışı, Kraliyet Akademisi’nin din dışı felsefesini geliştirmesinde kullanılmıştır. Kraliyet Akademisi’nin tüm üyeleri, hem kitabını yayınlamadan önce hem de yayınladıktan sonra Darwin’e büyük destek vermiş ve katkılarda bulunmuşlardır.
Günümüzde, derin devlet faaliyetlerine destekçi olan kurumlardan sayılan Chatham House’un ilk temelleri Kraliyet Akademisi adıyla atılmıştır. İngiliz derin devletinin istihbarat ve faaliyetleri için yararlandığı ve kullandığı Chatham House ve diğer kurumlara, daha sonraki bölümlerde yer verilecektir.
1. Homoseksüel rahip John Wilkins 2. Kraliyet Akademisi’nin başkanlarından homoseksüel Robert Boyle |
3. Homoseksüel Sir Francis Bacon 4. Homoseksüel Sir Robert Moray |
1. Akademi’nin ilk toplantılarının yapıldığı Wadham Koleji
2. Isaac Newton’un mekanik evren anlayışı, Kraliyet Akademisi’nin felsefesini geliştirmesinde kullanılmıştır. |
Yuvarlak Masa (Round Table)
İngiliz siyasetçi Cecil Rhodes, daha önce de tanıttığımız gibi, Anglosakson ırkının dünyaya hakim olmasını isteyen homoseksüel ve ırkçı bir kişilikti. Bu ırkın büyümek ve tüm dünyaya hakim olmak için var olmasını istiyordu. Son vasiyetinde şunları söylemişti:
İddia ediyorum ki, bizler dünyadaki en iyi ırkız. Bu nedenle de dünyada ne kadar çok yer işgal edersek, bu insan ırkı için o kadar iyidir. İddia ediyorum ki, topraklarımıza kattığımız her bir arşın daha fazla İngiliz ırkının doğmasına sebep olacaktır. Aksi takdirde, bu ırk hiç meydana gelemezdi. 21
İngiliz bir ırkçı olan Cecil Rhodes, Anglosakson ırkının dünya hakimiyeti için Yuvarlak Masa hareketinin oluşmasını istiyordu. |
Tüm Afrika’yı ayakları altına almış şekilde resmedilen Cecil Rhodes, İngiliz derin devletinin Afrika’ya yönelik planlarını uygulamaya koyan kişiydi. |
Rhodes, Anglosakson ırkının hakimiyetini istiyor ve bunun için de dünya genelinde çeşitli toprakların işgal edilmesi gerektiğini düşünüyordu. İngiltere tarafından yönetilecek bir dünya devletini oluşturmak için de Yuvarlak Masa hareketinin oluşmasını istiyordu. Rhodes, Güney Afrika’da görevlendirilmiş bir siyasetçiydi. Güney Afrika’daki siyahilerin elindeki toprakları zorla alma ve o bölgelerde acımasızca hakimiyet kurma eylemlerini gerçekleştiren şahsiyetti. Bunu sağlamak için bölgede, özellikle bir kabileyi diğerine karşı kışkırtma eylemleri başlatmış ve çeşitli ayaklanmaların öncüsü olmuştur. Bu ayaklanmalar sonrasında Güney Afrika’nın kontrolünün tamamen İngiltere’nin eline geçmesini sağlamıştır. İngiliz sömürgelerinin ele alındığı bölümde Rhodes’un uygulamalarına detaylı olarak yer verilecektir. Rhodes’un zalim uygulamalarının en net özeti şu sözleri olmuştur: “Toprağı, zencilere tercih ederim.” 21
İngiliz derin devleti, sömürdüğü topraklarda köleleştirdiği insanların uzuvlarını kesip onlar üzerinde deneyler gerçekleştirmekten çekinmemiştir. |
İngiliz derin devleti, Afrika’yı zengin yeraltı kaynakları için hedeflediğini itiraf etmiş, Rhodes bu amaçla acımasız eylemler gerçekleştirmişti.
1. Rhodes’un bir toplantı salonunda temsili resmi. |
Vasiyetinde Rhodes’un Afrika ve Anglosakson ırkı için söylediği diğer ifadeleri şu şekildedir:
Afrika hala bizim için hazır olarak yatıyor, orayı almak bizim görevimiz. Daha fazla toprak elde etmek için her türlü fırsatı değerlendirmek bizim görevimiz ve şu düşünceyi sürekli olarak canlı tutmamız gerekir: Daha fazla toprak daha fazla Anglosakson ırkı demektir, ki bu ırk, dünyanın sahip olduğu en insani, en onurlu ırktır. 22
Darwin’in kuzeni Francis Galton ve onun ırk belirleme ve öjeni için kullandığı şema ve tablolar. |
(1) Darwin’in oğlu Leonard Darwin ve İngiltere’deki öjeni kurumunun standı. Sözde “ırkların üstünlüğü” zihniyeti, sonraki yıllarda milyonlarca insanın katledilmesine neden olmuştur. |
Böylesine korkunç bir ırkçı zihniyet, dönemin İngiltere derin devletinin temel zihniyetini temsil ediyordu. Aynı dönemde Amerika’nın askeri yollarla kesin olarak ele geçirilemediğinin anlaşılması, derin devletin ırk silahını daha çok ön plana çıkarmasına sebep olacaktı. İngiliz derin devleti, kendi ırkını öncü kılabilmek için bu tarihten sonra öjeni politikalarına ağırlık verdi (Öjeni: Sakat ve hastaların ayıklanması ve sağlıklı bireylerin çoğaltılması yoluyla bir insan ırkının “ıslah edilmesi” anlamına gelen kavram). Bu politikayı ayakta tutacak olan ise, Cecil Rhodes ve Lord Alfred Milner’ın Yuvarlak Masa (Round Table) hareketi olacaktı.
Yuvarlak Masa hareketinin meydana getirdiği “Öjeni Toplumu”, sakat ve yaşlıların elimine edilmesi fikrine dayanıyordu. Afrika’da gerçekleştirilen korkunç eylemler, kendini üstün ırk gören İngiliz derin devletinin acımasızlığını gösteriyordu. |
Yuvarlak Masa hareketi, 1880’lerde ve 90’larda “öjeni” toplumu meydana getirdi. Öjeni toplumunun hedefi, “aşağı ırk olarak görülen insanların ıslah edilmesi, yani bir şekilde toplumdan elenmesi” gibi hastalıklı bir mantığa dayanıyordu. Bu korkunç sosyal Darwinist zihniyet, evrim fikrinin Darwin’den çok önce, bu derneklerde geliştirilmesiyle köklü şekilde yer bulmuş ve Darwin’den sonra ise açık bir politika şeklinde uygulanmıştır. Darwin’in de bu derneklerde ortaya çıkarılan bir mühendislik çalışması olduğunu tekrar hatırlatmak gerekir. İngiltere’de öjeni vahşetinin öncüsünün, Darwin’in kuzeni Francis Galton olduğunu da burada hatırlatalım. Darwin’in oğlu Leonard Darwin ise öjeni sapkınlığının İngiltere’deki savunucularından ve uygulayıcılarındandı. Ayrıca Winston Churchill de öjeni hareketine destek verenler arasındaydı.
İngiliz derin devletinin emperyalizm fikrinin nasıl bir acımasızlık getirdiği, özellikle Afrika’da yaşanan zulüm ile çok iyi anlaşılmaktadır. Korkunç yöntemlerle uygulanan sömürgecilik ve kölelik, bugün farklı isimler altında hala sürmektedir. |
>Bu kişilere göre asıl ırk, İngilizlerin temsil ettiği Anglosakson ırktır; onun dışındakiler ise bir şekilde elenmelidir. Bu uğurda yapılan uygulamalar sırasında, kökleri büyük ölçüde İngiliz İmparatorluğuna dayanan Amerika da, Anglosakson dünya devletine dahil edilmeli, eyaletlerdeki mal varlıkları İngiltere tarafından kontrol edilmelidir. 23
Yuvarlak Masa yöneticileri, söz konusu hedefin gerçekleşebilmesi için, ülkelere ait tüm üretim malzemelerini, tüm finans sektörünü ve bilim kurumlarını ele geçirmeleri gerektiğini düşünmüşlerdir. Hedef, bir nevi “polis devleti” gibi özel bir yapı kurarak, bu yapının dünyada sözde üstün ırkı hakim kılması ve dünyadaki diğer ırkları yok ederek, kalanları da sömürgeleştirerek tek bir dünya devleti elde edilmesidir.
A. YUVARLAK MASA a. ABD b. Avrupa-ABD Küresel c. Çevresel Öjeni d. Birleşik Krallık Küresel e. ABD-Avrupa Japonya |
1. DIŞ İLİŞKİLER KONSEYİ 2. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER 3. BILDERBERG GRUBU 4. ROMA KULUBÜ 5. CHATHAM HOUSE 6. TRILATERAL KOMİSYON |
Anglosakson üstünlüğüne inanan ırkçı zihniyet, İngiliz derin devletinin sömürdüğü bölgelere zulüm getirmiştir. Deri rengi yüzünden katledilenlerin kafatasları ve deri parçaları sergilenmek üzere İngiltere’ye götürülmüştür. |
Aborijinlerin kendince geri kalmış ırk olduğuna inanan İngiliz General Gordon Robley, gerçek Aborijin kafataslarından oluşturduğu koleksiyonu ile. |
Cecil Rhodes’un Yuvarlak Masa hareketi, temelde Güney Afrika’yı imparatorluk ağının merkezi olarak görmüş ve orada konumlanmıştır. Güney Afrika’da şekillenen ve korkunç katliamlara sebep olan apartheid (aşırı ırkçılık) rejimi, bu kişinin korkunç ırkçı politikalarının bir sonucudur.
Yuvarlak Masa’nın kuruluşunu gerçekleştiren Illuminati yapılanmaları daha sonra Bilderberg Group, the Royal Institute of International Affairs yani diğer adıyla Chatham House, CFR, The Trilateral Komisyon ve Roma Kulübü gibi derneklerin de kuruluşuna öncü olmuştur. Bu dernekler, İngiliz derin devletinin desteğini alan ve özellikle uluslararası faaliyetleri gerçekleştirmek üzere organize olmuş derneklerdir. (Illuminati: 1 Mayıs 1776’da kurulmuş olan; zihin kontrolü uygulayarak, hükümetleri ve kuruluşları ele geçirerek Yeni Dünya Düzeni’ni sağlamak amacıyla hareket ettiği iddia edilen, monarşileri yıkmayı, dini inançları yok etmeyi, ulus devletleri ve vatanseverliği sonlandırarak sosyal düzeni alt üst etmeyi planladığı öne sürülen gizli yapılanmadır.)
#RhodesMustFall (Rhodes Yıkılmalı)
9 Mart 2015 tarihinde, Cape Town Üniversitesi bahçesinde bulunan Cecil Rhodes heykelinin yıkılması için başlatılan protesto eylemleri, dünya çapında büyük bir destek gördü. 9 Nisan 2015 tarihinde üniversite konseyinin kararı ile heykel yıkılarak kaldırıldı. Bu eylem, Güney Afrika halkının, Cecil Rhodes ve onun temsil ettiği İngiliz derin devletine yönelik öfkesini temsil etmektedir. Geçmişte yaşanan ırkçı eylemler, Güney Afrika halkının hala zihnindedir. Bu sapkın zihniyetin etkileri ise, ırkçılığı canlı tutmak isteyen çeşitli kesimler içinde hala görülmektedir. |
300’ler Komitesi (Committee of 300)
1727 tarihinde kurulan 300’ler Komitesi veya diğer adıyla Olimposlular, Yuvarlak Masa da dahil olmak üzere derin devlet adına hareket eden tüm gizli örgütlerin ana karargahı konumundadır. Şu an her ne kadar Amerika ağırlıklı faaliyet yapsa da İngiliz aristokratları tarafından kurulmuştur. Bu kurumun özellikle politikayı, ticareti, banka sistemlerini, medyayı ve askeri sistemi organize ettiği bilinmektedir. Chatham House, CFR, Bilderberg Grubu, Trilateral Komisyon, Masonlar, Gül-Haç Kardeşliği, Roma Kulübü, RAND Corporation, PNAC (The Project for the New American Century – Washington merkezli yeni-muhafazakar görüşlü think-tank), 13’ler Kraliyet Konseyi gibi dünyada pek çok olaya yön vermekte olan komite ve vakıfların genel olarak yönetimi ve kontrolü, uzun zaman varlığı gizli tutulmuş olan 300’ler Komitesi’ne bağlıdır. Komite, merkez bankaları gibi büyük finansal kurumları ve hükümetleri denetim altında tutabilmek için Yuvarlak Masa gruplarının tümünü, düşünce kuruluşlarını ve pek çok gizli kurumu içine alan bir ağ kullanmaktadır. 25
Chatham House, Bilderberg Group, CFR gibi günümüzde dünyada pek çok olaya yön vermekte olan komite ve vakıfların yönetimi, gizli bir yapılanma olan 300’ler Komitesi’ne bağlıdır. Komite’nin kökeni ise İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’ne dayanmaktadır. |
George H. W. Bush da dahil olmak üzere pek çok ABD başkanının Chatham House’un etkisi altında kararlar aldığı bilinmektedir. Bu kurum da talimatlarını 300’ler Komitesi’nin yüksek yönetim halkası olan Olimpos’tan almaktadır. 26 Olimpos ismi, söz konusu grubun kendilerini sözde Olimpos tanrıları kadar güçlü saymalarından ileri gelen sembolik bir isimdir ve komitenin kendisini ne kadar yüceltip güçlü gördüğünün de bir ifadesidir. 27 1991 yılındaki Körfez Savaşı’nda, 300’ler Komitesi kararları doğrultusunda, Amerikan Silahlı Kuvvetleri’nin, Kuveyt’i İngiliz kontrolü altına getirmek amacıyla kullanıldığı artık bir sır değildir. 28
Eski istihbaratçı Dr. John Coleman’ın yaptığı araştırmalara göre 300’ler Komitesi, İngiltere’nin en eski kuruluşu İngiliz Doğu Hindistan Şirketi ile doğrudan bağlantılıdır. Doğu Hindistan Şirketi’nin bir çok üst düzey yöneticisinin komünist olduğu bilinmelidir. Daha önce detaylarını anlattığımız gibi Hindistan’da İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’nin önayak olmasıyla geliştirilen afyon ticareti, önce şirketin kendisinin, ardından da onun bünyesinde kurulan 300’ler Komitesi’nin oldukça güçlenmesine sebep olmuştur. Parayla güçlenen bu kurum, giderek dünyayı yönetmeye başlamıştır.
İngiltere’nin liderliğinde bir dünya düzeni planını temsil etmektedir. Plana göre diğer devletler, İngiltere’nin sömürgesi olarak var olacaklardır. |
Gerek İngiliz Doğu Hindistan Şirketi, gerekse onun izinden gelen 300’ler Komitesi’nin derin devlet kökenli liderlerinin genel olarak Hristiyanlık, Müslümanlık, Musevilik gibi tüm hak dinlere karşı nefret gösterdikleri bilinmektedir. Illuminati, özellikle bu amaç için kurulmuş bir gizli yapılanmadır. Illuminati’nin kurucularından Adam Weishaupt’un 1 Mayıs 1776’da yaptığı şu açıklama, söz konusu derin devlet kurumlarının politikalarını anlamak bakımından önem taşır:
Sırrımız şudur: Eğer dinleri yok edeceksek kendimizi tam dindar göstermeliyiz. Unutmayın ki, amaca bizi ulaştıran her yol mübahtır ve iyi insanlar kötülerin yaptıkları gibi amaçlarına ulaşmak için her yolu denemelidirler. Bunu yapmanın tek yolu gizli bir cemaat olarak çalışmak, sessizlik içinde devlet yönetimlerini ele geçirmek ve onların olanaklarını kendi amaçlarımız için kullanmaktır. Bu, düzenin amacı Hristiyanlık ve tüm dinlerin yok edilmesi ve tüm sivil hükümetlerin devrilmesidir. 29
İngiltere’yi dünyanın hakimi haline getirme planı, yıllarca çizimlerin konusu olmuştur. İngiliz derin devleti, bu planın altyapısını kurgulamış, kitleleri kendince buna hazır hale getirmiştir. |
Bu fikir sistemi ile ortaya çıkan İngiliz derin devlet kurumları, gerçekten de amaçlarını bu yönde geliştirmişlerdir. Kuruldukları dönemden bu yana hedefleri, özellikle tüm İbrahimi dinlerin toplum içinde etkisini yitirmesini sağlamak ve çeşitli darbelerle sivil hükümetleri ortadan kaldırıp, kendilerine bağlı hükümetler dizayn etmek olmuştur. İngiliz bir Hasidik Musevi ve aynı zamanda Siyonist hareketin Amerika’daki liderlerinden olan gazeteci Jacob de Haas, dünyayı üç yüz insanın yönettiğini, hatta bunların Wilson gibi Amerikan başkanlarını seçtiklerini ve bu insanların Paris Milletler Cemiyeti toplantısına kimlerin eşlik edeceğini bile belirlediklerini açıklamaktadır. 30
Alman devlet adamı Walther Rathenau, 24 Aralık 1921 tarihinde basılan makalesinin bir bölümünde şunları söylemiştir:
Birbirini tanıyan sadece üç yüz adam Avrupa’yı idare etmektedir. Bu adamlar haleflerini kendi çevrelerinden seçerler. Bu adamların, tasvip etmedikleri her devleti yok edecek araçları bulunmaktadır. 31
1. 2. Pol Pot rejiminin soykırım planlarının temeli, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nda yüksek bir pozisyonda olan Roma Kulübü üyesi Thomas Enders tarafından atılmıştır.
3. 4. Tuol Sleng Hapishanesi, Kızıl Kmerlerin elinden alınıp Soykırım Müzesi haline gelmiştir. Aşağıda görülen ve o dönemde kullanılan işkence aleti, bu müzede sergilenmektedir. |
Bu açıklamaları nedeniyle Jacob de Haas da, Walther Rathenau da, esrarengiz suikastlarla öldürülmüşlerdir…
300’ler Komitesi’nin de, tıpkı Yuvarlak Masa ve İngiliz derin devletinin etkisindeki diğer komitelerde olduğu gibi İngiliz ırk üstünlüğü kavramına uygun olarak hareket ettiğini burada hatırlamak gerekmektedir. Onlar için daha küçük bir dünya, idaresi daha kolay bir dünyadır. Onlara göre dünyanın kaynakları değerlidir; ama bunlar “gereksiz” halk toplulukları tarafından sürekli olarak tüketilmektedir. Bu kişiler kendi ırklarının mutlak varlığını, bu sözde “sorun” için tek çözüm olarak görmektedirler. İngiliz derin devletinin gizli kurumlarının hedeflerini ise Dr. John Coleman şu şekilde açıklamıştır:
İncil’in Yaratılış Bab’ında belirtilen “üre ve dünyayı fethet” emri ancak uzun vadeli işlerin güvencesi olan endüstriyel iş pazarının yok edilmesiyle durdurulabilir. Bunu gerçekleştirmenin yolu Hristiyanlığa saldırmak, yavaşça endüstriyel ülkeleri çökertmek, 300’ler Komitesi’nce gereksiz görülen ve “nüfus fazlalığı” oluşturan yüz milyonlarca insanın imha edilmeleri ve Komite’nin küresel planına karşı çıkan her liderin ortadan kaldırılmasından geçmektedir. 32
SAHTE
Sürekli karışımıza çıkan sahte çizimlerle İngiliz derin devleti, bilinçaltı telkini ile evrimi reddedilemez hale getirmeye çalışmaktadır. Oysa evrim, tarihin en büyük bilim sahtekarlığıdır. |
1. 54 milyon yıllık kayaarmudu yaprağı fosili ve hiçbir değişikliğe uğramamış olan günümüzdeki hali
2. 50 Milyon yıllık beyaz sinek (tatarcık) amberi ve günümüzdeki hali |
Bu hedefi gerçekleştirebilmek için 300’ler Komitesi, İngiliz derin devletine bağlı tüm kurumların yaptığı gibi kendisine bir yayılma ve genişleme politikası belirlemiştir. Bu politikaya uygun olarak yapılması gerekenler vardır. 300’ler Komitesi’nin ileriye dönük planları, örgütün kurulduğu günden bu yana canlıdır ve çeşitli aşamalarla safha safha hayata geçirilmektedir. Bu aşamalar şöyle özetlenebilir:
◉ Güçsüz devletleri sömüren bir para politikasıyla ortaya çıkan ve finansal güçle yükselen 300’ler Komitesi, ilk olarak tüm dinlerin ve para politikalarının tek elden yönetildiği bir dünya düzenini arzulamaktadır. Bu, İngiltere’nin başı çektiği ve İngiltere’nin hakim olduğu bir dünya düzeni olmalıdır. Bunun için ilk olarak dinlerin kontrol altına alınması gerektiğine inanılmaktadır. 1700’lerde planlarını Hristiyanlık üzerine yapmış olan derin devlet temsilcileri, 1920’lerden itibaren bütün kiliselerin bir araya toplandığı bir düzeni kurgulamaya başlamışlardır. Böylelikle din ve inançları tümüyle ve bir anda reddetmeyecek ve tepkilere maruz kalmayacak ama tüm din ve inançları tek elden kontrol edebileceklerdir. Şu belirtilmelidir ki, söz konusu tek kilise, herhangi bir dinin temsilcisi olmayan, tamamen kurgulanmış bir sahte dinin sahte kilisesi olacaktır.
◉ Bağımsız devletlerin yönetimini ele geçirebilmek, onların sosyal sistemlerini ele geçirmekle mümkün olabilmektedir. Bunun için sadece liderlerin değil halkların da kontrol altına alınması şarttır. 300’ler Komitesi, bunu sağlayabilmek için özellikle hedeflediği ülkeler içinde tüm ulusal, milliyetçi düşünceleri ortadan kaldıracak bir strateji belirlemiştir. Milliyetçi değerler ortadan kalktığında, halkın uğruna mücadele edebileceği hiçbir şey kalmamış olacak ve liderlerin kontrol altına alınmasıyla bu halklar zaten kolaylıkla himaye altına girebilecektir. Bugün, Irak gibi ülkelerde uygulanan usül tam olarak bu olmuştur.
◉ Homoseksüelliği yaygınlaştırarak insanlar arasında kabul edilir hale getirmek önemli bir hedeftir. Bunun için ünlü şarkıcıların konserlerinde, Talk Show’larda, maçlarda seyircilerin önünde yapılan homoseksüel törenleri; moda, yemek, yarışma programlarında homoseksüellerin ön plana çıkarılması; rahip ve imam görümündeki homoseksüellerin yüceltilmesi; film ve dizi filmlerde homoseksüelliğin makul hatta özenilir bir yaşam şekli olarak gösterilmesi; basın-yayın yoluyla toplumda homoseksüelliğin reddedilemez bir “gerçek” olduğu aldatmacasının empoze edilmesi söz konusu derin devlet komitesinin başlıca görevlerinden biri haline gelmiştir. Homoseksüelliği dini ve ahlaki değerlerden dolayı kabul etmeyenlerin toplumdan dışlanması, kitle çalışmalarıyla onların susturulması ve bu toplum mühendisliğini kullanarak söz konusu sapkınlığın dünyanın her yerinde adeta meşru hale getirilmesi yıllardır sistemli olarak kurgulanmaktadır. Okullarda bu propaganda yoğun olarak yapılmaktadır. Okul kulüplerinde homoseksüellere ayrıcalık tanınması, okullarda homoseksüelliği hoş karşılamayan öğrencilerin sosyal çevrelerinden ve okullarından dışlanması aynı mühendislik çalışmasının bir parçasıdır.
◉ Piyasalarda uyuşturucu maddeleri artırmak, bu maddeleri yasal hale getirmek ve toplum içinde dejenerasyonun kapsamını artırmak söz konusu komitenin hedefleri arasındadır. Aile kurumu, dejenere edilmesi gereken en önemli kurum olarak görülmektedir. Çünkü aile değerlerini kaybetmiş toplumların çöküşe daha hızlı şekilde gittikleri aşikardır. Gençleri ümitsiz, amaçsız hale getirmek planın en önemli parçasıdır. İşsizliğin bunu körükleyeceği düşünülmüş ve 300’ler Komitesi de, Roma Kulübü idarecileri de işsizliğin artmasıyla isteksiz bir gençliğin gitgide batağa sürükleneceğini planlamışlardır. Bu konumdaki genç neslin uyuşturucu ve dejenerasyona daha fazla meyledeceği ve aile kurumunun tüm bunların sonucunda yıkılacağı hesaplanmıştır. Şu unutulmamalıdır ki, aile kurumlarının yıkılıp yok edilmesi komünist toplumlarının öncelikli ve en önemli özlemidir. 300’ler Komitesi’nin komünist-sosyalist liderlerinin öncelikle aile kurumlarını hedeflemesi bu nedenle sürpriz olmamaktadır.
◉ Özellikle büyük şehirlerde nüfus artışını durdurmak için çeşitli tedbirler almak yine Komite’nin diğer hedeflerindendir. Bu tedbirlere Pol Pot ve Stalin döneminde gerçekleştirilen soykırım yöntemleri de dahildir. Pol Pot rejiminin soykırım planlarının temelinin, Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda yüksek bir pozisyonda olan Roma Kulübü üyesi Thomas Enders tarafından atıldığını da burada belirtmek gerekmektedir. 300’ler Komitesi’nin Kamboçya’daki soykırımdan sorumlu kişileri yargı sürecine dahil etmeme çabaları da düşündürücüdür.33
Ortadoğu ve Afrika’nın sahip olduğu ham maddeler, İngiliz derin devletinin kontrolü ve sömürüsü altındadır. |
◉ Komite’ye yararı olacak başlıklar dışında tüm bilimsel araştırmalar durdurulmuştur. Bu konu, özellikle evrim teorisi ile ilişkili olarak dikkate alınmalıdır. Keza, bilimsel deliller her yönden evrim teorisinin geçersizliğini ispat etmektedir. Oysa evrim, daha önce de belirttiğimiz gibi, İngiliz derin devletinin bir planı olarak bu komite ve kurumlarda geliştirilmiş bir safsatadır. Dolayısıyla onlar için evrimi çürütecek herhangi bir delillin ortaya çıkarılmaması, okullarda okutulmaması, gündeme getirilmemesi çok önemlidir. Bu uğurda, bulunan 700 milyondan fazla fosil sürekli olarak kamuoyundan saklanmaktadır. Çünkü bu fosillerin hiçbir değişime uğramamış, yani evrim geçirmemiş canlılara ait olduğu açıktır ve yeryüzünde Darwinistlerin iddia ettiği şekilde değişime uğramış bir canlı kalıntısı yoktur. Ayrıca moleküler düzeyde evrim çok ciddi bir açmaz içinde olduğundan, bu konudaki bilimsel gelişmeler de sadece evrimle ilişkilendirilerek dile getirilmekte, sanki evrimin bir deliliymiş gibi sunulmaktadır. Oysa tek bir proteinin evrimcilerin iddia ettiği şekilde nasıl kendi kendine meydana gelebildiği hala açıklanamamıştır. Açıklanmasına da imkan yoktur; çünkü, bir proteinin oluşması için 100 ayrı proteinin var olması ve bu üretim işleminde yer alması gerekmektedir. Bu açmaz, evrimi yok eden en önemli delillerdendir. Dolayısıyla evrim çökmüş bir teori olmasına rağmen ayakta tutulmaya çalışılmaktadır. Şu durumda, toplum mühendisliğinin, özellikle bilimsel olarak çökmüş evrim teorisini korumak amacıyla yoğun olarak uygulandığı bilinmelidir. Şu anda okullara, üniversitelere, akademik kürsülere, basına, bilimsel eserlere ve yayınlara, hatta devletlere hakim olan Darwinist diktatörlük tümüyle 300’ler Komitesi ve onun yan kuruluşlarına aittir.
◉ Nüfus planlaması, daima söz konusu derin devlet kurumlarının en büyük hedefi olmuştur. 300’ler Komitesi de aynı hedeften yola çıkarak bir strateji belirlemiştir. Bu stratejiye göre gelişmiş ülkelerde çıkarılacak kontrollü savaşlarla nüfuslar azaltılacak, fakat üçüncü dünya ülkelerinde durum daha vahim olacaktır. O ülkelerde, tıpkı Thomas Malthus’un ürkütücü nüfus planlaması projesinde olduğu gibi salgın hastalıklar başlatılacak, Stalin’in uyguladığı açlık politikaları takip edilecek ve böylelikle İngiliz derin devleti kendince “gereksiz” gördüğü nüfustan kurtulmuş olacaktır (Burada hedeflenen söz konusu kişileri tenzih ederiz). Hedef, 2050 yılına kadar, Yuvarlak Masa’nın kurucularının bahsettiği bu sözde “gereksiz” kalabalıktan kurtulmaktır.
◉ Çeşitli ülkelerde, teşvik ve ayaklanma yöntemleriyle, çoğunlukla basını ve söz konusu ülkelerdeki bazı yancıları kullanarak krizler çıkarılması bir diğer hedeftir. Krizlerin başlangıç noktaları son derece basit ve önemsiz olsa da, propaganda yöntemleriyle kısa süre içinde halklar galeyana getirilecek ve önüne geçilemeyen isyanlar baş gösterecektir. Bu politika ile ülkelerin kendilerini yönetemedikleri algısı oluşturulacak ve o ülkenin mutlaka söz konusu Komite’nin idaresi altına girmesi gerektiği mesajı verilecektir. Bugün Ortadoğu’ya, Güney Amerika’ya, Afrika’ya, bazı Avrupa ülkelerine, hatta Amerika’ya bakıldığında bu sinsi sistemin işliyor olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Dünya ülkeleri, açık veya gizli yollarla İngiliz derin devleti tarafından yönetilmektedir ve söz konusu ülkelerin halkları, bilmedikleri bir güç tarafından farkında olmadan idare edilmekte ve duyarsızlaştırılmaktadırlar. Bunun en büyük olumsuz etkisi hem yöneticilere hem de halklara olmaktadır.
300’ler Komitesi’nin üyelerinden biri olan İngiliz filozof ve tarihçi Lord Bertrand Russell, Afrika için kurguladığı bu politikayı şöyle tarif etmektedir:
Eğer bir dünya hükümeti sorunsuz işlerse bazı ekonomik koşulların da yerine getirilmesi gerekecektir. Sanayide çeşitli ham maddelerin önemi büyüktür… İstenmeyen bir mülkiyete, sadece bireysel veya şirket mülkiyetlerini değil, aynı zamanda ayrı devletleri de eklememiz gerektiğini düşünüyorum. Yokluğunda sanayi faaliyetlerinin mümkün olmadığı ham maddeler, uluslararası otoriteye ait olmalı ve ayrı uluslara verilmelidir. 34
1. Petrol 2. Yiyecek/İçecek 3. Metal/Mineraller 4. Kıymetli Metal/Mineraller 5. Tekstil/Giyim 6. Makine/Nakliye 7. Elektronik 8. Diğer |
1a. Petrol ve petrol ürünleri 1b. Petrol ürünleri ve kimyasallar 1c. Ham petrol ve doğal gaz 1d. Enerji ürünleri 1e. Petrol ve doğal gaz 1f. Petrol 2a. Turunçgil 2b. Çilek |
3a. Pik demiri 3b. Alüminyum 4a. Altın 4b. Mücevher 5a. Tekstil ve gıda 5b. Giyim 6a. Taşıt 7a. Elektronik ve yazılım 8a. Afyon |
Ortadoğu’daki doğal kaynakları gösteren harita. Ortadoğu, tüm kaynaklarına ve zenginliğine rağmen, günümüzde bile İngiliz derin devletinin sömürgesi olmaktan kurtulamamıştır. |
Russell’ın bahsettiği bu plan günümüzde büyük ölçüde uygulamaya geçmiştir. Ortadoğu’nun ve özellikle Afrika’nın sahip olduğu ham maddeler şu anda ayrı ulusların himayesi altındadır. Bu ayrı ulusları temsil eden her bir şirket de İngiliz derin devletinin kontrolü altındadır. Afrika’daki ham maddeler sanayiye muhtaçtır ve bu sanayi olmadan söz konusu ülke kendi ham maddesini çıkarıp işleyememektedir. Afrika’daki sistem, özellikle böylesine ilkel ve aciz bırakılmıştır. Bu mekanizma ile Afrika’nın zengin kaynakları, sürekli olarak İngiliz derin devletinin idaresi altında olacaktır.
◉ 300’ler Komitesi’nde çok sayıda “eğitmen” ve “lider” bulunmaktadır. Bunların tek görevi ise olabildiğince çok sayıdaki kitleleri, ani ve kabul edilemeyecek büyük değişikliklerin “bir anda olduğuna” ve bu yüzden de kabul edilmeleri gerektiğine inandırmaktır. 35 Ülkelerdeki ayaklanmalar, savaşlar, darbeler hep bu sinsi alıştırma politikasının bir sonucudur.
◉ Ülkeler içinde gerçekleşecek olan isyan, kargaşa ve krizler ise mutlaka demokrasi adına gerçekleştirilmelidir. “Demokrasiye kavuşacağız” diyerek başlayan Arap Baharı, kendi kendine ve bağımsız başlamamıştır; bilinçlenen bir halkın bir kıvılcımla hareketlenen ani bir ayaklanması değildir. Arap Baharı, söz konusu Komite tarafından yıllar öncesinden planlanan Ortadoğu’yu ele geçirme projesinin bir aşamasıdır. Suriye’nin bugünkü hale gelmesi, Irak’ın karışıklıklardan kurtulamaması, Libya, Yemen ve Ortadoğu’nun diğer tüm bölgelerinin krizler içinde kaynaması İngiliz derin devletinin kurgulu bir planının sonucudur ve bu plan şu anda tasarlandığı gibi işlemektedir.
◉ Pek çok terör örgütü ile ilişkiler kurmak; legal devletleri, bağımsız ulusal hükümetleri bu terör gruplarıyla görüşmelere zorlamak da söz konusu Komite’nin görevleri arasındadır. Bunun için, her zaman olduğu gibi “demokrasi”, “insan hakları”, “temel hak ve özgürlükler” gibi kelimeler kullanılır ve bunlar gerçek anlamlarından saptırılırlar. Bu durum, ülkemizde çok aleni bir şekilde yaşanmıştır. Hükümetimiz, terör örgütü PKK ile masaya oturtulmaya çalışılmış, fakat çok geçmeden burada oynanan oyunu fark etmiştir. Hükümetimizin ve Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın duyarlı tavrı neticesinde terör örgütü ile doğrudan mücadele başlatılmıştır. Ancak bu mücadele, İngiliz derin devletinin planlarına hiç uymadığından, Türkiye sürekli olarak Avrupa, özellikle de İngiltere tarafından baskı altına alınmış, Avrupa Birliği’ne üyelik konusunda Türkiye’ye sürekli olarak tehditler savrulmuştur. Aynı anlarda PKK, doğrudan İngiliz derin devletinin idaresi altındaki kurumlar ve kişiler tarafından koruma altına alınmıştır. PKK konusunda oynanan bu oyuna ve bu konuda derin devlete yardımcı olan yancılar konusuna başka bir bölümde değinilecektir.
ABD, İngiliz Derin Devletinin Farkında mı?
İngiliz liderler çoğu zaman İngiliz derin devletinin politikalarını açıkça belirtmekten çekinmemişlerdir. Örneğin İngiltere eski Başbakanı Benjamin Disraeli’ye göre, “seçilmiş hükümetler pek nadiren halklarını yönetirler” ve halkın seçtiği kişilerin ipleri çok farklı kişilerin ellerindedir. 36
Bu sözler ABD için de geçerlidir. ABD’nin ekonomisinden siyasetine kadar bütün sistemlerini ele geçirmek de daima 300’ler Komitesi’nin hedefi olmuştur. Kendisi de 300’ler Komitesi’nin bir üyesi olan Theodore Roosevelt’in şu sözleri, hükümetleri çoğunlukla derin devletlerin idare ettiğinin itirafı niteliğindedir:
Görünen hükümetin arka planında, halka karşı hiçbir sorumluluğu ve sadakati olmayan, görünmez bir hükümet hüküm sürmektedir. Bu görünmez hükümeti devirmek, bozuk iş dünyası ve bozuk siyaset arasındaki bu kutsal olmayan ittifakı lekelemek, günümüz siyasetçilerinin ilk önceliğidir. 37
Roosevelt’in burada bahsini ettiği, halka dair hiçbir sorumluluğu olmayan derin güç, kuşkusuz ki İngiliz derin devletidir. 300’ler Komitesi’nin bir üyesi olarak Roosevelt, kendisinin de bir parçası olduğu bu derin yapılanmayı gayet iyi tanımaktadır. Her ne kadar halka karşı “bu görünmez hükümetin devrilmesi” gerektiğini belirtse de, böyle bir yapılanmanın mevcut şartlar içinde yıkılmasının güç olduğunu çok iyi bilmektedir.
ABD’nin 28. Başkanı olan Woodrow Wilson’un bu konudaki açıklamaları ise şöyledir:
İnsanlar için tasarlanmış hükümet, patronların ve onların işverenlerinin, yani özel menfaatlerin eline geçti. Tüm demokrasi formlarının üzerinde görünmez bir imparatorluk kuruldu. 38
Theodore Roosevelt, kendisinin de bir parçası olduğu derin yapılanmayı çok iyi tanımaktaydı. Görünen hükümetlerin ardında görünmeyen hükümetlerin hüküm sürdüğünü açıkça dile getirmişti. |
Tüm demokrasi formlarının üzerindeki bu görünmez imparatorluk, kurumlarıyla ve gizliden gizliye hakim kıldığı sinsi politikalarıyla İngiliz derin devletidir.
Bir suikast ile öldürülen ABD’nin 35. Başkanı John F. Kennedy, İngiliz derin devletinin Amerika üzerindeki kontrolünün farkında olan ve bunu her fırsatta eleştiren bir başkan olmuştur. Bu açık sözlülüğü ve derin devleti ifşa etme çabası, onu ölüme götüren en önemli sebeptir. Kennedy, kendi döneminde, federal rezerv bankacılığını pasifize etme girişimiyle de derin devletin dikkatini çekmiştir. Rezerv bankacılığını kendilerince büyük emeklerle inşa etmiş olan Komite, bunun kendilerinden bağımsız olarak elimine edilmesine hiç de razı gelmemiştir.
Eski istihbaratçı Dr. John Coleman, Kennedy suikastının FBI ve CIA’in de dahil edildiği bir MI6 operasyonu olduğunu belirtmektedir. Şu belirtilmelidir ki, İngiliz istihbarat kurumu içinde kuşkusuz önemli görevler yapan gerçek vatanseverler ve dürüst insanlar vardır. Fakat pek çok devlet başkanı ve istihbarat kurumu gibi İngiliz istihbarat kurumu MI6’nın da İngiliz derin devletinin etkisinde olduğu unutulmamalıdır.
Coleman, Kennedy suikastı öncesinde başkanın, tüm güvenlik servislerinden ve korumalarından mahrum edildiğini belirtmektedir. Amerikan Silahlı Kuvvetleri’nin, başkanı korumak için yaptığı başvurunun, gizli servis tarafından geri çevrildiğini belgelemektedir. Kennedy suikastının gerçekten de özel bir istihbarat faaliyeti olduğu ve derin devletin yöntemleriyle gerçekleştirildiği bugün kapsamlı delillerle bilinen bir gerçektir. Bu deliller, İngiltere-ABD ilişkisinin konu alındığı ilerleyen bölümlerde detaylı olarak incelenecektir.
Burada önemli olan, sisteme muhalif olan devlet başkanlarının maruz kaldığı dehşet verici durumdur. Kennedy, her fırsatta derin devletin himayesinden şikayetçi olmuş ve bunu dile getirmiştir. Kennedy’nin 27 Nisan 1961’de, New York Waldrof-Astoria Oteli’nde, Amerikan Gazete Yayıncıları Derneği’ne hitaben yaptığı konuşmasındaki şu sözleri, derin devletin legal hükümetlere etkisini göstermek bakımından manidardır:
Gizlilik sözcüğü, özgür ve açık bir toplumda tiksindiricidir. Bizler insan olarak doğamız ve tarihimiz gereği gizli topluluklara, gizli yeminlere ve gizli işlemlere karşıyızdır. Karşı olduğumuz, dünyayı sarmış durumda olan ve öncelikle, kendi etki alanını genişletmek için gizli saklı amaçlara dayanan kocaman ve acımasız bir komplodur. Bu komplo, saldırı yerine içimize sızmaya, seçim yerine hükümeti yıkmaya ve devirmeye, özgür seçme hakkı yerine korkutmaya ve karışıklığa dayalı bir komplodur. Bu öyle bir sistemdir ki, muazzam miktarda insani ve maddi kaynakları, sıkıca ördüğü askeri, diplomatik, istihbari, ekonomik, bilimsel ve siyasi operasyonlarla birleştirerek, yüksek verimli bir makine haline getirip, emellerine doğru sürükler. Onun hazırlıkları gizlenir, belli edilmez, yayınlanmaz. Onların hataları gömülür, gazete manşetlerinde göremezsiniz. Onun muhalifleri susturulur, övülmez. Hiçbir harcamaları sorgulanmaz, hiçbir sırları açığa çıkmaz. … Önemli bir vazife olan Amerikan halkını uyarma ve aydınlatma konusunda sizlerden yardım istiyorum. Sizin yardımınız sayesinde rahatlıkla şunu söyleyebilirim: İnsan doğduğu şekilde olacaktır, özgür ve bağımsız. 39
Kennedy’nin bu doğru tespitleri, oldukça korkunç bir şekilde karşılık görmüştür. Bu örnek, aslında, derin devleti ifşa etmeye çalışan liderlerin nasıl sindirildiğinin açık göstergesidir. Bu yolla pek çok lider korkutulmuş ve kendilerine dayatılanı yapmak zorunda kalmışlardır. Görüldüğü gibi süper güç ABD bile, bu korkunç sistemin bir kölesi olmaktan kurtulamamaktadır.
Kennedy, liderliği boyunca derin devletin himayesinden ve kirli oyunlarından şikayetçi olmuş ve her fırsatta bunu dile getirmiştir. Kennedy’nin doğru tespitleri korkunç bir şekilde karşılık bulmuş ve Amerikan Başkanı bir suikast ile öldürülmüştür. |
Hedef “Komünist ABD”
İngiliz derin devletinin, tüm dünyayı olduğu gibi ABD’yi ele geçirmiş olduğunu genel hatlarıyla gördük. Yukarıda bahsini ettiğimiz Amerikan başkanlarının derin devlet ile ilgili sözleri de bunu teyit eder niteliktedir. İngiliz derin devletinin Amerika hakimiyetine ilerleyen bölümlerde detaylı olarak değinilecektir.
Burada belirtilmesi gereken, 300’ler Komitesi ve bunun gibi İngiliz derin devletinin idaresi altındaki komiteler tarafından ABD’nin “komünistleştirilme” çabasıdır. Bu çaba, geçmişten bugüne kadar devam etmiş ve gizli bir sosyalist olan Obama’nın iki dönem başkanlığıyla oldukça ileri bir seviyeye ulaşmıştır.
300’ler Komitesi’nin organizasyon yapısı, İngiltere’nin eski ticari kuruluşu olup zaman içinde Doğu Hindistan Şirketi ve İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’ne dönüşen firma yapılanmasına tıpatıp benzemektedir. Bu gizli örgüt daima Amerika’yı sosyalist-komünist bir devlet haline getirmeyi amaçlamıştır. Burada amaç bellidir: Amerika’da komünist düzeni hakim kıldıktan ve ABD üzerinde İngiliz idaresini kurduktan sonra diğer çağdaş ülkeleri denetim altına almak oldukça kolaylaşacaktır.
40
İngiliz Doğu Hindistan Şirketi, komünizmi bir sistem olarak dünyaya yerleştiren derin devlet kurumudur. Komünizmin böylesine yerleşik bir hal alması ve pek çok ülkede yaşam bulması söz konusu kurumun faaliyetleri sonucu gerçekleşmiştir. İngiliz derin devletine göre Amerika’da da bu sistemin yerleşik kılınması gerekmektedir. Çünkü ABD, mutlaka kendi köklerine dönmeli ve İngiliz hakimiyeti altına girmelidir. Bunun için öncelikle eyalet ve federal anayasaların ortadan kaldırılması gerekmektedir. İngiliz derin devletinin çabası uzun zamandır bu yöndedir.
Çeşitli belgeler, Pearl Harbour saldırısının, İngiliz derin devleti kurumları tarafından finanse edilen kasıtlı bir saldırı olduğunu belgelemiştir. Bu saldırı ile ABD’nin savaşa girmesi sağlanmış ve Japonya’ya atılan atom bombaları ile II. Dünya Savaşı, İngiltere lehine sona ermiştir.
ABD’nin Kore Savaşı’na katılımı da İngiliz derin devletinin planıdır. ABD, komünizme karşı politika geliştirmiş ama derin devletin etkisiyle komünizme doğru sürüklenmiştir. |
Kore Savaşı’ndan bir görüntü |
Dr. John Coleman, yaptığı araştırmalar sonucunda, İngiliz Doğu Hindistan Şirketi ve 300’ler Komitesi’ne bağlı olan Pasifik İlişkileri Enstitüsü’nün, 7 Aralık 1941 yılında Japonlarca gerçekleştirilen Pearl Harbour saldırısını finanse ettiğini belirtmektedir.41 Bilindiği gibi Pearl Harbour saldırısı ABD’yi, İngiltere’nin yanında II. Dünya Savaşı’na girmeye mecbur kılmıştır. Bu saldırı, ABD’nin İngiltere ile müttefik olarak savaşa girmesini isteyen Roosevelt için önemli bir koz olmuştur. Ayrıca bu saldırı sonrası, İngiltere tarafından uzun zamandır yapılan “Almanya’nın ABD’yi işgal etmek istediğine” yönelik propaganda çok geniş kitlelere yaygınlaştırılabilmiştir. Böylece ABD’nin savaşa katılması için tüm sebepler suni olarak oluşturulabilmiştir.
Pearl Harbour saldırısından Roosevelt’in bir ay öncesinden beri haberinin olduğu gizli bilgiler arasındadır. Bu saldırı sonrasında Japonların yeni saldırılar planladığına dair iddialar ayyuka çıkmış ve bu iddialar, yüzbinlerce kişinin yaşamını yitirdiği Tokyo bombardımanı ve iki atom bombası faciasını beraberinde getirmiştir. Amerika’nın savaştaki bu “desteği”, İngilizlerin içinde bulunduğu ittifakın savaşı kazanmasını sağlamıştır.
Görülebildiği gibi Amerika, geçmişten beri İngiliz derin devletinin hegemonyasında hareket etmek zorunda kalmış bir güçtür. Amerika’nın komünistleştirilmesi planı da geçmişten beri İngiliz derin devletinin gündeminde olan ve sistematik olarak uygulanan bir plandır. Aslında Amerika üzerinde geliştirilen bu politika zaman içinde kendisini çok daha açık şekilde göstermiştir. Önce ABD’nin anti-komünist kimliği ön plana çıkarılmış ve ABD, bu uğurda Kore ve Vietnam’da savaşmayı dahi göze almıştır. Bu, yine bir derin devlet planıdır ve dünyanın emperyalist gücünün kati ve kesin olarak komünizme karşı olduğunu vurgulamak için gösterilmiş bir çabadır. Fakat bütün bunlar olurken, ABD’yi komünizme doğru götüren aşamaların hepsi teker teker yerine getirilmiş ve bugün ABD, komünizm belasına her zamankinden daha fazla yaklaşmıştır.
Komünizm Karşıtı ABD’nin Sosyalist Lideri
İki dönem boyunca ABD başkanı olarak görev yapmış olan Obama, ilk seçildiğinde savaş karşıtı politikalarıyla gündeme gelmiş ilk siyahi başkan olması ve özellikle ailesinin Müslüman kimliğe sahip olması nedeniyle hem savaş karşıtları nezdinde hem de dindarlar çerçevesinde büyük bir destek görmüştü. Obama şu an görevini devretmiştir. Fakat Obama’nın, ABD askerlerini Ortadoğu’dan çekme vaatlerinin zemin bulmadığı, Guantanamo’nun kapatılmadığı ve ABD’nin hava gücü ile Ortadoğu’ya halen müdahil olduğu bir gerçektir. Burada üzerinde durulması gereken, Obama’nın, başlarda ön plana çıkmamış olan sosyalist-komünist kişiliğidir.
Obama’nın senatör koltuğu kazanmasının ardından Amerikan Komünist Partisi’nin resmi açıklaması şu şekilde olmuştur: “Bu politik bağımsızlık alanında tarihi bir başarıdır”. Obama’nın başkanlık seçimlerini kazandığının ilan edilmesiyle söz konusu partinin internet sitesinde, “Partimiz birinci seçimde Obama’yı aktif olarak desteklemiştir” yazılmıştır. Nitekim Komünist Parti lideri John Bachtell 2015 yılında Obama’nın ilk başkanlık yarışında kendisine tüm eyaletlerde destek verdiklerini açıklamıştır.
Obama, Iowa’da Demokrat Parti adaylığı için seçimleri kazandığında, Komünist Parti bu zaferi, “diyalektik bir sıçrama” olarak tanımlamıştı. |
Obama’ya kampanyası boyunca destek veren Bill Ayers (William Charles Ayers) ve Bernardine Dorhn, geçmişte FBI tarafından aranan iki radikal Marksisttir. |
2004 yılında Obama Iowa Demokrat Parti adaylığı için seçimleri kazandığında, Komünist Parti haftalık gazetesinde yayınlanan kutlama metninde şunlar yazılmıştır:
“Bu zafer ilerici bir adımdan da öte, bir diyalektik sıçramadır. Marks eserlerinde defalarca bu sıçramaların bir devrimsel köstebek tarafından yapılabileceğini yazmıştır. Öyle ki bu köstebek çoğu zaman öyle derinlerde ilerler ki hareketi asla yüzeydekileri ele vermez. 42
Obama, gençliğinde komünist grupların sempatizanı olarak konferanslara katıldığını, hayatını anlatan bir kitap için verdiği röportajda David Mendel’e anlatmıştır.
Obama’ya başkanlık yarışında destek verenler hep komünist ve Marksist geçmişi olan kimselerdir. Örneğin Obama’nın senatör seçilmesi için destek kampanyasını başlatan ve yöneten Bill Ayers ve Bernardine Dohrn, Vietnam Savaşı döneminin en radikal iki Marksistidir. Obama’yı siyasete sokan ve siyasette akıl hocası olarak bilinen Alice Palmer, Sovyetler döneminde Sovyetler’e girmesine ve 27. Komünist Kongre’ye katılmasına izin verilen ilk siyahi Amerikalı gazetecidir. Obama’nın en yakın danışmanları olan Valerie Jarrett ve David Axelrod’un aileleri komünisttir. Obama’nın bağlı olduğu kilise, neo-Marksist Liberteryen teolojiyi takip eden kilise olarak bilinmektedir. Bu kilisenin rahiplerinden ve Obama’nın akıl hocalarından biri olan Addie Wyatt, Amerikan Komünist Partisi üyelerinden biridir.
Obama’nın uyguladığı ekonomik program da Marksist-Leninist ekonomik programı olarak nitelendirilmektedir.
Roma Kulübü (Club of Rome)
1940’larda İngiltere Kraliçesi Elizabeth, 31 farke toprağını kontrol ediyordu. Dünya kara parçalarının 6’da biri ona aitti ve bu toprakların değeri 28 trilyon dolar idi. II. Dünya Savaşı sonrası değişen dklı ülengeler, İngiliz derin devletinin farklı yapılanmalara yönelmesine neden olmuştur. Bunlardan biri de Roma Kulübü’dür.
Pek çok insan Roma Kulübü’nü, İtalya’da kurulmasından ve Katolik Kilisesi’ne bağlı olmasından dolayı kendi halinde özerk bir kurum olarak algılamaktadır. Oysa Roma Kulübü, 300’ler Komitesi’nin önemli bir parçası ve İngiliz derin devletinin farklı isimde faaliyet yapan bir koludur.
Roma Kulübü ve Bilderberg Grubu, 300’ler Komitesi’nin en önemli dış siyaset kurumlarıdırlar. Daha önce 300’ler Komitesi hedeflerini incelerken bahsettiğimiz “tek dünya devleti”, Roma Kulübü tarafından hayata geçirilecek şekilde inşa edilmiştir. Tek dünya devleti, başında İngiltere’nin olduğu, tüm dünyayı İngiliz derin devletinin yönettiği, tüm kaynakların İngiliz derin devletine aktığı bir sistemi ifade eder. Buna göre, yine daha önce belirttiğimiz gibi İbrahimi dinlerden farklı “tek bir din” olacak, insanları kapsamlı olarak dinsizleştirmek mümkün olmadığı için onların sahte bir din anlayışı etrafında toplanmaları sağlanacaktır. Böylelikle insanlar, İlahi dinlerin etkisinden çıkarılacak ve İngiliz derin devletinin dediklerini yapar hale geleceklerdir.
1. BİRLEŞİK KRALLIK 2. İNGİLİZ SÖMÜRGELERİ 3. FRANSA 4. PORTEKİZ |
5. İSPANYA 6. HOLLANDA 7. BELÇİKA 8. ABD |
II. Dünya Savaşı sonrasına ait olan bu haritada kırmızı bölgeler doğrudan İngiltere’ye bağlı ülkeleri, pembe bölgeler ise İngiltere sömürgesi haline gelen ülkeleri temsil etmektedir. |
Tek dünya düzeni, özellikle 1990’lardan sonra belirginleşse de, geçmişi yüzlerce yıl öncesine dayanmaktadır. ABD’nin kuruluşundan maruz kaldığı iç savaşa kadar her detay, söz konusu düzenin varlığı için organize edilmiştir. Dr. John Coleman, dünya tarihinde İngiliz derin devleti tarafından en fazla kandırılmış olan halkın Amerikan halkı olduğunu belirtmektedir. Amerikan halkının şu anda yaşadığı yoğun moral çöküntüsünü buna bağlamakta ve Amerikan halkının tarihinde ilk defa çöküş sürecinde olduğunu bu kadar derinden hissettiğini belirtmektedir. Coleman’a göre bütün bunlar, İngiliz derin devletinin önemli bir kolu olan 300’ler Komitesi’nin ve onun himayesindeki Roma Kulübü’nün faaliyetleri sonucunda gerçekleştirilmiştir ki, bu tespit son derece doğrudur. 43
Roma Kulübü’nün görevi, özellikle Amerika’da endüstriyelleşme karşıtı fikirler oluşturmak ve bunları yaymaktır. Fakirleşme, insanları dini inançlardan uzaklaştırma, halkı –özellikle gençleri– depresyona sürükleyerek pasif, yönlendirmeye açık, aciz topluluklar oluşturma, amaçsız kitleler yığını var etme bu grubun hedefleri arasında olmuştur. Uyuşturucu kullanımını artırma, homoseksüelliği yaygın ve kabul edilir hale getirme, şeytana tapma, büyücülük gibi sapkın inanç şekillerini yaygınlaştırma, din ile ilgili olmayan tarikatlar oluşturma diğer hedeflerdendir.
1973 yılında Roma Kulübü tarafından yayınlanan üstteki haritada, dünyanın ekonomik/politik bölgeleri 10’a ayrılmış ve bunların her biri “Krallık” olarak adlandırılmıştı. Bu harita, bütün dünyanın tek bir liderlik altında birleşmesini sembolize ediyordu. Dünyaya hükmeden liderlik ise İngiltere Krallığı olacaktı. |
300’ler Komitesi’nce yayınlanan Time, Perspective and Morale (Zaman, Perspektif ve Moral) isimli kitapta yazar Bernard Levin, Roma Kulübü’nün şu hedeflerine yer vermiştir:
İnsanların moralini terör stratejisiyle yıkmada kullanılacak önemli bir taktik şöyle açıklanabilir: Kişinin durumunu ve beklentilerini muğlak hale getirin. Sonra şiddet içeren cezalandırmalar ve çözüm içeren vaatler ve tutarsız habercilik yöntemiyle kişinin bulunduğu durumu iyice bilinmez hale sokun. Bu noktada kişi kendisine önerilen planların ve sunulan vaatlerin kendi yararına mı yoksa zararına mı olacağı konusunda şüpheye düşecektir. Bunu başardığınızda, planları ve amaçları olan ve bunlar için risk alabilecek kişiler bile ne yapılması konusunda hissettiği içsel karmaşa nedeni ile paralize olacaktır.
44
Birçok insan ciddi şekilde bu sinsi planın pençesine düşmüş durumdadır. Yoğun kafa karışıklığı içinde çoğunlukla ahlaki değerlerini, planlarını, hedeflerini, yaşama sevinçlerini kaybetmiş hale gelmişlerdir. Dolayısıyla telkinler sonucunda toplumlar, bir nevi İngiliz derin devleti tarafından güdülen bir güruh halini almaktadır. Şu anki manzaraya bakıldığında, ABD dahil dünyanın her tarafında, bu plan büyük ölçüde hayata geçirilmiş durumdadır.
Fakat şu unutulmamalıdır: Allah, sinsi planları daima boşa çıkaracaktır:
Rabbinin fil sahiplerine neler yaptığını görmedin mi? Onların ‘tasarladıkları planlarını’ boşa çıkarmadı mı? (Fil Suresi, 1-2)
İngiliz derin devletinin dünya hakimiyetini sembolize eden bu pramitin en tepe noktası İngiltere Krallığını simgeler. 13’ler Konseyi, 300’ler Komitesi ve bunlara bağlı çeşitli düşünce kuruluşlarının himayesinde gelişen bir kontrol mekanizması öngörülmüştür. Bunlar, dünya merkez bankasını, vergi ve faiz değerlerini kontrol edecek ve bu kontrol mekanizması dünya kaynaklarının denetimi ile devam edecektir. Dünya nüfusunun kontrol altına alınması ise dinlerin, hükümetlerin, medya ve okulların kontrolü ile sağlanacaktır.
Bu denetim altında, ordu, polis ve yargı da söz konusu gücün kontrolü altına girecektir. |
Dipnotlar:
14. John Coleman, 300’ler Komitesi, çev. Mert Akcanbaş, İstanbul: Destek Yayınları, 2014, s. 55
15. Dr. John Coleman, Diplomacy by Deception an Account of the Treasonous Conduct by the Governments of Britain and The United States, Bridger House Publishers, 1993, s. 1
16. John Coleman, 300’ler Komitesi, çev. Mert Akcanbaş, İstanbul: Destek Yayınları, 2014, s. 54
17. Dr. John Coleman, Diplomacy by Deception an Account of the Treasonous Conduct by the Governments of Britain and The United States, Bridger House Publishers, 1993, s. 233.
18. Pink Humanist, ‘The Role of Some Smart 17th-Century Gays Should Not Be Overlooked in The History of Science” – http://iheu.org/pink-humanist-role-some-smart-17th-century-gays-should-not-be-overlooked-history-science/
19. Archives of the Royal Society; Record of the Royal Society; Dictionary of National Biography; Henry Lyons, History of the Royal Society inside Matt Cook (Ed), A Gay History of Britain; and John Gribbin, The Fellowship.
20. “Leading International Researchers to Begin Fellowships in UK” The Royal Society, 26 Ekim 2010, https://royalsociety.org/news/2010/third-round-newton-fellowships/
21. “Cecil Rhodes”, Wikipedia, https://en.wikipedia.org/ wiki/Cecil_Rhodes
22. Matthew Sweet, “Cecil Rhodes & De Beers: Genocide Diamonds”, The Espresso Stalinist, https://espressostalinist.com/genocide/cecil-rhodes-and-de-beers-genocide-diamonds/
23. Matthew Ehret, “Cecil Rhodes, the Roundtable Movement and Eugenics”, The Canadian Patriot, 11 Nisan 2015, http://canadianpatriot.org/cecil-rhodes-the-roundtable-movement-and-eugenics/
24. Matthew Ehret, a.g.m.
25. “Commitee of 300”, Wikipedia, https://en.wikipedia.org/ wiki/Committee_of_300
26. Dr. John Coleman, 300’ler Komitesi, çev. Mert Akcanbaş, İstanbul: Destek Yayınları, 2014, s. 27
27. Dr. John Coleman, a.g.e., s. 70
28. Dr. John Coleman, a.g.e., s. 29
29. Dr. John Coleman, a.g.e., s. 45
30. Dr. John Coleman, a.g.e., s. 47
31. Dr. John Coleman, a.g.e., s. 49
32. Dr. John Coleman, a.g.e., s. 60-61
33. Dr. John Coleman, a.g.e., s. 72
34. Dr. John Coleman, Diplomacy by Deception an Account of the Treasonous Conduct by the Governments of Britain and The United States, Bridger House Publishers, 1993, s. 45.
35. Dr. John Coleman, a.g.e., s. 24
36. Dr. John Coleman, 300’ler Komitesi, çev. Mert Akcanbaş, İstanbul: Destek Yayınları, 2014, s. 41
37. “Theodore Roosevelt Quotes”, Goodreads, http://www. goodreads.com/quotes/162686-behind-the-ostensible-government-sits-enthroned-an-invisible-government-owing
38. “Invisible Government”, Goodreads, http://www.goodreads.com/search?q=invisible+government&search%5Bsource%5D=goodreads&search_type=quotes&tab=quotes
39. John F. Kennedy Speeches, “The President and the Press: Address before the American Newspaper Publishers Association”, 27 Nisan, 1961, https://www.jfklibrary.org/Research/Research-Aids/JFK-Speeches/American-Newspaper-Publishers-Association_19610427.aspx
40. Dr. John Coleman, 300’ler Komitesi, çev. Mert Akcanbaş, İstanbul: Destek Yayınları, 2014, s. 44
41. Dr. John Coleman, a.g.e., s. 79
42. Cliff Kincaid, “Obama’s Communist Mentor”, Accuracy in Media, 18 Şubat 2008, http://www.aim.org/aim-column/ obamas-communist-mentor/
43. Dr. John Coleman, 300’ler Komitesi, çev. Mert Akcanbaş, İstanbul: Destek Yayınları, 2014, s. 113-114
44. Dr. John Coleman, a.g.e., s. 113