Güney Afrika’da görev yapmış homoseksüel bir İngiliz siyasetçi olan Cecil Rhodes’un (1853-1902) aşağıdaki sözleri İngiliz emperyalizminin temelinin ne denli ırkçı bir fikre dayandığının özetidir:
Neden biz de gizli bir cemiyet oluşturmayalım? Bu öyle bir cemiyet olacak ki, amacı, Britanya İmparatorluğu’nun genişlemesi ve Amerika gibi büyük bir kaybı telafi etmek için tüm uygarlaşmamış toplumları İngiliz yönetimi altına almak olacak; ve böylelikle Anglosakson ırkını tek bir İmparatorluk haline getirecek. 1
Sanayi devrimi sonrası “Üzerinde güneş batmayan imparatorluk” unvanıyla anılan İngiliz uygarlığının derin temsilcileri, imparatorluğun kurulduğu günden bu yana dünyanın her yanına hakim olma arzusu içinde olmuşlardır. Cecil Rhodes’un başka bir sözü daha bu ihtirası belgeler niteliktedir:
Her fırsatta daha fazla toprak elde etmeyi kollamak bizim görevimizdir ve bu fikri her zaman göz önünde tutmalıyız. Daha fazla toprak açık bir şekilde daha fazla Anglosakson ırkı anlamına gelir. Anglosakson ırkı dünyanın sahip olduğu en iyi, en beşeri ve en onurlu ırktır. 2
1. 140 milyon yıllık kaplumbağa fosili 2.Kaplumbağanın günümüzde yaşayan örneği 3. 380-400 milyon yıllık yılan yıldızı fosili 4. Yılan yıldızının günümüzde yaşayan örneği |
5. 152 milyon yıllık yarımgagalı balık (halfbeak fish) fosili 6. Yarımgagalı balığın günümüzde yaşayan örneği 7. 354-290 milyon yıllık eğrelti otu fosili 8. Eğrelti otunun günümüzde yaşayan örneği |
İngiliz derin devletinin tüm evrim yanlısı propagandalarına rağmen, fosiller evrimi reddetmektedir. Canlılar milyonlarca yıl boyunca değişmemiş, evrimleşmemişlerdir. |
Bu fazlasıyla ırkçı yaklaşım, kuşkusuz Rhodes ile aynı dönemlerde yaşamış ve “doğal seleksiyon yoluyla kayırılmış ırkların üstün geleceğine ve (sözde) gelişmemiş ırkların tarih sahnesinden silineceğine” inanan Charles Darwin’in fikirleriyle büyük oranda uyum içindedir. Darwin’in savunduğu evrim teorisi, canlıların tesadüfen meydana geldiği ve tesadüfi değişikliklerle başka türlere dönüştükleri, dolayısıyla yeryüzündeki canlılığın, başıboş ve rastgele olaylar sonucunda ortaya çıkan bir evrimsel sistem olduğunu ileri sürmektedir. Aslında evrim fikri, eski Yunan ve Mısır dönemlerinden beri var olan hakim materyalist anlayış olduğundan, materyalizmin yıllar boyunca kalesi olmuş olan İngiltere’de en geniş anlamda yaşam alanı bulmuştur. Evrim safsatasının dünya çapında yaygınlaşmasına sebep olmuş olan İngiliz maceracı Charles Darwin de, gerçekte İngiliz derin devletinin bir planıdır.
Evrim teorisinin bilimsellik kisvesi altında ortaya atılıp desteklenmesi ve Darwin gibi bir maceracının bu teori ile ön plana çıkarılması planı, o dönemdeki ateist bir mason locasında alınmış bir kararın sonucudur. Paris’teki 33. Derece Mizraim Masonluk Yüce Konseyi’ne bağlı konsey üyeleri, toplantılarında, “herhangi mantıksal bir doğrulamaya gerek duymaksızın” evrimin bir bilim olarak desteklenmesi gerektiği kararını almışlardır:
İşte bu [evrim teorisinin bilimsel olduğu] bakış açısını kullanarak, bizler hiç durmaksızın, basınımız yoluyla bu teorilere körü körüne güvenilmesini sağlayacağız. Entelektüeller… bilgileriyle kendilerini övecekler ve herhangi mantıksal bir doğrulamaya gerek duymaksızın bilimden alabildikleri tüm bilgiyi faaliyete geçirecekler, temsilciliklerimizdeki uzmanlar onların zihinlerini bizim istediğimiz yönde eğitebilmemiz için tüm parçaları kurnazca bir araya getirdiler. Bir an için bunların boş sözler olduğunu düşünmeyin: Darwinizm için planladığımız başarılar üzerinde dikkatlice düşünün.3
1. İngiliz derin devletinin baskısı Papa üzerinde de kendini göstermiştir. 2. İngiliz derin devleti, evrim teorisini kapalı kapılar ardında oluşturup servis etmiştir. Kiliseler Darwin’den özür dilemeye, Papa evrimi savunmaya mecbur bırakılmıştır. |
Alınan bu gizli kararda açıkça görülebildiği gibi ateist masonlar, evrim teorisinin körü körüne kabul edilmesini sağlamak için basını, entelektüelleri, uzmanları ve eğitimcileri kullanma yöntemi planlanmış ve insanların zihinlerini şekillendirebilmek için sinsi bir taktik geliştirilmiştir. Amerika’daki ateist masonik sistem de Mizraim’in bu kararını çok geçmeden benimsemiştir. New Age dergisi Mart 1922 yılında ateist masonluğun hakimiyetinin sözde evrim ve insanın kendi gelişimi sayesinde kurulacağını belirtmiştir.
Bu planın ardından karar alıcılar, dünyanın en kilit noktalarına hakim bir Darwinist diktatörlük inşa etmeyi başarmışlardır. Bu diktatörlük devlet kurumlarına, basın-yayın organlarına, üniversitelere, okullara ve sanat kurumlarına kadar ulaşabilmiş ve gizli-açık faaliyete başlamıştır. Evrim, kamuoyunun tüm itirazlarına rağmen bilim gibi sunulmuş, çeşitli telkinlerle insanlar bu safsataya alıştırılmış, evrimi çürüten bilimsel deliller –örneğin yaşayan fosiller– kamuoyundan gizlenmiş ve evrime karşı gelenler toplumdan izole edilerek, işlerinden ve kariyerlerinden uzaklaştırılarak, basın yoluyla veya toplumsal baskıyla tehdit edilerek susturulmuşlardır.
(Üstte) 1888 yılında Kraliyet Akademisi üyeleri |
Kraliyet Akademisi, evrim safsatasını yaygınlaştırabilmek için her yıl bilim adamlarına “Darwin Madalyası” hediye etmeye başlamıştır. |
İngiliz derin devletinin hakimiyetindeki Darwinist diktatörlük günümüzde halen görev başındadır ve etkilidir. Şu an dünya çapında, Müslüman ülkeler dahil, evrim safsatasını okul müfredatına almamış ülke neredeyse yoktur. Bazı ülkelerin bir kısım basın organları, İngiliz derin devletinin onaylayıp verdiği evrim haberlerini adeta gerçekmiş gibi sunmak mecburiyetindedir. İslam ülkelerinde dahi, Allah’ı açıkça inkar eden ve bilimsel hiçbir dayanağı bulunmayan evrim safsatası akademisyenler tarafından “savunulması mecburi” bir dayatma haline gelmiştir. İngiliz derin devletinin bu konudaki baskısı öylesine güçlüdür ki, günümüzde İngiliz Kilisesi Darwin’den özür dilemiş, 4 Papa, kendi evinde Darwinizm yanlısı konferanslar vermiştir.
Darwinizmin bir din gibi yaygınlaştırılması kararı, İngiliz derin devleti tarafından oldukça sistematik olarak uygulanmıştır. Darwin’in döneminde kendisinin en büyük destekçisi olan ve Darwin’in “bulldog’u” olarak anılan Thomas Huxley, İngiltere’nin en önemli bilim kurumlarından biri olan Kraliyet Akademisi’nin (Royal Society) bir üyesiydi, bu kurumun tüm diğer üyeleri gibi o da ateistti. 5 Royal Society ya da uzun adıyla The Royal Society of London for the Improvement of Natural Knowledge (Doğal Bilginin Geliştirilmesi İçin Londra Kraliyet Akademisi) 1662 yılında kurulmuş bir akademiydi. Kurumun üyeleri genel olarak ateistlerden ve homoseksüellerden oluşuyordu. 6 [Kraliyet Akademisi (Royal Society) ile ilgili detaylı bilgileri ilerleyen sayfalarda okuyabilirsiniz.]
Bir Kısım Basın Tarafından Sürdürülmeye Çalışılan Evrim Propagandası |
Hiçbir kişisel başarısı olmamasına rağmen, oldukça genç yaşta Kraliyet Akademisi’ne üye yapılan Thomas Huxley’i büyük çoğunluğunu ateistlerin oluşturduğu bu örgüt açısından önemli kılan şey, onun Darwin’in yakını ve en büyük destekçisi olmasıydı. Kraliyet Akademisi’nin diğer üyeleri de, hem kitabını yayınlamadan önce hem de yayınladıktan sonra Darwin’e büyük ölçüde destek olmuşlardır. Özellikle ateistlerin oluşturduğu bu kurum, Darwin’i ve Darwinizmi o denli sahiplendi ki, bir süre sonra, tıpkı Nobel ödülleri gibi, her yıl çeşitli bilim adamlarına “Darwin madalyası” hediye etmeye başladı.
Kısacası Darwin tek başına değildi. Teorisini ortaya attığı andan itibaren örgütlü bir şekilde İngiliz derin devletinin güdümündeydi. Bu örgütlü destek, doğrudan İngiliz derin devletinden geliyordu. İngiliz derin devleti, evrim teorisinin bütün dünya tarafından kabul görmesini büyük bir ihtirasla istiyordu. Bu yolla kitleleri dinden, maneviyattan ve ahlaki tüm değerlerden uzaklaştıracak, böylelikle onları yıkıma hazır, zayıf toplumlar haline getirebilecek ve kendi kontrolüne alabilecekti. Böyle toplumların çıkarcı, en küçük bir menfaate tamah eden kitleler haline geleceğini biliyordu. Bu plana göre, toplumlar böyle bir raddeye geldiği zaman, onları kullanmak, propagandaları yaygınlaştırmak ve onları yönlendirebilmek kolay olacaktı.
İngiliz derin devletinin amacı, Darwinizm yoluyla ırk üstünlüğü safsatasını yaymak ve bu yolla diğer milletleri rahatlıkla sömürebilmektir. |
Dahası Darwinizm, “ırk üstünlüğü” kavramını beraberinde getireceğinden ve İngiliz toplumu beyaz ırkın en gelişmiş hali olarak lanse edileceğinden evrim fikrinin yaygınlaşmasıyla diğer toplumlar üzerinde üstünlük iddiası kolaylaşacaktı. Söz konusu derin devletin temsilcileri, kolaylıkla diğer toplumlar üzerinde hak iddia edebilecek ve Ortadoğu veya Afrika toplumlarını istediği şekilde sömürebilecekti. Bu üstünlük iddiası beraberinde hakimiyet ruhunu da getirmişti. Dünyaya hakim olma iddiası adına her şey yapılabilirdi. İşte bu nedenle İngiliz derin devleti, dünyanın geri kalanında neler olduğunu umursamadan, suni sebeplerle çıkan savaşlarda kaç kişinin öldüğünün hesabını tutmadan ve ülkelerin bölünüp parçalanmasına aldırış etmeden hakimiyet hedefini daima devam ettirmişti ve ettirecekti.
Oysa Kıyamet günü, hiçkimse hiçkimsenin ırk veya soy üstünlüğünü sorgulamayacaktır dahi. O günün dehşeti, ırk üstünlüğü vehmine kapılarak fitne çıkaran bu odakları sarıp kuşatacaktır. Söz konusu derin devlet temsilcileri, işte bu gerçekten habersizdirler:
Böylece Sur’a üfürüldüğü zaman artık o gün aralarında soylar (veya soybağları) yoktur ve (üstünlük unsuru olarak soyluluğu veya birbirlerine durumlarını) soruşturmazlar da. (Müminun Suresi, 101)
İngiliz derin devleti, suni sebeplerle savaşlar çıkarmış, ülkelerin bölünüp parçalanmasına aldırış etmeden hakimiyet hedefini devam ettirmiştir. Diğer milletlerin yaşadığı yıkımları ve çektiği çileleri asla önemsememiştir. |
1. Frank L. Kinder, Maria Bucur, Ralph Mathisen, Sally McKee ve Theodore R. Weeks, Making Europe: The Story of the West Since 1300, Massachusetts: Wadsworth Publishing, 2009, s. 718
2. Frank L. Kinder, a.g.e., s. 718
3. John Daniel, Two Faces of Freemasonry, Longview: Day Publishing, 2007, s. 121
4. “İngiliz Kilisesi Darwin’den Özür Diledi”, NTVMSNBC, 15 Eylül 2008 http://arsiv.ntv.com.tr/news/459349.asp
5. Albert G. Mackey, “Charles Darwin and Freemasonry”, An Encyclopedia of Freemasonry, Vol. III, New York: The Masonic History Company, 1921
6. John J. Robinson, Born in Blood, M. Evans & Company, 2009, s. 285