ABD’NİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ

Randolph Churchill 208x300 ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ
Winston Churchill’in oğlu Randolph Churchill

Babamın (Winston Churchill) odasına çıktım… “Otur sevgili oğlum … sanırım nasıl yapacağımı buldum.” dedi. Tıraşına devam ediyordu. Şaşırdım, şöyle dedim, “Yani yenilmekten kurtulabilir miyiz demek istiyorsun?” –ki bu inandırıcıydı–, “yoksa o alçakları yenebileceğimizi mi söylüyorsun?” –bu ise hiç inandırıcı değildi. İki yana sallanarak şöyle dedi: “Elbette onları yenebiliriz demek istiyorum”. Ben: “Bu konuda tamamen seninleyim. Ama bunu nasıl yapabileceğini anlayamıyorum.” Yüzünü kuruladı, bana döndü ve büyük bir kararlılıkla şöyle dedi: “ABD’yi savaşın içine çekeceğim.”8 (Winston Churchill’in oğlu Randolph Churchill)

Churchill’in oğlu Randolph Churchill’in bu önemli açıklaması, ABD’nin neden II. Dünya Savaşı’nda yer aldığının ve bu savaşın nasıl milyonlarca sivilin katledildiği bir kabusa dönüştüğünün özetidir.

Üst Akıl İngiliz Derin Devletinin İçyüzü kitabının 1. cildinde, İngiliz derin devletinin I. Dünya Savaşı’ndan itibaren ABD’ye yönelik çok kapsamlı bir propaganda harekatı başlattığı delillerle belgelendirilmişti. Öyle ki, ABD’nin I. Dünya Savaşı’na katılımını sağlayacak şekilde bir kara propaganda başlatılmıştı. ABD’ye giden istihbarat ve haberler, İngiliz derin devletinin süzgecinden geçmiş, uydurma ve provoke edici bilgilerle Amerikan hükümeti ve Amerikan kamuoyuna yönelik bir dezenformasyon tekniği uygulanmıştı. Söz konusu kara propaganda, Amerika’nın 1917 yılında I. Dünya Savaşı’na katılmasını sağlamış ve 1918 Kasım ayında Almanya, yenilgiyi kabul ederek ateşkes istemiştir. ABD’nin savaşa katılımı, I. Dünya Savaşı’nın tümüyle seyrini değiştirmiş ve yenilmek üzere olan İngiltere, bir anda savaşın galibi olmuştur.

Aynı strateji, II. Dünya Savaşı sırasında da izlenmiştir. İngiliz derin devleti, İngiltere’nin bu büyük savaştan zafer ile çıkamayacağının farkındadır. Kendisi için hareket edecek büyük bir güce ihtiyacı vardır. Bu güç, ABD’dir. Amerika’nın savaşa dahil olmasıyla tüm seyrin değişeceğinden o kadar emindir ki, derin isimlerden Churchill, mutlak yenilgi alacak gibi görünmesine rağmen, Hitler ile anlaşmayı reddetmiş; savaşa devam etmiştir.

İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson, göreve gelir gelmez Churchill ile ilgili bir kitap yazmıştır. İngiltere ve ABD’de iktidara gelenlerin Churchill’i yad edecek bir girişimde bulunmaları adeta bir gelenek halini almıştır. Bu, söz konusu liderliğin İngiliz derin devletinin himayesinde olduğunun bir damgası gibidir.

BorisJohnson Kitap 290x300 ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ
İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson ve Churchill’e övgüler yağdırdığı The Churchill Factor (Churchill Faktörü) isimli kitabı

Johnson, The Churchill Factor, How One Man Made History (Churchill Faktörü, Bir Adam Tarihi Nasıl Değiştirdi) isimli kitabında Churchill’in “savaşta kazanan taraf olacağını bildiğini” ifade etmiştir. Johnson’un anlattıklarına göre Fransa’dan sürekli kötü haberler gelmekte, Alman güçleri Paris’te son derece rahat ilerlemekte, Fransız savunmasını aşmaktadırlar. İngiliz güçleri de saldırıya geçtikleri her an Almanlar tarafından geri püskürtülmektedirler. Avusturya’nın savaşa dahil edilmesi, Çekoslovakya’nın adeta yok edilmesi, Polonya’nın ezilmesi Norveç ve Danimarka’nın Hitler’in eline geçmesi, Hollanda ve Belçika’nın teslim olması İngiltere için yenilgiyi işaret etmektedir. Johnson, durumu şu şekilde özetlemiştir: “Amerikan kolonilerinin kaybedilmesinden sonra bu, İngilizlerin en küçük düşürücü yenilgisi olacak gibi görünüyordu.” Johnson, herkesin Churchill’i Hitler’le anlaşmaya zorladığını, Fransızlardan, İtalyanlardan hatta Hitler’in kendisinden bile bu yönde haberler geldiğini, İngiliz politikacılarının ve İngiliz medyasının da Hitler yanlısı konuşmalara başladığını belirtmiştir.9 Karşı koyan sadece Churchill’dir. Çünkü İngiliz derin devletinin garantisini almıştır; ABD ile anlaşma planının sonuç vereceğini bilmektedir.

Dönemin ABD Başkanı Roosevelt, aslında savaşa girme ve İngilizlere yardımcı olma konusunda zaten istekliydi. Ama Amerikalıların %80’i savaşa katılmayı istemiyordu. Dahası, ABD genelinde İngiliz aleyhtarlığı yoğundu.

Churchill’in görevi, ABD’yi İngiltere yanında savaşa girmeye ikna etmekti. Bu ise, çeşitli propaganda yöntemleri ve elbette İngiliz derin devletinin bilindik yöntemi olan ajanlar vasıtasıyla yapılacaktı. Bunu sağlamak için Churchill, Amerika’da, “İngiltere Güvenlik Koordinasyon Ofisi”ni kurdu.10 İngiltere Güvenlik Koordinasyon Ofisi, Roosevelt’in ve dönemin FBI başkanı J. Edgar Hoover’ın bilgisi dahilinde Manhattan’daki Rockefeller binasında kuruldu. Fakat Amerika’da hiç kimse, bu ofisin gerçek hedefini bilmiyordu.

Aslında başlarda tarafsız olan ABD, İngiliz derin devletinin kurmuş olduğu söz konusu istihbarat ve propaganda biriminin yoğun provokasyonlarına maruz kalmış ve Almanya’nın ABD’yi işgal edeceği söylentileri geniş bir alana yayılmıştı. Amerika’nın bu savaşa dahil olmaması gerektiğini düşünenlere Nazi yanlısı yakıştırması yapılıyor ve bu kişi ve kurumlar, aleyhte ve küçük düşürücü yayınlarla sindirilmeye çalışıyordu. Amerikan basınında İngiltere yanlısı yayınlar çoğalmıştı. Amaç, İngiltere’ye şüphe ile bakan Amerikan halkının telkin yoluyla bakış açısını değiştirebilmekti.

IngiltereABD2 300x199 ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ
Churchill, ABD’yi II. Dünya Savaşı’na dahil etmek için Roosevelt’le görüşmeler yapmıştır. (Altta) ABD Başkanı Roosevelt, ABD halkını savaşa ikna etmek için düzenlenmiş sahte harita üzerinde değerlendirmeler yaparken.

1941 Ekim ayında güya bir Alman istihbaratçının çantasında bir harita ele geçirildi. Haritaya göre Hitler, yakında Amerika’nın güney sınırına gelebilirdi. 27 Ekim 1941 tarihinde Roosevelt şu açıklamayı yaptı: “Bu harita Nazi planını ortaya koyuyor, yalnızca güney Amerika değil aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri’ni de hedef alıyorlar.” Roosevelt, Hitler Hükümeti’ne ait bir başka belge daha ele geçtiğini söylemiş, bu belgede de, eğer Hitler kazanırsa, Nazi güçlerinin tüm dinleri ortadan kaldıracağına dair planın yer aldığını iddia etmişti. Buna göre tüm kiliselere el konacak, tüm dini semboller ortadan kaldırılacak, din adamları ise toplama kamplarında cezalandırılacaklardı. Söz konusu kiliselerin yerine Nazi kiliseleri kurulacaktı. Kiliselere İncil’in yerine Hitler’in Kavgam kitabı konulacak, dini sembollerin yerini ise gamalı haç alacaktı.11

İngiliz derin devleti, Amerikan halkına, çok hassas bir noktadan yaklaşmıştı: Din. Bu mafyavari sistem, Amerikan halkının dindar olduğunu ve onları, ancak ve ancak dinlerine bir zarar geleceğini düşündükleri zaman kendi tarafına çekebileceğini gayet iyi biliyordu. Bu hassas nokta kullanılmış, iyi niyetli Amerikan halkı, Alman Hükümeti’nin kiliselerine ve dini inançlarına saldıracağından ciddi şekilde endişe duymaya başlamıştı. Ne de olsa bunu, kendi devlet başkanları söylüyordu.

Alman hükümeti, Roosevelt’in bu konuşmalarını keskin bir dille hemen reddetti. Adı geçen sözde gizli dokümanların, “en acemi ve en yüzsüz olanından sahtekarlık” olduğunu belirtti. Resmi açıklama şöyle devam ediyordu: “Güney Amerika’nın Almanya tarafından işgal edilmesi ve dünyadaki kiliselerin ortadan kaldırılıp yerine Nasyonal Sosyalist kilisesinin getirilmesi öylesine saçma ve absürttür ki, bu iddialara Alman Hükümeti tarafından cevap verilmesi bile anlamsızdır.” Dönemin propaganda Bakanı Joseph Goebbels ise gönderdiği yazılı açıklamada: “Amerikan Başkanı’nın absürt suçlamalarının, Amerikan kamuoyunu tahrik etmek için tasarlanmış büyük bir sahtekarlık” olduğunu belirtiyordu.12

IngiltereABD2 2 273x300 ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ
İngiliz derin devletinin etkisi ile hazırlanan propaganda posterleri, tümüyle ABD’yi İngiltere’nin yanında savaşa dahil etme amaçlıydı.

(Sağda) “İngiltere’ye Yardım Et, Amerika’yı Koru” (Altta) “Almanya’da biri seninle aynı işi yapıyor. Yen Onu!”

Bir gün sonraki basın toplantısında, bir gazeteci Başkan’dan söz konusu gizli haritanın bir kopyasını istedi. Roosevelt bu talebi geri çevirdi; fakat böyle bir haritanın var olduğu ve bunun “oldukça güvenilir bir kaynaktan geldiği” konusunda ısrarcıydı.13

Harita ve söz konusu “güvenilir kaynak” ile ilgili gerçekler, Amerikan alkının korkunç savaşa sürüklenmesinden ve milyonlarca insanın anlamsız bir savaş ile yaşamını yitirmesinden çok sonra anlaşılacaktı. Böyle bir harita vardı; fakat bu harita, İngiliz istihbaratının Kanada’daki gizli “Station M” teknik servisinde üretilmiş sahte bir haritaydı. Kuzey Amerika’daki İngiliz istihbarat operasyonları şefi William Stephenson (kod ismi “Intrepid”), bunu Amerikan İstihbarat Şefi William Donovan’a ulaştırmıştı. Onun da son durağı Başkan Roosevelt’in ofisi olmuştu. 1984 yılında yayınlanan bir biyografide, savaş döneminde İngiliz ajanı olan Ivar Bryce, “gizli harita” entrikasını planlayan kişi olarak itibar talebinde bulunmuştur. Roosevelt tarafından tanıtılan ve tüm dinlerin Hitler tarafından ortadan kaldırılacağını iddia eden diğer dokümanın da aynı şekilde sahte olduğu ortaya çıkmıştır.14

ABD Deniz Kuvvetleri Amirali J. O. Richardson, Roosevelt ile savaşın gidişatına dair yaptığı bir görüşmeyi şöyle değerlendiriyordu:

Desperate Deception 198x300 ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ
Yazar Thomas E. Mahl’ın, İngiliz derin devletinin ABD’ye yönelik oyunlarını anlattığı Desperate Deception (Çaresiz Aldatmaca) isimli kitabı

Başkan görünürde ne derse desin, kendisi tekrar seçilene kadar İngiltere dayanabilirse, ABD’yi savaşa sokmaya kesin kararlı olduğu izlenimini edindim.15

Hollywood da propaganda için kullanılan merkezlerden biri olmuştu. Yazar Thomas E. Mahl, Desperate Deception (Çaresiz Aldatmaca) isimli kitabında bu durumu şu şekilde açıklamıştır:

(Amerikan film prodüktörlerinden Walter) Wanger çok yönlü biriydi, Versay’da ateşeydi, aynı zamanda Paramount Stüdyoları’nda sinema yönetmeniydi. Filmlerin halkı eğitmek için önemli bir araç olduğunu düşünüyordu. O kadar güvenilirdi ki, Lord Lothian tarafından İngiliz ajan John Wheeler-Bennett kendisiyle İngiliz taraftarı filmlerin yapılması konusunda görüşmek için Hollywood’a gönderilmişti. 1940 yazında Wagner, açıkça Nazi karşıtı olan iki film yaptı. İngiliz yönetmen Alfred Hitchcock ile birlikte Foreign Correspondent (Yabancı Muhabir) isimli filmi yaptılar. Bu film Hitler’in Dr. Goebbels’i tarafından ‘propagandanın başyapıtı’ olarak adlandırıldı.

Yani BSC’nin (British Security Coordination – İngiltere Güvenlik Koordinasyonu) Amerika’da siyaset, haber ve eğlencenin tam merkezinde bulunan kullanılabilir, istekli ve güçlü ajanları, yardımcı ajanları ve işbirlikçileri vardı.16

SavasPropaganda1 ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ
II. Dünya Savaşı öncesinde İngiliz derin devletinin ABD’nin savaşa dahil olmasını sağlamak için hazırlattığı propaganda posterleri  (Solda) “Birleşmiş Milletler Özgürlük için Savaşıyor”          (Sağda) “İngiltere’ye yardım et, işi bitir!”  (Sağda ) “İngiltere ve Amerika bugün, 1942’de olduğundan iki milyon ton daha fazla nakliyat yapıyor.”  (Solda) “Birlikte Güçlüyüz, Birlikte Kazanacağız”

Yapılan anketlerle Amerikan halkının gitgide savaş yanlısı olduğuna dair izlenim yaratılmaya çalışılıyordu. Oysa özellikle 1939 ve 1942 yılları arasında Amerika’da yapılan kamuoyu anketlerinin tümü İngiliz istihbaratının, dostlarının, çalışanlarının ve ajanlarının kontrolünde gerçekleştirilmiş sahte anketlerdi.17

Mahl, bu konuyla ilgili olarak da şu bilgilere ulaşmıştır:

Halk bilmiyordu ama Gallup, Hadley Cantril, Market Analysts Inc., ve Roper şirketleri tarafından yapılan anketlerin tamamı Amerika’nın savaşa girmesini isteyen çevreler tarafından ve İngiliz istihbarat ajanlarının etkisi altında yapıldı. Ayrıca bu anketler üzerinde kapsamlı bir denetim yapılmasını ya da bunların diğer anketlerle karşılaştırılmasını da istemiyorlardı.

Gizli “BSC Hesapları”, … Gallup anketleri ile alakalı üç noktayı şöyle belirtiyor: İngiliz istihbaratı Gallup kuruluşunun içine sızdı, Roosevelt yönetiminin de Gallup içinde Hadley Cantril isminde bir adamı vardı ve Gallup İngiltere aleyhinde olabilecek anketlerin yayınlanmasından alıkonuldu.18

Ağustos 1945’te İngiliz Dışişleri Bakanlığı’ndan J. G. Donnelly, İngiliz istihbaratının Amerikan kamuoyu üzerindeki etkisini şöyle özetledi: “Amerikalılar haberleri bile olmadan, dünyayı büyük ölçüde İngiliz penceresinden görmek zorunda bırakıldılar.19

İngiliz ajanları, Beyaz Saray’a, hatta Başkan’ın kendisine bile çok yakındılar. İngiliz ajanı David K. Niles, İngiliz Güvenlik Koordinasyon Ofisi’nin ve BSC Fight for Freedom (BSC Özgürlük Savaşı) cephesinin Beyaz Saray kontağıydı. Senarist Robert Emmet Sherwood ise BSC’nin başındaki William Stephenson ile çok yakın çalıştı. Hatta Başkan Roosevelt’in konuşma metinlerini, konuşma yapılmadan önce Stephenson’a gösteriyordu.20

İngiliz derin devletinin propagandaları ve sahte haberleri, ABD genelinde beklenen etkiyi yaratmıştı. Kamuoyu büyük ölçüde kazanılmıştı. Öyle ki Churchill, müttefik kuvvetlerin ortak komutanlığının Londra’da değil Washington’da olmasını ve kararların Washington’da alınmasını teklif etmiş ve böylelikle ABD’nin savaşa daha yakın olmasını istemişti. Ama ABD’nin aktif olarak savaşa girmesi için daha sarsıcı bir uyarıcı gerekiyordu. Bu uyarıcı, Pearl Harbor saldırısı olacaktı.

AlmanyaABD3 1 266x300 ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ
ABD, söz konusu propagandanın etkisiyle savaşta İngiltere ve Fransa’nın yanında yer aldı. (Sağda) Fransızca bir propaganda posteri: “Birleşmiş Milletler’in Zaferi Artık Kesin”

ABD, söz konusu propagandanın etkisiyle ve savaşın şiddetini artırmasıyla İngiltere ve Fransa’nın yanında yer aldığını ve askeri anlamda bu ülkelere her türlü yardımı yapacağını belirterek tarafını belli etmiştir. Daha önce tarafsızlık anlaşması yaptığı Japonya’dan gelen 7 Aralık 1941 tarihli Pearl Harbor saldırısı ise bütün dengeleri değiştirmiştir. Bu “beklenmedik” saldırı, gerçekte yalnızca Amerikan halkı için “beklenmedik”tir. Bunun bir İngiliz derin devleti planı olduğu ve ABD Başkanı Theodore Roosevelt’in saldırıdan bir ay önce haberi olduğu, eski istihbaratçı Dr. John Coleman tarafından belgelenmiştir.  Dr. Coleman uzun zamandır savaşa İngiltere’nin yanında girmek isteyen Roosevelt’in Pearl Harbor saldırısına izin verdiğini ve bunu savaşa girmede önemli bir koz olarak kullandığını belirtmiştir. Dr. Coleman, İngiliz Doğu Hindistan Şirketi ve 300’ler Komitesi’ne bağlı olan Pasifik İlişkileri Enstitüsü’nün, 7 Aralık 1941 yılında Japonlarca gerçekleştirilen Pearl Harbor saldırısını finanse ettiğini belirtmektedir.21

arizona ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ
Arizona Zırhlısı, Pearl Harbor saldırısı sırasında 1400 mürettebatı ile ikiye ayrılarak batan Amerikan Donanması’na ait bir gemidir. Gemide 1177 asker yaşamını yitirmiştir. Geminin enkazı savaştan sonra anıt mezar ilan edilmiştir ve halen sergilenmektedir.

Pearl Harbor saldırısının daha ürkütücü detayları da vardır. Araştırmacı yazar James Perloff, Pearl Harbor ile ilgili az bilinen ürkütücü bir gerçeği şu şekilde açıklamıştır:

25 Kasım’da Japon uçakları Hawaii’ye doğru yola çıktıktan bir saat sonra ABD donanması bir emir yayınlayarak ABD ve müttefik gemilerinin Kuzey Pasifik’ten geçişini yasakladı. Tüm okyanus ticari gemi trafiği de Güney Pasifik’e aktarıldı. Bu emir, ABD’nin batı sahillerine demirlemiş olan Rus gemilerine bile uygulandı. Amaç netti. Eğer bir ticari gemi yanlışlıkla Japon gücüne rastlarsa, Pearl Harbor’a haber verebilirdi. 1941 yılında Donanma Savaş Planları yetkilisi Amerikalı Richmond K. Turner’in açıkça söylediği gibi: “Savaşın yakın olduğunu düşündüğümüzde trafiği başka yönlere aktarmaya hazırdık. Trafiği Torres Boğazı’na gönderdik, böylece Japon görev gücünün önünde bir trafik olmayacaktı.”22

Alınan bu önlem ile, Pearl Harbor’daki askeri üsse doğru giden gemi trafiği kasıtlı olarak durdurulmuş ve Japon saldırısını önceden görüp haber verecek tüm unsurlar elenmişti. Böylece Pearl Harbor üssündeki askerler bu saldırı ile apansız karşılaşacak ve zayiatın büyük olması sağlanacaktı. İngiliz derin devletine göre küçük bir eylem, halk nezdinde ABD’nin savaşa girmesini o kadar kolay sağlamayabilirdi.

Pearl Harbour ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ
2.403 Amerikan askeri ve 68 sivilin hayatını kaybettiği Pearl Harbor saldırısının, ABD’yi savaşa sokmak için İngiliz derin devleti tarafından planlandığı ve Roosevelt’in bilgisi dahilinde olduğu artık belgelenmiş durumdadır.

Amerikalı yazar ve tarihçi John Willard Toland, Roosevelt’in ABD ordusundaki en üst düzey subaylarının bazılarının Pearl Harbor’dan bir gece önce aniden ortadan kaybolduğunu ve kendilerine ulaşılamadığını yazmıştır. Bu kişiler daha sonra verdikleri ifadede, defalarca, “nerede olduklarını hatırlamadıklarını” söylemişlerdir.23 Toland’ın belgelerine göre saldırıdan iki hafta sonra Donanma, tüm belgeleri “çok gizli” sınıfına sokmuş ve Donanmanın iletişimden sorumlu müdürü de tüm kumandanlara saldırılarla ilgili notları ve belgeleri imha etme emrini vermiştir. Radyo operatörleri ve şifre çözücüler ise çeşitli tehditler altında susturulmuşlardır.24

1 1 ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ

İngiliz derin devleti için, harcanan canların, akan kanın, yaşanan trajedilerin önemi yoktur. Hedefe ulaşmak için kendi vatandaşını da, müttefikini de katletmekten çekinmeyen söz konusu acımasız yapı, dünyadaki tüm kanlı eylemlerini bu deccali bakış açısıyla organize etmiştir.

 

Planlanmış Bir Sivil Katliamı: Dresden Bombardımanı

ABD’nin, Müttefik Kuvvetlerle birlikte savaşa katılması, kuşkusuz savaşın seyrini değiştirmiştir. II. Dünya Savaşı, çok daha kanlı bir hal almış, hatta İngiliz derin devletinin yönlendirmesiyle ABD Kuvvetleri, şehir merkezlerini yani sivilleri hedef almaya başlamıştır. 1945 yılının Şubat ayında iki İngiliz ve bir Amerikan filosunun yangın bombalarıyla Almanya’nın Dresden şehir merkezine yaptığı büyük hava taarruzu sonucunda 135 bin sivil hayatını kaybetmiştir (Bu rakamın, 250 bini aştığına dair bilgiler de vardır. Cesetlerin bir kısmı tamamen yok olduğu için kesin ölü sayısı belirlenememiştir. Ayrıca o sırada şehirde yüzbinlerce mülteci bulunmaktadır. Bu durum, bu tahminlerin doğruluk olasılığını artırmaktadır).25 Kullanılan fosfor bombası nedeniyle Dresden şehri, günler boyunca yanmıştır. 28.410 binadan 24.866 tanesi yok olmuştur. Erimiş caddeler kaçmaya çalışanları yakmış, arabalar yangınlardan dolayı kor haline gelmiştir.

Dresden Bombardımanı, İngiliz derin devletinin sivilleri özellikle hedef alan vahşi ve insanlık dışı bir bombardımanıdır. Müttefik Hava Kuvvetleri Komutanı İngiliz Charles Portal, sivillere yönelik yapılacak bir bombardıman neticesinde, 18 ay içinde 900 bin kişinin öleceğini, 1 milyondan fazlasının ciddi şekilde zarar göreceğini, 6 milyon evin yok olacağını ve 25 milyon evin yaşanmaz hale geleceğini hesaplamış; bunun da bir insanlık krizi oluşturacağını ve dolayısıyla savaşın bitişini hızlandıracağını düşünmüştür. Sivilleri hedef almanın savaş hukukuna, Cenevre Sözleşmeleri’ne ve daha da önemlisi vicdana aykırı olması ise İngiliz derin devletini her zaman olduğu gibi ilgilendirmemiştir.

Sivillerin özellikle hedef alınması, hem savaş sırasında hem de sonrasında İngiliz derin devletinin karşısına önemli bir sorun olarak çıkacağından, bombardımanın altında askeri bölge olduğu yalanı hızla yaygınlaştırılmıştır. Oysa Dresden şehrinde askeri bir garnizon mevcut değildir ve endüstri tesisleri ise bombardımanın ana hedefi olan şehir merkezinde değil, şehrin dışındadır.26 Kasım 1941’de, İngiltere’nin Bombardıman Komutanlığı Başkomutanı, sözde askeri hedef olarak gösterilen bölgelerde aslında bir yıl boyunca kasıtlı olarak sivilleri bombaladıklarını şöyle itiraf etmiştir:

Bunları anlatıyorum çünkü uzun bir süredir (İngiliz) Hükümeti, … tüm dünyanın, bizim hala biraz da olsa vicdanımızın olduğunu düşünmesini istedi. Ayrıca sadece, insanların “askeri hedef” olarak nitelendirilmekten hoşlandığı yerlere saldırdığımıza inanmasını yeğledi. Sizi temin ederim ki, beyefendiler, biz vicdana hiç tahammül etmeyiz.27

“Biz vicdana hiç tahammül edemeyiz”… İşte bu beş kelimelik itiraf, Dresden’de masum sivillere ölüm yağdıran İngiliz derin devletinin deccali iç sesini çok iyi özetlemektedir.

Deresden2 ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ
Almanya’nın Dresden şehri, bombalama sonrası tanınmayacak hale gelmiştir.

Dresden katliamı, 22 Ocak 1945’te Kraliyet Hava Kuvvetleri Bombardıman Operasyonu Yöneticisi Tuğgeneral Sidney Osborne Bufton tarafından, Mareşal Sir Norman Bottomley’e gönderilen bir not ile başlamış28 ve birçok askeri kademede onaylandıktan sonra 25 Ocak’ta İngiliz İstihbaratınca da desteklenmiştir.29 Katliamın baş sorumlusu ise, Winston Churchill’dir.30 Churchill, katliam öncesinde “ülkesinin ağır bombacılarının Nazi yurduna yönelik gerçek anlamda yıkıcı, imha edici saldırılar gerçekleştirmelerini” istemiş ve hatta bunları “terör bombardımanı” olarak tanımlamıştır.31

Churchill’in “Nazi yurdu” olarak tanımladığı yer, içinde milyonlarca masum çocuk, kadın ve erkeğin yaşadığı Alman şehirleridir. Churchill’in bu şehirlerde hedefi daima siviller olmuştur. Hatta II. Dünya Savaşı sırasında sivilleri ilk bombalayan Churchill’dir. Derin devletin bu derin ismi, savaşın henüz başlarında, Başbakanlığa getirilmesinin hemen ertesi günü, Mönchengladbach’ı bombaların hedefi yapmış ve binlerce sivil yaşamını yitirmiştir.32

İngiliz Hava Kuvvetleri Mareşali Charles Portal, Churchill’e, “devasa bir yıkımın, ancak tüm saldırının tek bir büyük şehre yöneltilmesi halinde mümkün olacağını, eğer bu şehir o ana kadar nispeten zarar görmemiş bir şehirse, etkinin daha büyük olacağını” söylemiştir.33 “İmha edici bir terör bombardımanı” isteyen Churchill ve avanesi, buradan yola çıkarak bombardıman sırasında çifte vuruş olmasına karar vermişlerdir. Önce birinci dalga bombardıman yapılacak, bu ilk vuruştan 3 saat sonra, yerleşim yerlerine kurtarma ekipleri varır varmaz, bombardımanların ikinci dalgası başlayacaktır.34 Bu taktik, operasyonun amacının mümkün olduğunca çok sivili katletmek olduğunun açık delillerinden biridir. Yalnız taktik değil, mühimmat da sivil katliamı için özel olarak seçilmiştir. Bombardımanda yüksek infilak etkisine sahip bombalara öncelik verilmiş, ardından yangın bombaları kullanılmıştır.

800 kadar uçağın katıldığı bombardımanın ilk gününde 1.400 tondan fazla infilaklı bomba şehre düşmüştür. Aynı gün şehre düşen yangın bombası miktarı ise 1.100 tondan fazladır.35 Dresden’e atılan yangın bombalarının miktarının 650 bin civarında olduğu belirtilmektedir. Bu rakam, şehirdeki her bir vatandaş için bir bomba atılması anlamına gelmektedir.36

Su şebekelerinin de zarar görmesi, yangınların söndürülmesini adeta imkansız hale getirmiştir. Böylelikle şehrin tamamı devasa bir alev fırtınası ile kaplanmış ve Dresden yanıp kavrulmuştur. Bombardıman başladıktan kısa bir süre sonra şehirdeki insanlar için kaçacak hiç bir yer kalmamış, alev rüzgarları insanları kaçtıkları her yerde takip etmiştir. Yangın bombalarının etkisiyle sıcaklık 1.500 dereceye çıkmış, binalarda bulunanlar ya yanarak ya da dumandan zehirlenerek yaşamını yitirmiştir. Dışarıda bulunanların bedenleri kısa sürede kavrularak kömüre dönüşmüş, hatta yok olmuştur.

Deresden3 ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ
Saldırı sonrasında tarihi Dresden şehrinin enkaz haline gelmiş hali

Arnhem’de Almanlara esir düştükten sonra Dresden’e götürülen İngiliz paraşütçülerden Victor Gregg, bombardımanda şahit olduğu korkunç manzaraları BBC’ye anlatmıştır. Gregg bombardımandan 7 saat sonra Altstadt’taki bin kişilik bir sığınağa ulaşabildiğini söylemiştir. Gregg ve beraberindekiler sığınağa ulaştıklarında, burada hayatta kalan tek bir kimseyi dahi bulamamışlardır. Hatta bildikleri anlamda cesetler dahi yoktur. Cesetler sığınakta erimiştir. Üç yaşının altındaki çocuklar ise adeta buharlaşmışlardır.37

Gazeteci Alexander McKee, Amerikan Hava Kuvvetleri’nin raporunda bahsedilen Dresden’deki hedef listesine dikkat çekmiştir. Raporda hedef olarak listelenen askeri kışlalar şehir dışındadır ve saldırılar sırasında hedef alınmamıştır. Raporda yine askeri hedef olarak bahsedilen “baraka kampları”nın ise gerçekte hiçbir askeri niteliği yoktur. Bu barakalarda askerler değil, doğudaki SSCB Ordusu’ndan kaçan mülteci Almanlar yaşamaktadır.38

Deresden5 ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ
Bombardıman sırasında Dresden şehrine 1.400 tondan fazla infilaklı bomba, 1.100 tondan fazla yangın bombası atılmıştır. Bombaların etkisiyle binalarda sıcaklık 1.500 dereceye çıkmıştır.

McKee, Dresden Bombardımanı ile ilgili kanaatini ise şöyle açıklamaktadır:

Bombardıman komutanları gerçekte askeri ya da ekonomik hedeflerle ilgilenmiyorlardı, çünkü Dresden hakkında çok az şey biliyorlardı; İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri şehrin gerçek haritasına bile sahip değildi. İlgilendikleri, yakabilecekleri büyük bir yerleşim alanıydı ve Dresden de bu ölçülere tam uyuyordu.39

Bu sivil katliamlarını “terör bombardımanı” olarak niteleyen ABD’li tarihçi yazar Patrick J. Buchanan “Terör bombalamalarını Churchill başlattı, Amerika mükemmelleştirdi” ifadesini kullanmakta ve sözlerine şöyle devam etmektedir, “Churchill, Batı insanının barbarlığa dönmesine öncülük etmiştir“.40

Şüphesiz ki Churchill demek “İngiliz derin devleti” demektir ve bu çok yerinde tespitler, Dresden katliamını gerçekleştiren deccali ruhun vahşiliğini somut biçimde ortaya koymaktadır.

İngiliz derin devletinin hain bir planı olan Dresden katliamı, Hiroşima ve Nagazaki’dekine benzer şekilde şehri bir anda alev topuna çevirmiş ve hatta atılan iki atom bombasından daha fazla can almıştır. Fakat başrolde doğrudan Churchill olduğu için daha az gündeme getirilmektedir.

Deresden4 ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ

 

İngiliz Derin Devletinin Hiroşima ve Nagazaki’deki Kanlı Ayini

KobeBom ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ
Kobe’ye bombalar atılırken

1. Dünya Savaşı’nın sonlarına yaklaşırken ABD’nin savaşa dahil olmasıyla şartlar değişmiş ve önce İtalya, ardından Almanya teslim olmuştur. Uzakdoğu’da devam eden savaş ise, yüzbinlerce sivilin katledildiği Tokyo bombardımanları, Nagoya, Yokohoma, Osaka ve Kobe Bombardımanları ve ardından gelen iki atom bombasıyla son bulmuştur. Saniyeler içinde Hiroşima’da 140 bin, Nagazaki’de ise 70 bin sivil hayatını kaybetmiştir. Radyasyondan etkilenip yaşamını yitiren veya sakat kalanların sayısı ise bundan çok daha fazladır.

Uzakdoğu’da yaşanan bu kapsamlı vahşet, görünürde ABD’nin elinden çıksa da, arka planda İngiliz derin devleti vardır. Yüzbinlerce kişinin yaşamını yitirdiği Tokyo Bombardımanı, İngiliz derin devleti tarafından planlanmış ve derin devletin ABD’deki kurmayları tarafından hayata geçirilmiştir.

Dünya siyasetini dizayn eden bu mekanizma bugün de aynı şekilde çalışmaktadır. Londra merkezli planlar ABD’lilere uygulatılmakta, bunun neticesinde dünyanın dört bir yanında vahşi katliamlar yaşanmaktadır. Yani hiçbir şey değişmemiştir.

Derin devletin sadık elemanlarından Amerikalı general Curtis LeMay, Tokyo Bombardımanındaki ürkütücü sonuçla, şu korkunç sözleri kullanarak kendince övünmektedir:

KobeBom 1 ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ
(Üstte ve ortada) Tokyo Bombardımanı

(Altta) Kobe Bombardımanı sonrası ayakta kalan bir cami

9-10 Mart gecesinde, biz Tokyo’da, aslında Hiroşima ve Nagazaki toplamında buharlaşarak yok olanlardan daha çok insanı yaktık, kaynattık ve pişirdik.41

İngiliz Yüzbaşı Liddell Hart, 1938 yılında İngiltere’de basılan Propaganda in the Next War (Gelecek Savaştaki Propaganda) adlı kitabında, Amerika’nın Avrupa’daki savaşa, Amerikan halkının çoğunluğunun istememesine rağmen kasıtlı olarak çekildiğini belirtmiştir. Yazar George Armstrong, Rothschild Money Trust (Rothschild Para İmparatorluğu) isimli kitabında Propaganda in the Next War ile ilgili olarak şöyle demektedir:

Belli ki bu kitap, İngiliz Hükümetinin yarı resmi kitaplarından biriydi. Kitabın kopyalarının yok edilmesi ise muhtemelen Savaş Bakanı Hoar-Balisha’nın emriyleydi.42

Görülebildiği gibi ABD’nin savaşa kasıtlı olarak çekilmesi ve İngiliz derin devletinin kirli oyunlarıyla atom bombaları vahşetinin yaşanması ile ilgili gerçekler hızla ortadan kaldırılmıştır. İngiliz derin devletinin güdümündeki çeşitli üst düzey bürokratlar ve siyasetçiler, bu belgelerin o dönemde yaygınlaşmaması için geniş çaplı bir sansür uygulaması başlatmışlardır.

Savaş neredeyse bitmiş olmasına rağmen ardı arkasına gelen bombardımanlar ve atılan iki atom bombası, şu anda da pek çok kesim tarafından sorgulanmaktadır. Ele geçen belgeler, İngiliz ve Amerikan istihbaratının, Truman’ın Hiroşima’ya atom bombası atmasından aylar önce, Japonların teslim olma yolları aradığına dair deliller ortaya koymuştur. Bu durumun, Başkan Truman’ın tam bilgisi dahilinde olduğu da söz konusu deliller arasındadır.

ABDpropaganda ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ
II. Dünya Savaşı’nda ABD’nin Japonya’ya saldırmada kararlı olduğunu gösteren propaganda afişi: “Sonraki Sensin! İşi Bitireceğiz!”

 

1980’lerde ortaya çıkarılan istihbarat verileri, II. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Uzakdoğu’ya geniş çaplı bir ABD müdahalesinin gereksiz olduğunu kanıtlamaktadır. Bilgilere göre Japonya, Nisan 1945 gibi erken bir tarihten itibaren Moskova Büyükelçisi kanalıyla barış müzakereleri için çabalamaktadır. Japon Başbakanı Kantaro Suzuki 9 Ağustos 1945’te yaptığı bir konuşmayla Sovyetler Birliği’nin savaşa girmesinin kendilerini tamamen çaresiz bir konuma ittiğini ve savaşın sürmesinin anlamsız olduğunu söylemiştir. Truman bu gelişmeleri bilmektedir, zira ABD, Japon kodunu yıllar önce kırmış ve bu yöndeki tüm yazışmaları yakından takip etmiştir. 13 Temmuz 1945 tarihinde Japonya Dışişleri Bakanı Shigenori Tōgō, “Koşulsuz teslim olma (bütün egemenlikten feragat etme, özellikle İmparator’un tahttan indirilmesi) barışın önündeki tek engeldir” demişti.43

Yapılacak şey, İmparator’un başta kalmasına olanak verip, diplomasi yoluyla savaşı tamamen bitirmekti. Yüzbinlerce sivilin katledilmesi gerekmeyecekti. Bu makul taviz, mantıksız bir şekilde, Roosevelt ve Churchill arasında 1943’te yapılan Casablanca Konferansı’nda ve daha sonra da Truman, Churchill ve Stalin arasındaki Potsdam Konferansı’nda reddedildi. Bu aşamada bile, Japonlar hala, müzakereler yoluyla bir barış aramaya devam ediyorlardı.

Kısacası savaşın, zaten bomba atılmasa da bitmiş olduğu o tarihlerde ABD ve İngiltere tarafından da kabul edilmiştir. Churchill, Avam Kamarası’nda yaptığı bir konuşmada savaşı bitirenin atom bombası olduğunu öne sürdüğünde, İngiliz Amiral Henry George Thursfield, The Times‘a mektup yollayarak savaşların yalnızca yıkımla bitirilemeyeceğini söylemiş ve Churchill’i yalanlamıştır.44

Amerikan Savaş Bakanı Henry L. Stimson konuyla ilgili şunları söylemiştir:

Esas soru, bomba kullanılmadan teslim olmanın sağlanıp sağlanamayacağı değil; farklı bir diplomatik ve askeri yolun daha erken tarihte teslim olmayı sağlamasının mümkün olup olmadığıydı. 1945 baharında Japon Kabinesi’nin büyük bir kısmı, nihai olarak üzerinde anlaşılan koşulları gerçekten kabul etmeye hazırdı.45

Açıkça görüldüğü gibi ABD’nin Savaş Bakanı Stimson bile, ABD’nin savaşı gereksiz yere uzattığını düşünüyordu.

Atom bombalarının atılması ve Japonya’nın teslim olmasının ardından ABD Başkanı MacArthur, Japon İmparatoru’nun, Japonya’nın ruhani lideri olarak kalmasına izin verdi. Oysa bu koşul, atom bombalarına zemin hazırlayan, daha önce ABD ve İngiltere tarafından kabul edilmeyen tek koşuldu. Açıkça görülebildiği gibi barışa engel olan sebep, İmparatorun başta kalma şartı değildi. İngiliz derin devleti ve -bilerek veya bilmeyerek- onun himayesinde bulunan ABD Başkanı, ibret verici kanlı bir son için bahane arıyorlardı.

Başkan Truman’ın Baş Askeri Yardımcısı Amiral William Leahy ise, I Was There (Oradaydım) başlıklı hatıralarında şunları söylüyordu:

Benim kanaatimce Hiroşima ve Nagazaki’de bu barbarca silahın kullanılmasının Japonya’ya karşı savaşımızda hiçbir maddi desteği yoktu. Japonlar zaten yenilmişti ve etkili deniz ablukası ve konvansiyonel silahlarla yapılan başarılı bombalamalar nedeniyle teslim olmaya hazırlardı. Kişisel fikrime göre, biz bu silahı ilk kullananlar olarak, Karanlık Çağların barbarlarında olan etik standardı benimsedik.46

Hiroshima2 ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ
Nagazaki ve Hiroşima

General Dwight D. Eisenhower ise, 1963 yılında Newsweek‘e verdiği bir röportajda şunları söylemişti:

Onları o korkunç şeyle vurmak gerekli değildi… müzakereler için çaba bile göstermeden atom bombası kullanmak, sivilleri öldürmek ve terörize etmek, çifte suçtu.47

Görülebildiği gibi II. Dünya Savaşı sırasında atom bombaları, tam olarak Japonya’nın teslim olmaya karar verdiği ve müzakere yolları aradığı bir dönemde atılmıştır. İngiliz derin devleti, söz konusu müzakere çabasını gayet iyi bilmektedir; buna rağmen atom bombalarının atılmasını organize etmiştir. Çünkü onun hain planında Japonya ile anlaşma yoktur; Japonya’da –özellikle sivil halkın– yıkılıp yok edilmesi ve dengelerin İngiliz derin devleti lehine değişmesi vardır. İşte deccali sistem, milyonlarca masum insanın canını saniyeler içinde alabilecek kadar zalim ve hain bir sistemdir.

 

Saniyeler İçinde Gelen Felaket

Japonya, Uzakdoğu’da ticaret yollarına hakim fakat sıradan bir ülke konumundayken, İngiliz-Japon ittifakı istikrarlı bir şekilde devam etmişti. I. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında İngiltere Başbakanı Lloyd George ve Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Japonya ile anlaşmanın yenilenmesini istemişlerdi. Çünkü Japonya, gücünü artırmaktaydı ve Japonya ile bir anlaşmazlık durumunda Avrupa kendini koruyamayacaktı. Bu ise, en fazla, İngiltere’nin Uzakdoğu’daki sömürgelerini etkileyecekti.

1. Dünya Savaşı’na doğru yol alırken Churchill’in isteği ise, İngiliz-Japon anlaşması yerine İngiliz-ABD anlaşmasıdır. Bu anlaşma dahilinde ABD’den, İngiltere’nin Pasifik ve Asya’daki sömürgelerini koruması için garanti istenecektir.

Amerika, İngiltere’yi koruma yönünde bir garanti vermemiştir ama 1922’de İngiltere, Fransa ve Japonya ile Washington Antlaşması’nı imzalamıştır. Bu antlaşma, I. Dünya Savaşı sonrasında gitgide hızlanan silahlanma yarışını kısıtlamak amacıyla yapılmıştır ve imza sahibi ülkelerin donanmalarını belli bir ölçünün üzerinde büyütmesini engellemektedir. Ancak II. Dünya Savaşı’na doğru giderken bu antlaşmayı bozan taraf Japonya, bundan şiddetli tedirgin olan ise İngiliz derin devleti olmuştur. Japonya, kendi donanmasını genişletmiş, İngiltere ise arkasında ABD garantisi olmadığından, Uzakdoğu’da Çin, Japonya ve Rusya karşısında yalnız kalmıştır.

1. Dünya Savaşı’na gelindiğinde, İngiltere’nin 4 uçak gemisine karşılık Japonya’nın 10 uçak gemisi, İngiltere’nin 159 uçağına karşı Japonya’nın 400 uçağı vardır. Savaşa Japonya’nın dahil olması İngiliz derin devleti için büyük bir risk olacaktır. Ancak beklenen olmuş, Japonya savaşa dahil olmuştur. İngiliz derin devleti, İngiltere’nin askeri açıdan Japonya’yı yenemeyeceğini çok iyi bilmektedir. Dahası, Japonya o dönemde, Çin’in elinde bulunan İngiliz sömürgesi Hong Kong’u işgal etmiştir. İngiliz derin devletinin himayesindeki isimlerden Churchill, Hong Kong’un askeri yöntemlerle geri alınamayacağını şu sözlerle ifade etmiştir:

IngilizUcakGemisi ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ
II. Dünya Savaşı’na yaklaşırken, İngiltere’nin 4 uçak gemisine karşılık Japonya’nın 10 uçak gemisi, İngiltere’nin 159 uçağına karşı Japonya’nın 400 uçağı vardır. Japoya’nın savaşa dahil olması bu yüzden İngiltere için tehdit sayılmıştır.

Bunların hepsi mahzurlu. Eğer Japonlar bize savaş açarsa, Hong Kong’u elimizde tutma veya orayı boşaltma konusunda en ufak bir imkanımız kalmaz. Orada zayiat vererek kayıpları artırmak oldukça akılsızca olur. Askeri karargahları artırmak yerine onları sembolik bir orana gelecek şekilde azaltmalıyız… Savunulamaz pozisyondaki kaynaklarımızı ziyan etmekten kaçınmalıyız. Japonya çok önceden İngiliz İmparatorluğu’na savaş açmayı düşünecektir ve Hong Kong’da iki tabur da olsa, altı tabur da olsa, Japonya’nın seçimi konusunda bir değişiklik olmayacaktır. Keşke orada daha az taburumuz olsaydı, ama herhangi bir şekilde harekete geçmek dikkat çekici ve tehlikeli olacaktır.48

Görülebildiği gibi Churchill, Japonya’ya karşı güçsüz olduklarını açıkça kabul etmektedir. Japonya’yı yenebilecek yegane güç, elinde nükleer imkanları olan ABD’dir. Entrikalarla savaşa çekilen ABD, İngiliz derin devletinin bu kirli işini halledecektir. Plan budur.

JaponUcakGemisi ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ
II. Dünya Savaşı’nda oldukça güçlü olan Japon Donanması ve uçak gemileri

ABD, ilk atom bombasını, 6 Ağustos 1945 sabahı Enola Gay isimli bir bombardıman uçağı ile Japonya’nın Hiroşima şehrine attı. 3 gün sonra, 9 Ağustos 1945 günü ise ikinci atom bombası, Bockscar isimli uçaktan Nagazaki’ye atıldı. Japon şehirleri, bu iki bomba ile silinip gitti; içindeki yüz binlerce masum insan ile birlikte.

Atom bombalarına giden süreç gibi atom bombalarının korkunç sonuçları da İngiliz derin devleti ve o dönemde derin devlet himayesinde olan ABD komutanları tarafından ısrarla gizlenmiştir. Amerikalı General Douglas MacArthur’un, bombanın atıldığı bölge ile ilgili detaylı bir sansür uygulaması getirdiği bilinmektedir. Japonya vekilliği görevini aldıktan sonra ilk yaptığı şey, Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan bombaların korkunç sonuçlarını belgeleyen bütün fotoğraf kanıtlarına el koymak ve onları yok etmek olmuştur. Neyse ki, günümüze ulaşan belli sayıda resim, o dönemde yaşanan trajediye bir nebze de olsa ışık tutmuş ve bu felaketin dünyadan gizli kalmasını önleyebilmiştir. Fakat getirilen sansür, kuşkusuz o döneme ait pek çok gerçeğin gizli kalmasına yol açmıştır.49

1995 yılında Smithsonian Enstitüsü, atom bombalarıyla ilgili tarihi belgeleri gözler önüne seren bir sergi açmak istemiştir. Ancak İngiliz derin devletinin yoğun baskıları sonucunda Smithsonian, atom bombası trajedisinin içerik bakımından önemli kısımlarının hepsini sansürlemek zorunda kalmıştır. Kuşkusuz sansürlü bölümlerin ortaya çıkması, atom bombasının verdiği tahribatı gözler önüne serecek ve bu durum, beraberinde atom bombası kararının sorgulanmasını getirecektir. İngiliz derin devleti, bu sorgulamaya 70 yıldan fazla bir zamandır izin vermemiştir. Bundan sonra da engellemek için elinden geleni yapacaktır.

Amerikalı doktor ve yazar Gary G. Kohls, bu konuyu şöyle özetlemiştir:

Elbette Smithsonian tarihçilerinin başına silah dayanmıştı, ancak arbedede şirket kontrollü ana akım medya –ve dolayısıyla kamuoyu– şu önemli tarihsel noktayı öğrenemedi: Savaş 1945 ilkbaharında, yazın atılan atom bombaları olmadan bitebilirdi; dolayısıyla binlerce Amerikan deniz piyadesi ve askeri için Okinawa kan banyosu olmayabilirdi. Aynı zamanda Amerika’nın Japonya’ya kara müdahalesi gerçekleştirmesine – bu, uluslararası savaş suçu ve insanlığa karşı suç tanımına denk gelecek şekilde savunmasız sivil nüfusa karşı atom bombalarının kullanılmasını meşrulaştıran propaganda kampanyasının temelidir – gerek olmazdı.50

Hiroshima ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ
(Solda) Hiroşima’yı hedef alan ilk atom bombasını atan Enola Gay isimli bombardıman uçağı ve pilotu

Hiroşima’ya atılan atom bombasının adı Fat Man, Nagazaki’ye atılan bombanın ise adı Little Boy (sağda) idi.

(Üstte sağda) Binlerce masumun katledilmesinden hemen önce Enola Gay önünde hatıra fotoğrafı çektiren ABD askerleri

(Altta) Hiroşima’ya bombanın atılma anı

 

Hiroshima3 1 ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ
(Sol üst ve ortada) Japonya’nın Nagazaki şehrinin bomba atılmadan önceki ve sonraki hali

(Altta) Japonya’nın Hiroşima şehrinin bomba atıldıktan sonraki hali

İngiliz derin devletinin II. Dünya Savaşı sırasındaki ve sonrasındaki politikası, tüm karanlık işleri için “ABD’yi ön plana çıkarma” şeklinde olmuştur.

İngiliz derin devleti gerçeğinin farkında olmayan bir kısım tarihçi ve yazarlar, II. Dünya Savaşı’ndan sonra güç dengelerinin değiştiği ve dünyaya hükmeden İngiltere’nin artık yerini ABD’ye bıraktığı şeklinde hatalı bir analiz yaparlar. Oysa güç dengeleri değişmemiştir. O tarihte ve sonrasında da arka plandaki derin güç daima İngiliz derin devletidir. İngiliz derin devleti, ön plana ABD’yi çıkarmak istemiş, böylelikle savaşan, zayiat veren, suçlanan tarafın, kendisi yerine ABD olmasını istemiştir.

Dikkat edileceği gibi, ABD’nin himayesi altına aldığı her yer, asıl olarak İngiliz derin devleti tarafından sömürülmektedir. İngiliz derin devleti, kendince ustaca bir stratejinin ardına gizlenmiştir. Tarihin bundan sonraki bölümünde ABD “tek suçlu” görünümüne bürünmüştür. Elbette bu konuda, İngiliz derin devletinin himayesindeki ABD Başkanları ve devlet adamları da -bilerek ya da bilmeyerek- büyük rol oynamışlardır.

Rusya, İngiliz derin devleti tarafından her zaman büyük bir tehdit olarak görülmüştür. Bunun sebebi İngiliz derin devletinin, klasik “böl, parçala, yönet” stratejisine dayalı emperyalist hedeflerinin önündeki en büyük engel olarak Rusya’yı görmesidir.

Nitekim İngiliz derin devleti, II. Dünya Savaşı’nda sözde müttefiki olan Rusya’yı her bakımdan yenilgiye uğratma arayışı içine girmiştir. Atom bombası, bu konuda da İngiliz derin devletine bir güç kazandırmıştır. İngiliz derin devleti, Rusların 8 Ağustos tarihinde Japonya’ya karşı savaş ilan edeceğini ve bunun sonucunda da galip hale geleceğini bilmektedir. Hong Kong başta olmak üzere, Japonya’dan alınacak olan savaş ganimetlerini Rusya’ya kaptırmak gibi bir niyeti yoktur. İlk atom bombasının atılışı, işte bu nedenle 6 Ağustos tarihinde gerçekleşmiştir; yani Rusların savaş ilan edecekleri tarihten iki gün önce… Böylelikle bu pay, Ruslara teslim edilmemiştir.

Winston Churchill, The Second World War (İkinci Dünya Savaşı) isimli kitabında Japonya’ya atom bombası atılacak olmasının Sovyetler Birliği’nden gizli tutulduğunu ve saldırının hızla yapılmasının sebebinin, Japon anakarasına Sovyet saldırısını engellemek olduğunu kabul etmiştir.51

Rusya’ya karşı kullanılan bu inisiyatif, sonraki yıllarda ABD-Rusya arasında başlayacak ve nükleer tehditleri içerecek Soğuk Savaş’ın da başlangıç noktasıdır aslında. İngiliz derin devleti bu yolla, ellerini hiçbir şeye bulaştırmadan, iki süper gücü karşı karşıya getirmiştir. ABD’nin Rusya’ya aldığı tavır, sonraki yıllarda İngiliz derin devletinin Rusya tehdidinden korunmasını sağlayacaktır. Çünkü süper güç ABD, artık İngiliz derin devletinin elinin altındadır.

Burada, İngiliz derin devletinin ABD’yi, sürekli olarak “Rusya’ya karşı atom bombası kullanma” konusunda teşvik ettiğini de önemle belirtmek gerekir. Son dönemde ortaya çıkan FBI kayıtlarına göre, derin devletin önemli piyonu Churchill, eğer Kremlin bir atom bombasıyla silinip giderse, bu durumun “Rusya’nın dengesini ele almayı” kolaylaştıracağını belirtmiştir. Churchill, bu konuda ABD’yi kullanarak, Rusya problemini her zamanki zalimane yöntemleriyle ortadan kaldırmayı planlamıştır. Bunun için özel olarak Başkan Harry Truman’ı ziyarete giderek onu ikna etmeye çalışmıştır. İki atom bombasını İngiliz derin devletinin teşvikleriyle tereddütsüz olarak Japonya’ya atma kararı veren Truman, neyse ki bu defa akılcı davranarak, teklifi reddetmiştir.52

Hiroşima’ya atılan atom bombasında tahminlere göre 140 bin sivil hayatını kaybetti. Yüzbinlerce kişi de, acı verici yanıklar, radyasyon hastalıkları, kan kanseri, anemi nedeniyle ağır ağır öldü ve tedavi edilemez enfeksiyonlar kalanların da ömrünü kısalttı. Sonraki nesiller ise korkunç radyasyon kaynaklı hastalıklardan, kanserden ve erken ölümlerden etkilendi ve bu, günümüzde bile devam ediyor.

II. Dünya Savaşı’nın bedeli ağırdır. 53 milyondan fazla kişi hayatını kaybetmiştir. Bunların %60’ını siviller oluşturmaktadır. Bu savaş, sivil katliamların rahatça yapıldığı ve bu katliamları kimsenin sorgulamadığı dehşetli bir akıl tutulmasıdır. II. Dünya Savaşı sonrasında 40 milyon insan yaşadığı yerleri terk ederek mülteci ve göçmen durumuna düşmüştür. Savaşın toplam maliyetinin 1996 yılı değerleriyle 8 trilyon dolar olduğu hesaplanmıştır. Şehirler yakılmış, yıkılmış, halklar perişan edilmiş; soykırımlar, toplu katliamlar yaşanmış; dünya, daha önce görmediği bir dehşeti yaşamıştır. Bu felaketlerin odağında ise, delillerini saydığımız şekilde İngiliz derin devleti vardır.

Hiroshima4 ABDNİN SAVAŞA SÜRÜKLENMESİ
Japonya’ya atılan atom bombaları, anında yüzbinlerce insanın canını almış, hayatta kalanlar ise acı verici yanıklar, radyasyon hastalıkları, kan kanseri ve anemi nedeniyle ağır ağır yaşamlarını yitirmişlerdir. Halkın geri kalanı, tedavi edilemez enfeksiyonlarla ve oldukça çileli hastalıklarla boğuşmak zorunda kalmıştır.

Savaş sonrası dünya, tam olarak İngiliz derin devletinin planladığı bir şekle gelmiştir. O dönemde adeta İngiliz derin devletinin idaresinde olan Milletler Cemiyeti kurulmuş, İngiliz derin devleti için oldukça önemli görülen Rusya tehdidi, ABD’nin devreye girmesiyle dizginlenmiştir. Sağlanan bu altyapı, “Yeni Sömürgecilik” mekanizmasını başlatmıştır. İngiltere, artık bir imparatorluk değildir; fakat yeni sömürgecilik, İngiliz derin devletine istediğini fazlasıyla verecektir.
DİPNOTLAR:

  1. Thomas E. Mahl, Desperate Deception: British Covert Operations in the United States, 1939-44, Brassey’s Intelligence & National Security Library, 1998, e-book, Introduction
  2. Boris Johnson, The Churchill Factor: How One Man Made History, Riverhead Books, 2015, s. 9-10
  3. British Security Coordination, Spartacus Educational, http://spartacus-educational.com/SPYbsc.htm
  4. Mark Weber, “Roosevelt’s ‘Secret Map’ Speech”, Institute For Historical Review, http://www.ihr.org/jhr/v06/ v06p125_weber.html
  5. Weber, a.g.m.
  6. Weber, a.g.m.
  7. Weber, a.g.m.
  8. James Perloff, “Pearl Harbor: Hawaii Was Surprised; FDR Was Not”, New American, 7 Aralık 2016, https:// www.thenewamerican.com/culture/history/item/4740-pearl-harbor-hawaii-was-surprised-fdr-was-not
  9. Thomas E. Mahl, Desperate Deception, British Covert Operations in the United States, Brassey’s Inc., 1998, e-kitap
  10. Mahl, a.g.e.
  11. Mahl, a.g.e.
  12. Mahl, a.g.e.
  13. Mahl, a.g.e.
  14. Dr. John Coleman, 300’ler Komitesi, çev. Mert Akcanbaş, İstanbul: Destek Yayınları, 2014, s. 79
  15. James Perloff, “Pearl Harbor: Hawaii Was Surprised; FDR Was Not”, New American, 7 Aralık 2016, https:// www.thenewamerican.com/culture/history/item/4740-pearl-harbor-hawaii-was-surprised-fdr-was-not
  16. John Toland, Infamy: Pearl Harbor and Its Aftermath, Berkley, 1986, s. 320-335
  17. Toland, a.g.e., s. 256
  18. Bill Brust, Defending Principles: The Political Legacy of Bill Brust, Labor Publications, 1993, s. 104
  19. Gericke, Gerda (26 October 2005). “The Destruction of Dresden’s Frauenkirche”, Deutsche Welle, http://www.dw.com/en/the-destruction-of-dresdens-frauenkirche/a-1265990
  20. Dominic Selwood, (13 Şubat 2015) “Dresden was a civilian town with no military significance. Why did we burn its people?”, The Telegraph, http://www.telegraph.co.uk/history/world-war-two/11410633/Dresden-was-a-civilian-town-with-no-military-significance.-Why-did-we-burn-its-people.html
  21. Paul Addison, Crang, Jeremy A., eds. (2006). Firestorm: The Bombing of Dresden. Pimlico, ISBN 1-84413-928-X, s. 66–68.
  22. Frederick Taylor, (2005). Dresden: Tuesday 13 February 1945. London: Bloomsbury, ISBN 0-7475-7084-1, s. 209
  23. Taylor, a.g.e., s. 432
  24. Dominic Selwood, “Dresden was a civilian town with no military significance. Why did we burn its people?”, The Telegraph, 13 Şubat 2015, http://www.telegraph. co.uk/history/world-war-two/11410633/Dresden-was-a-civilian-town-with-no-military-significance.-Why-did-we-burn-its-people.html
  25. Selwood, a.g.m.
  26. Bill Brust, Defending Principles: The Political Legacy of Bill Brust, Labor Publications, 1993, s. 101
  27. Marshall de Bruhl, (2006). Firestorm: Allied Airpower and the Destruction of Dresden. Random House, sf. 203-206.
  28. http://www.history.com/topics/world-war-ii/battle-of-dresden
  29. Bill Brust, Defending Principles: The Political Legacy of Bill Brust, Labor Publications, 1993, s. 102-103
  30. Selwood, Dominic (13 Şubat 2015). “Dresden was a civilian town with no military significance. Why did we burn its people?”, The Telegraph, http://www.telegraph.co.uk/history/world-war-two/11410633/Dresden-was-a-civilian-town-with-no-military-significance.-Why-did-we-burn-its-people.html
  31. Alexander McKee, Dresden 1945: The Devil’s Tinderbox, Granada, 1983, s. 61-62.
  32. McKee, a.g.e., s. 63
  33. Patrick J. Buchanan, Churchill, Hitler, and “The Unnecessary War”: How Britain Lost Its Empire and the West Lost the World, Three Rivers Press, 2009, s. 399
  34. Buchanan, a.g.e., s. 399
  35. George Armstrong, Rothschild Money Trust, Bridger House Publishers Inc, 2000, s. 70; Dr. John Coleman, Rothschild Dynasty, World Intelligence Review, 2006, s. 171
  36. Gary G. Kohls, The Hiroshima Myth and the Glorification of American Militarism, 29 Temmuz 2014, https://www.lewrockwell.com/2014/07/gary-g-kohls/the-hiroshima-myth-2/; Hiroşima Miti: ABD Askeri Tarihinin Sayısız Savaş Suçları ve Yalanları, http: //medyasafak.net/haber/1003/hirosima-miti—abd-askeri-tarihinin-sayisiz-savas-suclari-ve-yalanlari
  37. Tulga Buğra Işık, “İkinci Dünya Savaşı’nı Hiroşima ve Nagazaki’ye yapılan atom bombası saldırıları mı bitirdi?”, Haber Sol, http://haber.sol.org.tr/dunya/ikinci-dunya-savasini-hirosima-ve-nagazakiye-yapilan-atom-bombasi-saldirilari-mi-bitirdi
  38. Gary G. Kohls, The Hiroshima Myth and the Glorification of American Militarism, 29 Temmuz 2014, https: //www.lewrockwell.com/2014/07/gary-g-kohls/the-hiroshima-myth-2/; Hiroşima Miti: ABD Askeri Tarihinin Sayısız Savaş Suçları ve Yalanları, http://med yasafak.net/haber/1003/hirosima-miti—abd-askeri-tarihinin-sayisiz-savas-suclari-ve-yalanlari
  39. William D. Leahy, I Was There, Whittlesey House; 1. Baskı, 1950, s. 441
  40. “Ike on Ike”, Newsweek, 11 Kasım 1963, s. 107
  41. Winston Churchill, The Second World War, Vol. III, The Grand Alliance (London: Cassell & Co., 1950), s. 157
  42. Gary G. Kohls, The Hiroshima Myth and the Glorification of American Militarism, 29 Temmuz 2014, https://www.lewrockwell.com/2014/07/gary-g-kohls/ the-hiroshima-myth-2/
  43. Kohls, a.g.m.
  44. Tulga Buğra Işık, “İkinci Dünya Savaşı’nı Hiroşima ve Nagazaki’ye yapılan atom bombası saldırıları mı bitirdi?”, Haber Sol, http://haber.sol.org.tr/dunya/ikinci-dunya-savasini-hirosima-ve-nagazakiye-yapilan-atom-bombasi-saldirilari-mi-bitirdi
  45. Daniel Bates, “Winston Churchill’s ‘bid to nuke Russia’ to win Cold War – uncovered in secret FBI files”, Daily Mail, 8 Kasım 2014, http://www.dailymail.co.uk/news /article-2826980/Winston-Churchill-s-bid-nuke-Russia-win-Cold-War-uncovered-secret-FBI-files.html# ixzz4hLpVpXrW; Thomas Maier, “Churchill Urged US to ‘Wipe Out’ Moskow With a Bomb”, ICIJ, 28 Ekim 2014, https://www.icij.org/blog/2014/10/churchill-ur ged-us-wipe-out-moscow-bomb

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.