Kitabın I. cildinde, İngiliz derin devletinin tarih boyunca ajanları ve yancıları kullandığını ve genellikle ele geçirmek veya istifade etmek istediği topraklar üzerinde ajan faaliyetlerine ağırlık verdiğini detaylarıyla anlatmıştık.
Hatırlanacağı gibi Osmanlı’yı yıkma kararı veren İngiliz derin devleti, başta Gertrude Bell ve T. E. Lawrence olmak üzere, Osmanlı topraklarına gönderdiği çeşitli ajanlar yoluyla içten içe kara propaganda yaymış ve isyanlar organize etmiştir. Bu konuda Osmanlı içindeki yancılarını da kullanmış, bu faaliyetler neticesinde koca bir İmparatorluğu yıkım aşamasına getirmiştir. İngiliz derin devleti, sinsice organize edilen ajan faaliyetlerinin daima kendi lehine sonuç verdiğini çok defa tecrübe etmiştir. İngiliz derin devletinin aktif bir elemanı olan Churchill, bu tecrübeyi, II. Dünya Savaşı sırasında da kullanmıştır. Özellikle Hitler’e yenileceğini anlayınca ABD’yi savaşa dahil etmek için 3 bin ajandan oluşan bir birim kurmuştur.
Bu ajanların görevleri farklıdır. Kimisi işgal edilen topraklara bizzat gitmiş, kimisi düşman topraklarındaki kilit isimleri baştan çıkarmış, kimisi telsizin başında görev yapmış, kimisi de kara propaganda yaymakla görevlendirilmiştir. İngiliz derin devletinin yöntemleri çoktur; bu nedenle İngiliz derin devletinin ajan stratejisine elinizdeki kitabın ilerleyen bölümlerinde daha geniş yer verilecektir.
Burada ise, özellikle II. Dünya Savaşı sırasında ve hemen sonrasında görev yapmış olan ajan yazarlar ve kadın ajanlar üzerinde durulmuştur. İngiliz derin devleti içinde bir kısım ajanların tecrübelerini farklı isimler altında kitaplaştırmaları bir gelenektir ve bu yöntemle halkları provoke etme ve psikolojik yönlendirme stratejisi uygulanmaktadır. Kitaplar, çoğu zaman okul ve üniversitelerde ders kitabı halini almakta, kimi zaman da filmleştirilerek geniş bir kesime ulaşmaktadır. Amaç, mesajı olabildiğince çok insana ulaştırabilmektir.
İngiliz derin devletinin ikinci önemli geleneği ise, kilit görevlerdeki ajanlarını kadınlardan seçmesidir. Bu iki önemli konuda öne çıkan isimleri inceleyelim:
İngiliz Ajan Yazarlar
James Bond Kitabının Yazarı Ian Fleming
MI6 gizli servis ajanı James Bond, yeteneklerini ustaca kullanan, neredeyse hiçbir zaman hata yapmayan ve ülkesini mutlaka başarıya ulaştıran bir film karakteri olarak ünlenmiştir. Bu karakter, aslında II. Dünya Savaşı sırasında İngiliz Deniz Haber Alma Ajansı’nda görev yapmış olan Ian Fleming’e aittir. Fleming, daha sonra MI6 için çalışmaya başlamıştır.
Ian Fleming’in görevi sadece II. Dünya Savaşı ile sınırlı olmamıştır. Savaş sonrasında Fleming’in görev alanı, İngiliz derin devletinin daima hedefinde bulunan Türk toprakları olmuştur. İngiliz derin devleti, yine azınlıkları hedef almış, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde derin bir yara olan 6-7 Eylül 1955 olayları bu şekilde patlak vermiştir. Hatırlanacağı gibi 6 Eylül 1955 tarihinde, Atatürk’ün evinin bombalandığına dair ortaya atılan provokatif yalan haber sonucunda bir kısım halk ve derin devlet yancıları sokağa dökülerek azınlıkların ev ve dükkanlarını yağmalamaya başlamıştır. Bu, tam da Londra’da, İngiltere, Yunanistan ve Türkiye arasında yapılan Kıbrıs müzakerelerinin devam ettiği bir dönemdir. Türk tarihinde kara leke olarak kalan bu olayın, daha sonra İngiliz ajanı Ian Fleming tarafından organize edildiği ve söz konusu haberi yayan İstanbul Ekspres Gazetesi‘nin de bu amaçla kullanıldığı anlaşılmıştır. Normal tirajı 20 bin olan İstanbul Ekspres, 6 Eylül günü 290 bin basılmıştır. Hızla basılan gazete, o dönemde kurulmuş olan Kıbrıs Türk’tür Derneği üyelerince bütün İstanbul’da satılmış ve halkı galeyana getirmek için kullanılmıştır.
Ian Fleming |
İstanbul Ekspres Gazetesi‘nin sahibi Mithat Perin, yıllar sonra verdiği bir röportajda 6-7 Eylül Olayları’nı tetikleyen yalan haberin basımı sırasında yaşadığı anormal olayları şöyle anlatmıştır:
Gazete, Tan Matbaası’ndaydı. Ben Merkez Han’daydım. Gökşin (Sipahioğlu) bana telefon açtı. Böyle böyle bir haber var dedi. “İkinci baskı yapalım” dedi. “Yapmayalım” dedim. “Hava da kötü, elde kalıyor” dedim. “Peki” dedi. Biraz sonra bayi telefon açtı. Gazetelerin parasını peşin vereceğim dedi. … Fuat Büke. Başbayi. Matbaaya girdiğimde 180 bin basılmış bile. Haberim yok. “Kağıt nereden buldunuz?” dedim. “Bulduk” dediler. Kağıdımız çok kısıtlıydı. Anormal bir şey olduğunu anladım. Gittim rotatifte kağıdı kestim. “Ne yapıyorsun?” dediler. Kağıdı kestim ama kalıpları kesmek aklıma gelmedi. “Bundan sonra basmayın” dedim. “Peki” dediler. Ben oradan çıktıktan sonra yine bağlamışlar kağıdı.69
Görüldüğü gibi, gazetenin provokatif yalan haberini içeren nüshasının basımını, gazete patronunun müdahalesini bile engellemiş olan gizli bir el yönetmiştir. O gizli el de İngiliz derin devletinin ajanı Ian Fleming’den başkası değildir.
Söz konusu provokatif haber, doğrudan Ian Fleming tarafından kurgulanmış ve İngiliz derin devleti tarafından “kiralanmış” söz konusu gazete ve dernek tarafından yayınlaştırılmıştır (Söz konusu dernek ve gazetede samimi olarak görev yapan, İngiliz derin devletinin kirli oyunlarından habersiz kardeşlerimizi tenzih ederiz).
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi Ian Fleming, 6-7 Eylül tarihlerinde, kendi oluşturduğu kargaşanın tam göbeğinde, Beyoğlu İstiklal Caddesi’ndedir. İstanbul’a, Atatürk’ün evinin bulunduğu Selanik üzerinden gelmiştir.
Fleming bunu hiç saklamamıştır. O tarihte, İngiltere Denizaşırı İstihbarat Teşkilatı adına İstanbul’da yapılan bir Interpol toplantısına güya katıldığını ve bu esnada söz konusu kalabalığın ortasında kaldığını söylemiştir. İşin daha ilginç yanı ise, Fleming’in söz konusu Interpol toplantısına gerçekte hiçbir zaman katılmamış olmasıdır. Orada bulunmasının tek sebebi provokasyondur.
6-7 Eylül olaylarının hemen ertesinde İngiliz Sunday Times Gazetesi’nde “İstanbul’da Büyük Ayaklanma” başlıklı, tümüyle görgü tanıklığına dayanan ve olayları neredeyse naklen anlatan bir haber çıktı. Nedendir bilinmez, bu büyük haberi yazan kişinin adı yoktu. Ian Fleming, çok yakından tanık olduğu 6-7 Eylül olaylarından iki yıl sonra James Bond’u ve kendisini bir anda dünyaya tanıtacak olan From Russia With Love (Rusya’dan Sevgilerle) kitabını yazdı. Kitapta, ilginç bir şekilde, maceranın tamamı Türkiye’de İstanbul’da geçiyordu.70
İngiliz derin devletinin geçmişten beri hedefi, içinde pek çok etnik kökeni barındıran, her görüşten insanı ve bütün dinleri barış içinde bir arada tutan Türk Devletini paramparça hale getirebilmek ve nihayetinde ortadan kaldırabilmek olmuştur. Osmanlı’nın yıkılış döneminde bu oyun fazlasıyla oynanmış, bizim milletimizin unsurları olan Araplar, Hintliler, Kürtler, Ermeniler İngiliz derin devleti tarafından kışkırtılmıştır.
Bu oyun, her ne kadar Osmanlı’nın yıkımına yol açtıysa da, İngiliz derin devletinin Türk Devleti’ni külliyen yok etme stratejisi başarıya ulaşamamıştır. Çünkü karşılarında Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını bulmuşlardır.
Görülebildiği gibi İngiliz derin devletinin bu hain stratejisi, Cumhuriyet’in kuruluşunun sonrasında da devam etmiş ve Türk Milleti’ne asla yakışmayan 6-7 Eylül hadisesi, çok milletli, çok kardeşli bu ülke üzerinde derin yaralar açmıştır. İngiliz derin devleti, bu kara propaganda sonrasında her yönden devreye girmiş ve gelişen tüm olaylar 1960 darbesini hazırlamıştır. Darbeler bölümünde söz konusu detaylar üzerinde durulacaktır.
Herbert George Wells
Bir başka MI6 ajanı olan H. G. Wells, İngiliz derin devletinin himayesinde kurulmuş olan Yuvarlak Masa (Round Table) üyesidir. Bu kişi, “dünyayı yönetecek olan dev bir gizli örgüt stratejisinin oluşturulmasını” sağlayanlar arasındadır.Wells, 1880’lerin ikinci yarısında Fen Bilimleri eğitimi veren bir okula devam etmiş ve burada “Darwin’in Bulldog’u” olarak tanınan Thomas Huxley ile tanışmıştır. Wells, Huxley’nin Darwinist görüşlerinden fazlasıyla etkilenmiştir. Evrimci görüşleri romanlarında açıkça ortaya çıkmıştır. Malthus yanlısı görüşlerin de destekçisi olmuştur. Tek dünya ve beyin kontrolü fikirleriyle İngiliz istihbaratına hizmet vermiştir.
- G. Wells, Time Machine (Zaman Makinesi) isimli kitabında “uyuyanlar daha da uyutulacak, belki bir kısmı imha edilecektir; kalanların şekilleri değiştirilecek, mağara adamı (troglodyte) olacaklar ve yeraltında çalışma kamplarına alınacaklardır” ifadelerinde bulunmuştur.
- G. Wells, The Outline of History (Tarih Taslağı) adlı kitabında ise, Milletler Cemiyeti’nin bir çeşit “hükümetler cemiyeti” olduğunu söyleyerek, dünyanın asıl olarak bir “insanlar cemiyeti”ne ihtiyacı olduğunu savunmuştur. Egemenliği tek tek devletlerden merkezi otoriteye aktaran bir “Dünya Anayasası”na sahip bir “Dünya Birleşik Devletleri”nin kurulması gerektiğinden bahsetmiştir. Söz konusu merkezi otorite de İngiliz derin devleti olacaktır.
Wells’in, Time Machine (Zaman Makinesi), The Invisible Man (Görünmez Adam), The War of the Worlds (Dünyalar Savaşı) ve tümüyle evrim propagandasının yapıldığı The Island of Dr. Moreau (Dr. Moreau’nun Adası) kitapları, tipik bir İngiliz istihbaratı propaganda merkezi ürünleridir. Wells’in The Open Conspiracy (Açık Komplo) isimli kitabı İngiliz derin devletinin tek dünya düzeni amacını kurgulamak üzere yazılmıştır.
Söz konusu kitaplar, sanki önemli edebi eserlermiş gibi, adeta klasikler serisi içine dahil edilmiştir ve ülkemiz de dahil olmak üzere pek çok ülkede üniversitelerde seçme kitaplar arasında okutulmaktadır. İngiliz derin devletinin bilinçaltı kurgulama yöntemleri oldukça sinsi metotlarla özellikle genç nesillerin zihinlerine enjekte edilmektedir.
John Le Carré (David John Moore Cornwell)
John Le Carré |
2. Dünya Savaşı sonrasında, Soğuk Savaş’ın en hararetli dönemlerinde İngiliz istihbaratında görev yapmıştır. İngiliz istihbarat geleneğine uyarak bir yandan da edebiyatla uğraşmıştır. Le Carré, o yıllarda yarattığı George Smiley adlı sakin yaradılışlı, abartılı meziyetleri olmayan baş karakterinin etrafında dönen çeşitli romanlar yazmıştır.
Asıl adı, David John Moore Cornwell’dir. Bern’de üniversite öğrenimi sırasında İngiliz istihbarat örgütüne katılmıştır.
İlk romanı Call For the Dead‘i (Ölüyü Çağırmak) 1961’de yazmıştır. Romanını MI6’e okutarak onayını almış, ancak kendisinden takma isimle yazması istenmiştir. İngiliz ajanı olduğunu ilk günden beri reddeden yazar, BBC’nin 2000 yılı yapımı The Secret Center (Gizli Merkez) isimli belgeselinde ajan olduğunu itiraf etmiştir.
Eric Ambler
Eric Ambler |
MI6’de çalışmıştır. The Mask of Dimitrios (Dimitrios’un Maskesi) ve Journey Into Fear (Korkuya Yolculuk) isimli ilk romanlarında mekan olarak Türkiye’yi kullanmıştır. The Light of the Day (Gün Işığı) adlı kitabından uyarlanan Topkapı filmi bir dönemin en önemli sinema klasikleri arasında gösterilmiştir. Topkapı filmi de, pek çok İngiliz istihbaratçısının filmleri gibi İstanbul’da çekilmiştir.
William Somerset Maugham
William Somerset Maugham |
Ian Fleming, Eric Ambler gibi, İngiliz istihbarat birimi MI6’da görev yapan bir başka yazar ise William Somerset Maugham’dır. I. Dünya Savaşı’nda İngiliz istihbarat birimine girmiştir. 1917 yılında MI6 tarafından Bolşevik devrimini engellemek için Moskova’ya gönderilmiştir.
1928’de Fransız Rivierası’ndan bir ev alıp sadece yazıyla ilgileneceğini söylemiştir. Aslında amaç, tüm diğer istihbaratçı yazarlar gibi romanları yoluyla derin devlet politikalarını yaygınlaştırmaktır. II. Dünya Savaşı sırasında hikayelerini, Hollywood’da sinemaya aktarmıştır.
George Orwell
George Orwell |
Asıl ününü Animal Farm (Hayvan Çiftliği) ve 1984 adlı kitaplarıyla yapan George Orwell gençliğinde sömürge polisiydi. Daha sonra yazar ve sosyalist oldu. Yaşamının son dönemlerinde ise İngiliz gizli servisinin muhbiriydi.
Asıl adı Eric Arthur Blair olan George Orwell, Hindistan sömürge yönetiminde görevli bir İngiliz ailenin çocuğu olarak 1903 yılında Hindistan’da doğdu. Orwell, sömürgecilikten nefret ettiğini belirten açıklamalarda bulunmuş olsa da, yerli halka karşı öfke duyduğunu da açıkça belirtmeden edememiştir.
Orwell, II. Dünya Savaşı başlayınca İngiliz derin devletinin himayesindeki bir yayın kuruluşu olan BBC’nin Hindistan yayınları bölümünün başına getirildi. İngiliz ve Amerikan gizli servisleriyle bağlantıya geçen Orwell, onlara tehlikeli eğilimler taşıdığını düşündüğü muhalif aydınların bir listesini sundu. Animal Farm ve ardından derin devletin şifrelerini anlattığı 1984 kitabı ile bu kitaplardan yararlanılarak yapılan filmler, Soğuk Savaş’ın kültür alanındaki en büyük operasyonlarından biri olarak CIA’nın desteğiyle bütün dünyaya dağıtıldı. Bu iki roman, ülkemizde, Boğaziçi Üniversitesi başta olmak üzere pek çok okulun hazırlık sınıfında ders kitabı olarak okutulmaktadır.
Orwell, Animal Farm isimli romanında, “Başka bir dünyanın mümkün olduğunu düşünmenin, özgürlük ve eşitlik peşinde koşmanın, düzeni değiştirmek istemenin, beyhude bir çaba olduğu” mesajını vermektedir. Ona göre; “Ortaklaşa eylemle yeni bir dünya kurulması mümkün değildir. Efendiler ve köleler, sömürücüler ve sömürülenler, yönetenler ve yönetilenler hep olacaktır; bundan kaçış yoktur.”
İngiliz eleştirmen ve yazar Raymond Williams, Orwell’in kitabında yoksulları hayvanlara benzetmesindeki hıza dikkat çekerek, bu mecazla yoksul halkın hayvanlar gibi güçlü ama bilinçsiz sayıldığını belirtmiştir. Orwell, güçlerinin bilincine varamayacakları için hayvanların da, yoksulların da sömürülmeye mahkum olduğunu iddia etmiştir. Orwell’in ürkütücü mantığına göre, hayvanlar nasıl bilinçlenemezse, yoksullar da bilinçlenemezler; dolayısıyla gerçek bir değişimin imkansız olduğu iddia edilir.
Orwell, yoksulları küçümseyici bakış açısını açıkça dile getirmekten çekinmemiştir:
Çocukluğumun ilk yıllarında, benimkine benzer bütün ailelerin çocuklarının hemen hepsi gibi, ben de “sade” insanları neredeyse insan-altı bir tür sayardım. Okul yıllarımda da, işçi sınıfına mensup kişilerin insan olduğuna ilişkin hiçbir kavram edinmemiştim. Uzaktan baktığımda onlara acırdım; ama ne zaman onların yakınına gelsem, yine onlardan nefret eder, yine onları küçük görürdüm.71
Aldous Huxley
Aldous Huxley |
Aldous Huxley, “Darwin’in Bulldog’u” olarak tanınan evrimci Thomas Henry Huxley’in oğludur. Kardeşi Julian Huxley, Kraliyet Akademisi’nden (Royal Society) Darwin Madalyası sahibi bir evrimcidir. Kuruluş dönemindeki diğer Kraliyet Akademisi üyeleri gibi Aldous Huxley de homoseksüeldir. (Detaylı bilgi için bkz: Adnan Harun Yahya, Üst Akıl İngiliz Derin Devletinin İçyüzü, 1. Cilt, 3. Baskı, s. 69)
Aldous, tıpkı kardeşi Julian gibi, Oxford’ta İngiliz ajanı H. G. Wells tarafından eğitilmiştir.72 1932 yılında yayınlanan Brave New World (Cesur Yeni Dünya) isimli romanında, tüm dünyaya egemen olacak totaliter bir yönetimi, yani tek hakimi olan bir dünya devletini anlatmıştır. Bu sistemde insanlar, düzen tarafından itaat etmeye programlanmışlardır. Huxley, kitabının 1946 yılında yayınlanan önsözünde bu konuya dikkat çekmiş ve “etkin bir baskı düzeninde kitlelerin zor kullanmadan yönlendirilip denetim altında tutulacağını, çünkü insanların köleliği sever duruma geleceklerini” yazmıştır.
Brave New World‘de bu “gönüllü itaat”in sağlanması için kullanılan bazı önemli yöntemler vardır: Öncelikle tarih tamamen yok edilmiştir. Dünya Devleti’ni yöneten bir iki üst düzey yöneticiden başka kimse tarihi bilmemektedir. Bu durumda insanlar, dünyada var olmuş tek toplum modelinin, içinde bulundukları toplum olduğunu sanmaktadırlar. Bu yüzden de içinde yaşadıkları düzeni başka düzenlerle kıyaslama imkanına sahip değildirler. Gerçek özgürlük bilinmediği için, yaşanan köleliğin de farkına varamamaktadırlar.
Brave New World‘de itaati sağlamak için kullanılan bir başka yöntem de, toplumun düşünmemesini sağlamaktır. Bunun için de iki çare bulunmuştur: Serbest ve sınırsız cinsellik ve “soma” adı verilen bir tür keyif verici, uyuşturucu madde. İnsanlar günün belli vakitlerinde Dünya Devleti’nin istediği biçimde çalışmakta, kalan zamanlarını ise cinsel ilişki ve soma ile geçirmektedirler. Ayrıca, Dünya Devleti’nin resmi ideolojisini zihinlere enjekte etmek için kullanılan “duyu-film” denen bir tür sinema vardır. Yeni Dünya’nın insanları, serbest cinselliğin temeli olan “herkes herkese aittir” prensibini korudukları ve kendilerine “soma” dağıtıldığı sürece mutlu olduklarını sanmakta ve düzene itaatte kusur etmemektedirler. Romanın bir yerinde, Dünya Devleti’nin bir “denetçisi”, toplum için şu ifadeleri kullanmaktadır:
Berbat mı? Hayır, hiç de böyle bulmuyorlar. Tam tersine hoşlarına gidiyor. Son derece hafif ve çocukça basit. Zihinde veya kaslarda hiçbir baskı yok. Yedi buçuk saat hafif, yorucu olmayan iş. Sonra herkesin soma payı, oyunlar, sınırsız ölçüde çiftleşme, duyu-filmleri. Daha ne isteyebilirler ki? … Bugün dünya istikrarlı. İnsanlar mutlu; istediklerine sahip olabiliyorlar, sahip olamayacaklarını ise hiç istemiyorlar. … Öyle koşullandırılmışlardır ki, bugünkü davranış biçimlerinden başka türlü davranmaları ellerinde değil. Bu arada ters giden bir şey varsa o zaman da soma var.73
Huxley’in tüm bu tasvirleri görünüşte bir kurgudur. Ama aslında İngiliz derin devleti himayesinde gizli, totaliter bir devletin nasıl işleyeceği hakkında bir modeldir. Modele göre, gizli bir totaliterizm uygulayan Dünya Devleti üç yöntem kullanmaktadır: Tarihi değiştirmek, serbest cinsellik yoluyla ahlakı yok etmek ve insanlara beyin yıkayıcı, uyuşturucu zevkler sunarak onları duygusuz, düşüncesiz, pasif varlıklar şekline sokmak. Bu yöntemle insanların beyinleri susturulmakta ve uyutulmuş beyinlerin itaati kendiliğinden oluşturulmaktadır.
Wells ve onun dönemindeki pek çok yazar gibi Huxley de, kendince nüfus artışından endişe duymuş ve oluşmakta olan sözde “fazlalık kitlenin” elimine olması veya eğer bu sağlanamazsa, kontrol edilmesi gerektiğini iddia etmiştir. Kitleleri psikolojik olarak koşullandırılmış bir makine haline getirerek bu “sorunun” ortadan kalkacağını iddia etmiştir. İngiliz derin devleti, işte böylesine karanlık zihinlerin ürettiği korkunç fikirleri empoze ederek, hedeflediği dünya düzenini oluşturmayı amaçlamıştır.
2. Dünya Savaşı’nda Kadın Ajanlar
Kadın ajanlar, İngiliz derin devleti için her zaman önemli birer koz olarak kullanılmıştır. İngiliz derin devleti, özellikle I. Dünya Savaşı başlarından itibaren, sadece istihbarat yönünden değil, toplumları kargaşalara, isyanlara hatta bölünmelere sevk etmesi yönünden de kadın ajanları kullanmıştır. Daha sonra Amerika’da da bu modelden esinlenilerek Women’s Army Corps – WAC (Kadınlar Ordusu Kurumu) kurulmuştur.
Kadın ajanlar, İngiliz derin devleti için hep önemli bir kozdur. Amerika’da kurulan Women’s Army Corps – WAC (Kadınlar Ordusu Kurumu), İngiliz modelinden esinlenerek oluşturulmuştur. |
2. Dünya Savaşı, kuşkusuz kadınların İngiliz derin devleti tarafından daha etkin kullanıldığı bir dönem olmuştur. Churchill, istihbarat faaliyetleri için özel bir birim kurmuş ve buna “Özel Operasyonlar Birimi” (The Special Operation Executive – SOE) adını vermiştir. Tarihçi John Smith, bu birim ile ilgili olarak şu açıklamada bulunur:
Churchill, ordunun, donanmanın ve hava gücünün yanı sıra dördüncü bir gücün de olmasını istemişti. Bu grup, Almanları yıkıma uğratacak ve rahatsız edecek ve müttefiklerin kazanma ihtimalini artıracaktı. SOE bu görevi gerçekten yapmıştır.74
Virginia Hall (alt solda) ve diğer kadın ajanlar adeta acımasız robotlara dönüştürülmüşlerdir. Pek çoğu, görevleri bitince İngiliz derin devleti tarafından katledilmiştir. |
Bu görev için kadınlar özellikle eğitildiler. Sert eğitimli ve erkeksi görünümlü bir kısım kadınlar, itici, bir o kadar da şaşırtıcı bir acımasızlık duygusu içinde, derin devletin ajanı haline getirildiler. Adam öldürme, bombalama gibi eylemleri tereddüt etmeden yerine getirdiler. Her ajan, yanında “L pill” adı verilen ve içildiğinde kişiyi birkaç dakika içinde öldürebilen arsenik kapsülleri bulunduruyordu. Bu kapsüller giysilerinin içine dikilmekteydi; herhangi bir yakalanma durumunda, ajanın “konuşturulma” ihtimaline karşı bunu içerek intihar etmesi isteniyordu. Özellikle telsiz operatörlerinin yaşam süresi 6 haftayı geçmemekteydi.75
Ajanlar, patlayıcı yerleştirmek, hırsızlık, sahtecilik, sabotaj ve sessizce öldürme üzerine eğitilmişlerdi.
Savaştan sonra her binası yıkılıp yok edilen, dolayısıyla yıllar boyunca varlığı gizli kalan İngiliz Özel Operasyonlar Birimi ile ilgili bilgiler, yakın zamanda bir TV belgeseli ile gözler önüne serilmiştir. Savaş sırasında ve sonrasında burada 3000 kadar ajanın eğitildiği bilinmektedir.76
SOE’nin yetiştirdiği kadın ajanların en önemli özellikleri erkeksi görünümleri, kısa saçları ve donuk bakışlarıdır. |
İngiliz derin devletinin eğitim kamplarında özel olarak eğitilen ajanlar veya bunların çeşitli ülkelerde yetiştirdikleri yancılar, tam anlamıyla İngiliz derin devletinin himayesine girmişlerdir. Yazar Banu Avar, söz konusu kadınları şu şekilde tarif etmiştir:
Küresel sırtlanlar, “kadın”a özel bir önem verirler. Kadın bir toplumun itici gücüdür. Yani vatanına, milletine bağlı kadın cinsi, formatı koyanlar için çok “tehlikeli”dir. Küresel çete için hedef ülkelerin, kadını “kimliksizleştirmek”, “milletsiz kadın” formatını dayatmak ya da “küresel çıkarlar” için uğraşan “kadın robotlar” yaratmak ilk görevidir.77
“Kadın robotlar”, İngiliz derin devleti himayesindeki söz konusu kadınları tanımlamak için çok yerinde bir ifadedir. Çünkü İngiliz derin devletinin himayesindeki kadın ajanlar, bu görevlerini kendi ülkelerinin istikrarı için değil, İngiliz derin devletinin himayesinde oldukları için yapmışlardır. Nitekim birazdan göreceğimiz kadın ajanların büyük bölümü İngiliz değildir; ama İngiliz istihbaratı için hizmet vermişlerdir. Çeşitli ülkeler içinden seçilmiş yancılar ise, bu sözlerde açıkça vurgulandığı gibi, kendi vatanına ve milletine adeta düşman olan, menfaat ile kandırılmaya ve İngiliz derin devletinin yönlendirmesine oldukça açık olan kişilerdir.
İşte bütün bu sebeplerle İngiliz derin devletinin, özellikle yakın tarihte ajanlar edinmesi, bu ajanların da bir kısmının kadınlardan oluşturması, hiç zor olmamıştır.
Anne-Marie Walters |
Anne-Marie Walters
Yarı İsviçreli yarı Fransız olan Anne-Marie Walters, Cenevre’de büyümüştür. Özellikle II. Dünya Savaşı sırasında İngiltere’de yapılandırılan WAAF (Women Auxilary Air Force – Yardımcı Kadın Hava Gücü) içinde faaliyete başlamış ardından Churchill’in Özel Operasyonlar Birimi’ne henüz 19 yaşındayken girmiştir. II. Dünya Savaşı sırasında aktif görev yapmıştır; kod adı Colette’tir. Yıllar sonra Almanya’ya yönelik casusluk faaliyetlerini Moondrop to Gascony (Gascony’e Ay Damlası) isimli kitabında yayınlamıştır.78
Christine Granville
Christine Granville |
Churchill’in “gözde ajanı” olarak bilinen Christine Granville, gerçekte Polonyalıdır. Asıl ismi Maria Krystyna Janina Skarbek’tir. Hitler’in Polonya’yı işgali döneminde İngiliz gizli servisi tarafından görevlendirilmiştir. Görevi, direniş güçleri kurup Almanların güçlerini kırmak ve önemli yerlere gerilla saldırıları düzenletmektir. Görevi boyunca pek çok komutanı baştan çıkarma görevini üstlenmiş ve açıkça İngiliz gizli servisi tarafından kullanılmıştır. Görevini bitirmesinin ardından Granville, bir otel odasında yine İngiliz derin devletinin elemanları tarafından bıçaklanarak öldürülmüştür.79
Vera Atkins
Vera Atkins |
İngiliz derin devletinin kadın ajanlarından biri olan Vera Atkins, yine II. Dünya Savaşı sırasında görev yapmıştır. Ian Fleming’in James Bond serisindeki Miss Moneypenny’nin bu kişiden esinlendiği söylenmektedir. Atkins, gerçekte Romanya doğumludur; 1933 yılında Londra’ya taşınarak soyadını değiştirmiş ve İngiliz istihbaratı adına çalışmaya başlamıştır. O da, Churchill’in Gizli Ordusu olarak bilinen İngiliz Özel Operasyonlar Birimi için görev yapmaya başlamıştır. Churchill’in ABD’yi savaşa dahil etme çabaları sırasında Roosevelt, o dönemde CIA’in başı olan William Donovan’ı tetkik için Avrupa’ya göndermiştir. Churchill’in Vera Atkins’ten talebi ise, William Donovan ile mümkün olduğu kadar fazla zaman geçirmesi şeklinde olmuştur.80
Virginia Hall |
Virginia Hall
Amerikan vatandaşı olan Virginia Hall, II. Dünya Savaşı sırasında İngiliz Özel Operasyonlar Birimi için görev yapmış, sonra görevine CIA’de devam etmiştir. Gestapo, Hall’u, II. Dünya Savaşı sırasında “müttefiklerin en tehlikeli ajanı” olarak tanımlamıştır.
Noor Inayat Khan
Noor Inayat Khan |
Noor Inayat Khan, İngiliz istihbaratı adına çalışmış olan Hint kökenli bir ajandır. Babası Sufi lider Hazrat Inayat Khan, Batı’da Sufiliğin yayılmasını sağlamış olan bir Müslümandır. Noor Inayat, II. Dünya Savaşı sırasında Londra’da Churchill’in kurduğu Özel Operasyonlar Birimi’nde ajan olmuştur. 1944 yılında Almanların eline düştüğü ve Dachau toplama kampında idam edildiği belirtilmiştir. Fakat daha sonra, Nur Inayat’ın İngiliz derin devleti tarafından özellikle Almanlara verildiği ve kasıtlı olarak ölüme gönderildiği anlaşılmıştır.81 İngiliz derin devleti, kendi kirli operasyonlarını gizli tutmak için, kendi adamını harcamaktan her zamanki gibi çekinmemiştir. Durumun örtbas edilmesi için ise ölümünden sonra Noor Inayat’a, İngiltere ve İngiliz Milletler Topluluğu’nun sivillere verdiği en büyük madalya olan George Cross madalyası verilmiştir. Ardından İngiltere’de Gordon Meydanı’nda Noor Inayat’ın büstü yaptırılmış ve bir kahraman olarak tanıtılmıştır.
Nancy Wake
Nancy Wake |
Yeni Zelanda doğumlu olan Nancy Wake de, Churchill’in Özel Operasyonlar Birimi’nde ajan olarak çalışmış kadınlardan biridir. İngilizler tarafından casusluk ve sabotaj üzerine eğitilmiştir. Savaşın son aylarında, Normandiya Çıkarması sırasında 7000 savaşçının silahlanmasına yardım etmiş ve onlara liderlik etmiştir. İşgal altındaki Fransa’da defalarca silah, para ve kod pusulaları dağıtmış, defalarca yakalanmaktan son anda kaçmıştır. Müthiş kaçma yeteneği nedeniyle Naziler tarafından, “la Souris Blanche” (Beyaz Fare) olarak adlandırılmış, daha sonra kendi hayatını yazdığı romana da bu ismi vermiştir. Biyografi yazarı Peter Fitz Simons’a göre, Gestapo tarafından en fazla aranan isimlerin başındadır. Wake, “Bence en iyi Alman ölü Almandır … Çok fazla Alman öldürdüm, daha fazla öldürmediğim için ise çok üzgünüm” şeklindeki ifadesiyle ünlüdür.82
Violette Szabo |
Violette Szabo
Fransa doğumlu olan Violette Szabo da, aynı şekilde Churchill’in Özel Operasyonlar Birimi’nde ajan olarak çalışmıştır. Szabo’nun da savaş sırasında Naziler tarafından yakalanıp toplama kampına götürüldüğü ve orada idam edildiği belirtilmiştir. Ancak daha sonra, onun da, kirli operasyonlarını gizli tutmak amacıyla İngiliz derin devleti tarafından Almanlara teslim edildiği anlaşılmıştır. George Cross madalyası verilen nadir kadın ajanlardan biridir. Tıpkı bu ödülü ilk alan Noor Inayat Khan gibi Violette Szabo da bu ödülü ölümünden sonra almıştır. İngiliz derin devletinin, Almanlara yakalatıp ölümüne sebep olduğu kadın ajanları, daha sonra en yüksek derecelerle ödüllendirme alışkanlığını burada hatırlamak gerekmektedir.
Cecile Pearl Witherington Cornioley |
Cecile Pearl Witherington Cornioley
İngiliz bir aileden gelen Pearl Cornioley Fransa’da büyümüştür. Savaş sırasında İngiliz Özel Operasyonlar Birimi’ne katılmıştır. Görevi kuryelik yapmak olan Cornioley, kendisi hiç makyaj yapmamasına ve son derece erkeksi bir görünümü tercih etmesine rağmen kozmetik ürünler satıcısı olarak kendini tanıtarak gerekli her yere ulaşabilmiştir. Cornioley, gerilla savaşında uzmandır. Bir süre ormanlık alanda yaşamış ve patlayıcıların tedarik edilmesini sağlamıştır. Almanlar, yakalandığı takdirde 1 milyon Frank ödülün verileceğini vaat ettikleri posterlerini her yere dağıtmışlardır.83
Odette Sansom Hallowes |
Odette Sansom Hallowes
Fransa’da doğan Odette Hallowes, daha sonra İngiltere’ye gelmiş ve İngiliz istihbaratı için çalışmaya başlamıştır. George Cross ödülü verilen kadın ajanlardan biridir. II. Dünya Savaşı sırasında, İngiltere’ye istihbarat sağladığı ortaya çıktığı için, Gestapo tarafından yoğun işkencelere maruz kalmıştır. Konuyla ilgili kendi ifadeleri şöyledir: “Gestapo karargahından ayrıldığımda ayak parmaklarımda hiç tırnak yoktu. Ama yine de konuşmadım.”84
Noreen Baxter |
Noreen Baxter
1. Dünya Savaşı sırasında Churchill’in gizli ordusunda bulunan isimlerden bir diğeri de Noreen Baxter’dır. Baxter’ın görevi, tehlikeli görevlere gönderilmeden önce gizli ajanları eğitmektir. Baxter, bu ajanların eğitiminde büyük rol oynamıştır. Kendi deyimiyle bu kişiler, bir kişiyi rahatça öldürebilecek, kodları çözebilecek ve patlayıcılar konusunda uzman hale gelebilmektedirler. Bu kişilerin büyük bölümü işgal altındaki Avrupa’ya gönderilmiş ve neredeyse yarısı geri dönmemiştir.
Baxter, söz konusu ajanları eğitmek için, kimi zaman onları baştan çıkarmak için gönderilen bir sevgili şeklinde kullanıldığını da anılarında anlatmıştır. Eğitim verdiği bölümden Fransa’ya ajan olarak gönderilenlerin sayısı 400’dür; bunların 39’u kadındır.85
Amy Elizabeth Thrope (Betty Pack)
Amy Elizabeth Thrope |
Kod adı Cynthia olarak bilinen Thrope, Amerika doğumludur ve İngiliz istihbaratı için görev yapmıştır. İngiliz Konsolosluğu ikinci katibi ile evlenmiş ve İngiliz vatandaşlığı da almıştır. Elde ettiği istihbarat bilgileri arasında, Almanların tüm mesajlarını kodladığı Enigma isimli cihazın detaylarını öğrenmek olmuştur. Genellikle Alman ve Polonyalı üst düzey görevlileri baştan çıkarmak için kullanılmış, öldüğünde Time dergisi onun için “yatak odasını, James Bond’un Baretta’sını kullanır gibi kullanıyordu” ifadelerine yer vermiştir. Thrope, “iki eski meslek olan casusluk ve fahişeliği birleştirmekten hiçbir pişmanlık duymadığını” belirtmiş ve “savaşlar saygıdeğer yöntemlerle kazanılamaz” demiştir.86
İngiliz derin devletinin II. Dünya Savaşı sırasında özellikle kadın ajanlar kullandığını detaylarıyla belirtmemizin sebebi, derin devletin bu geleneği günümüzde de devam ettirmesidir. İngiliz derin devleti, hali hazırda ülkeler içinde karışıklık çıkarmak istediğinde, devletleri ve hükümetleri gebe bırakmaya karar verdiğinde, şantaj ve tehdide başvurmak istediğinde genellikle kendisine yancılık yapan kadın ajanları tercih etmektedir. Oldukça küçük menfaatlere tamah eden ve genellikle İngiliz hayranı olan söz konusu yancılar, kendi milli, manevi ve ahlaki değerlerini tereddütsüz şekilde harcayacak kadar ucuz ve basit insanlardan oluşmaktadır. Günümüzde bu kompleksli ajanları tanımak aslında çok zor değildir. Çünkü bunlar İngiliz derin devletine bağlılıklarının bilinmesinden hastalıklı bir haz duymaktadırlar. Bu çirkin sadakatlerini, konuşmalarında, paylaşımlarında, yazılarında Churchill ve İngiltere hayranlığını, Rumilik ve homoseksüellik savunuculuğunu vurgulayarak veya fil gibi sembollere sık sık yer vererek göstermeye çalışırlar. İngiliz derin devleti, böyle insanları teşhis etmeyi gayet iyi bilmekte, kendi menfaatleri için kullanmakta ve çoğu zaman da, menfaatleri bittiği anda onları harcamaktadır. II. Dünya Savaşı’nın kadın ajanları, bunun canlı bir örneği olmuştur.
DİPNOTLAR:
- Taha Kıvanç, 6-7 Eylül’de Ne Oldu? -1-, Yeni Şafak, 7 Eylül 2005, http://www.yenisafak.com/arsiv/2005/eylul/07/tkivanc.html; “Fehmi Koru: 6-7 Eylül’de ne oldu, İngiliz parmağı varsa MI6 ajanı Ian Fleming herhangi bir rol oynadı mı?”, T24, 6 Eylül 2016, http://t24.com .tr/haber/fehmi-koru-6-7-eylulde-ne-oldu-ingiliz-parmagi-varsa-mi6-ajani-ian-fleming-herhangi-bir-rol-oynadi-mi,358612
- Lemi Özgen, “6-7 Eylül Olayları ve James Bond”, HThayat, 3 Eylül 2015, http://www.hthayat.com/yazarlar/lemi-ozgen/1031152-6-7-eylul-olaylari-ve-james-bond
- Ahmet Erhanlı, “George Orwell: Sömürge Polisi, Sosyalist, Muhabir”, Ürün, https://urundergisi.com/maka leler.php?ID=227
- “In The Shadow Of The Counterculture Revolutıon: Radical Change & Counterculture: Huxley, Esalen & Human Potential Movement”, Tavistock Agenda, http://tavistockagenda. iwarp.com/whats_new_43.html
- Aldous Huxley, Brave New World, 6. Bölüm, https:// www.huxley.net/bnw/sixteen.html
- “Beaulieu’s World War II ‘spy school’ remembered”, BBC, 29 Kasım 2010, http://news.bbc.co.uk/local/ hampshire/hi/people_and_places/history/newsid_9236000/9236954.stm
- A.g.m.
- “My secret life in Winston Churchill’s spy school”, Mirror, 2 Mayıs 2010, http://www.mirror.co.uk/news/uk-news/my-secret-life-in-winston-churchills-spy-218421
- Banu Avar, Zemberek, Remzi Kitabevi, 2016, s. 154
- Simon Mawer, “Special Agents: The Women of SOE”, The Paris Review, 21 Mayıs 2012, https://www.theparisreview.org/blog/2012/05/21/special-agents-the-women-of-soe/
- “The Spy Who Loved: The Secrets and Lives of Christine Granville by Clare Mulley – review”, The Guardian, 3 Ağustos 2012, https://www.theguardian.com /books/2012/aug/03/spy-loved-granville-mulley-review
- Erika Jarvis, “Five Badass Female Spies Who Deserve Their Own World War II Movie”, Vanityfair, http://www.vanityfair.com/hollywood/2016/11/allied-world-war-2-female-spy-movies
- “British SOE Agents executed at Dachau”, https://www. scrapbookpages.com/DachauScrapbook/BritishSOEagents.html
- WWII spy heroine who inspired Charlotte Gray movie dies aged 98… and her only regret was ‘not killing more Germans’, Daily Mail, 8 Ağustos 2011, http://www. dailymail.co.uk/news/article-2023775/WWII-spy-heroine-Nancy-Wake-inspired-Charlotte-Gray-movie-dies-aged-98.html#ixzz4hZSSusON
- Erika Jarvis, “Five Badass Female Spies Who Deserve Their Own World War II Movie”, Vanityfair, http:// www.vanityfair.com/hollywood/2016/11/allied-world-war-2-female-spy-movies
- “Odette Hallowes, 82, A British Agent Tortured by Nazis”, New York Times, 21 mart 1995, http://www.nytimes.com/1995/03/21/obituaries/odette-hallowes-82-a-british-agent-tortured-by-nazis.html
- “My secret life in Winston Churchill’s spy school”, Mirror, 2 Mayıs 2010, http://www.mirror.co.uk/news/uk-news/my-secret-life-in-winston-churchills-spy-218421
- Daniel Bates, “She used the bedroom the way James Bond used a Beretta.’ How seductress Betty Pack stole the secrets that helped defeat the Nazis – now Jennifer Lawrence is tapped to portray the ultimate honey trap spy”, Daily Mail, 5 Temmuz 2016, http://www.dailymail.co.uk/news/article-3674051/She-used-bedroom-way-James-Bond-used-Beretta-seductress-Betty-Pack-stole-secrets-helped-defeat-Nazis-Jennifer-Lawrence-tapped-portray-ultimate-honey-trap-spy.html