İstanbul Neden Önemli?
İngiliz derin devletinin, Osmanlı ve Türk toprakları hakkındaki planlarının ilk yazıya döküldüğü eser, 5 Eylül 1876’da basılan Bulgarian Horrors and Question of East (Bulgar Korkuları ve Doğu Sorunu) adlı kitaptır. Bu eserin yazarı William Ewart Gladstone, 4 ayrı dönemde toplam 15 yıl İngiltere başbakanlığı yapmıştır. İngiliz Kraliçesi’ne Danışma Kurulu olarak görev yapan ve İngiliz derin devletinin önemli kurumlarından biri olan Privy Council’deki üyeliğini 57 yıl boyunca sürdürmüştür. Kitabın ilerleyen bölümlerinde detaylı tanıtacağımız Lord Curzon, Lloyd George ve Horace Rumbold gibi işgal dönemi siyasetçileri de bu konseyin üyesidir. Gladstone bu 64 sayfalık kitapta Doğu Sorunu adı altında Osmanlı’nın parçalanma planını anlatmıştır.
Gladstone kitabında, imparatorlukları içten dağılmaya yöneltecek gizli taktikler vermiştir. Nitekim, kitabın yayınlanmasının hemen ardından İngiliz politikacılarda Osmanlı azınlıkları sevgisi baş gösterecektir. Bağımsızlık isteyen azınlıklar desteklenecek ve Osmanlı aleyhine tahrik edilecektir. Gladstone Bulgar, Lloyd George Yunan ve Ermeni, Lord Curzon Kürt ve Churchill ise Arap dostu görünümünde ortaya çıkmışlardır. Şunu belirtmeliyiz, dünya liderlerinin çeşitli ülkelerle, etnik gruplarla dostluk kurması elbette güzeldir ve isteyeceğimiz bir şeydir. Fakat burada belirtilen dostluklar, İngiliz çıkarlarını korumak ve özellikle Osmanlı’yı çökertmek amacıyla oluşturulmuş sözde dostluklardır. Menfaat bitince söz konusu dostluklar da daima bitmiş ve kullanılan piyonlar hemen harcanmıştır.
Gladstone’un kitabı tam bir kara propaganda örneğidir. (Kitapta geçen ifadelerden necip Türk Milletini tenzih ederiz) Söz konusu kitapta Türkler, “insanlığın dev bir insanlık dışı örneği” olarak tanımlanmakta ve dünyadan tasfiye edilmeleri gerektiği vurgulanmaktadır. Kitapta Gladstone, Osmanlı hükümetine yönelik olarak, “hiçbir hükümetin işlemediği kadar günah işlemiş, hiçbir hükümet onun kadar günahkarlığa saplanmamış ve hiçbiri onun kadar değişime kapalı olmamıştır” iftiralarını ortaya atmıştır. Bu iftiraların tek sebebi, Gladstone’un gerçekte Osmanlı’yı tamamen parçalamak isteyen İngiliz derin devletinin en güçlü adamlarından biri olmasıdır.
Çanakkale Savaşı’yla Başlayan Derin Plan
İngiliz derin devleti Osmanlı’yı bölme planının son darbesini Çanakkale çıkarması ile gerçekleştirmeye çalıştı. Fakat Çanakkale Savaşı, derin devletin hiç beklemediği bir kahramanlık örneği olarak tarihe geçti. Avrupa’nın yıllardır “hasta adam” olarak küçümsediği Osmanlı ordusu, iki büyük kuvvetin tam güçleriyle saldırdıkları Çanakkale Boğazı’nı canı pahasına korudu. Anzaklardan, İngilizlerden, Kuzey Afrikalılardan, Hintlilerden, Fransızlardan oluşan müttefik ordularını, geri çekilmek zorunda bıraktı. Bu askeri başarı, İngiliz derin devletinin bölme planlarını 1918’e yani Mondros Mütarekesi’nin ardına bıraktı.
İngilizler ve Anzaklar Gelibolu Yarımadası’nda.
Kıyılarda tutunabilmek için siperler kazan bu askerlere, Gelibolu’ya çıkma izni verilmemiştir. (1915) |
Oysa Osmanlı Devleti, sadece 4 yıl evvel, uzunca bir dönem yönetimi altında olan Balkan devletlerinin orduları karşısında ağır bir yenilgi almıştı. Öyle ki, Bulgar ordusunun İstanbul’u işgal etmesini tifo ve kolera salgını engellemişti. İtilaf orduları da, bu yenilgiyi göz önünde tutup Çanakkale Savaşı’nın çok kısa sürede zaferle biteceğine emindi. Fakat Türk ordusu 250 bin şehit vermesine rağmen Çanakkale kapısını açmadı. İstanbul’dan askeri okul öğrencileri gönüllü olarak savaşa gidip burada şehit olmayı göze aldılar. Galatasaray Lisesi 1915 ve 1916 senelerinde hiç mezun veremedi. 1917’deyse mezun sayısı sadece 5’di. İstanbul Lisesi, sadece 19 Mayıs 1915 taarruzunda 50 öğrencisini şehit verdi. Vefa Lisesi ve Çapa Erkek Öğretmen Okulu da aynı yıllarda hiç mezun veremedi. Balıkesir Lisesi ve Balıkesir Erkek Muallim Mektebi 1914-1918 yıllarında sadece 2 mezun verdi. Trakya’daki birçok okulun, babaları Balkan savaşında şehit düşen öğrencileri, gönüllü olarak Çanakkale Savaşı’na gitmiş ve orada şehit olmuşlardı. Sivas, Trabzon, Konya, Erzurum ve Kastamonu liseleri de 1916-1917 mezunlarını Çanakkale’de toprağa vermişlerdi. Bu okullu neslin kaybı, etkisini hem Kurtuluş Savaşı’nda hem de cumhuriyetin ilk yıllarında gösterecekti. İngiliz derin devletinin planları henüz 18 yaşını bile bulmamış masum Türklerin şehit kanı ile engellenmişti. Bugün PKK terörüne şehit verdiğimiz askerlerimiz, subaylarımız, polislerimiz, öğretmenlerimiz de bu tablonun benzerini oluşturmaktadır. Allah vatanımızı şehitlerimizle bereketlendirmiştir. Anadolu toprakları şehit kanıyla sulandığı için vatan olmuştur.
18 Mart 1915 tarihinde gerçekleşen deniz muharebesinde İngiliz ve Fransız savaş gemileri etkisiz hale getirilmiştir. |
50 students of the Istanbul High School had been martyred in just one battle, which took place on May 19, 1915. Vefa High School and Çapa Teaching School for Boys also didn’t have any graduates during those same years. Balıkesir High School and Balıkesir Teaching School for Boys had only 2 graduates from 1914 to 1918. Students in many schools in Thrace, after previously having their fathers martyred in the Balkan wars, didn’t hesitate to volunteer to fight in the Battle of Gallipoli and become martyrs themselves. Even schools from distant cities such as Sivas, Trabzon, Konya, Erzurum and Kastamonu lost their 1916-1917 graduates as honorable and noble martyrs of Gallipoli. The effects of the loss of this educated generation would be severely felt both during the Turkish War of Independence and the first years of the Republic. Yet, it had been the bravery and the blood of those martyred innocent Turkish youngsters no older than 18 that thwarted the sinister plans of the British deep state. Today, the situation is not very different. Once again, due to the terrorist PKK, we have many martyrs that had been soldiers, officers, police, and teachers. God blessed our country with many martyrs; Anatolia is our homeland because its soil is soaked with the blood of our honorable martyrs.
Çanakkale Savaşı’nda kahramanlık destanı yazan Seyit Onbaşı |
I. Dünya Savaşı’nın ardından imzalanan Mondros Mütarekesi ile savaş Osmanlı Devleti açısından sona ermişti. Mütareke aynı zamanda İngiliz derin devletinin parçalama planının uygulanmasına da öncü oldu. Mütareke’nin “İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkına sahip olacaktır.” maddesi gerekçe gösterilerek İngiltere’nin “Doğu Sorununa Çözüm” olarak adlandırdığı parçalama planı yürürlüğe girdi. Bu planın en önemli hedefi de İstanbul’un işgalidir. İstanbul, I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan İttifak Devletleri başkentleri arasında, savaş sonrası işgal edilen tek başkentti. İstanbul’un işgali ilk olarak Lord Curzon tarafından ortaya atıldı.278
Türk ordusu, 250 bin şehide rağmen Çanakkale’de geçit vermemiştir. |
Çanakkale Savaşı’nın çocuk kahramanları, Türk olmanın ne demek olduğunu tüm dünyaya göstermişlerdir. Galatasaray Lisesi, 1915 ve 1916 yıllarında tek bir mezun bile verememiştir. |
İngiliz Derin Devleti İstanbul’un İşgaliyle
Birçok Hedefi Yerine Getirecekti
Çanakkale Savaşı’ndaki Türk kahramanlığı, İngiliz derin devletinin uluslararası arenada küçük düşmesine sebep olmuştu. İslam başkenti işgal edilerek yaşanan yenilginin intikamı alınacaktı. Çanakkale Savaşı’nı planlayan, ilan eden ve uygulamaya koyan siyasetçilerin tamamı İngiliz derin devletinin emirleri doğrultusunda hareket ediyordu ve Çanakkale yenilgisi sonrası İngiliz kamuoyunda saygınlıklarını kaybetmişlerdi. İşgal maddesi ile bu kadrolar tekrar halkı etkileyecek konuma gelmeye çalıştılar. Ana strateji buydu.
İstanbul, Osmanlı başkenti olmasının yanı sıra, İslam dünyasının başkenti ve Müslümanların Halifesi’nin yaşadığı şehirdi. İngiliz derin devletine göre, işgal edilmiş bir başkent, başta Hindistan olmak üzere İngiliz iktidarı altında yaşayan Müslümanlara karşı bir gövde gösterisi olacaktı. İngiltere aleyhtarı ayaklanmalar ya da bağımsızlık hareketlerinin önüne set çekecekti. Bu sayede Müslümanların bir bayrak altında birleşmesi de engellenecek ve İngiliz hegemonyası bu topraklarda güçlendirilecekti.
İstanbul’un işgal kararı, iki boğazın kontrolünü de beraberinde getirdi. İstanbul Boğazı’nda demirli İngiliz donanması Marmara’nın çıkışını kontrol ediyordu. Çanakkale Boğazı bölgesi de İngiliz askerlerinin kontrolü altına girdi. Artık Marmara Denizi’ne dolayısıyla da Karadeniz’e giriş ve çıkış İngiliz kontrolündeydi. Bu sayede hem Rus donanmaları kontrol altında tutulabilecekti, hem de Rus ticareti vergilendirilebilecekti. Bu, yeni kurulan Bolşevik Rusya üzerinde stratejik bir üstünlük demekti. Rusya’nın, Avrupa yakınlarındaki tek limanı olan St. Petersburg ya da Sovyet dönemi ismiyle Leningrad limanı 6 ay boyunca donmuş durumda kalıyordu. Donanma için coğrafi ve stratejik altyapıya sahip değildi. Bu nedenle Ruslar, uzun zamandır sıcak denizlere inme planı gütmekteydi. Her ne kadar Karadeniz, Rus gemilerinin kontrolünde olsa da, boğazları kontrol eden devlet bu hakimiyeti esaret altına alıyordu. İngilizler, İstanbul ve boğazları işgal ederek devrim sonrası Rusya’yı da elinin altında tutmayı planlıyordu.
İngiliz derin devleti, Bolşeviklerin, Türk bağımsızlık hareketi ile yakınlaşmasını da mercek altına almıştı. Rusların tekrar güçlenip emperyalist bir politika gütmeye başlamasını büyük bir ihtimal olarak görüyordu. Onlara göre boğazların ve İstanbul’un İngiliz kontrolünde olması bu genişlemenin önüne set çekebilecekti.
1. İstanbul Boğazı’nda itilaf devletleri donanması ve şehri havadan kontrol eden Fransız uçağı
2. İstanbul’un işgali sırasında Boğaz’daki İngiliz donanması |
İstanbul’un işgali ile İngiliz derin devletinin bir başka amacı da Halifenin sömürgeler üzerindeki etkisini kırmak ve Müslüman dünyasına artık padişahın yani Halifenin ve tüm Osmanlı Devleti’nin İngiliz kontrolüne geçtiğini göstermekti. Böylece Osmanlı’ya sadık kalmak isteyebilecek Müslüman tebanın cesareti kırılacak, bölgenin aşiret liderleri, dini liderler ve azınlık önderleri de artık İngilizlerden korku duyacaklardı. Kısaca dosta düşmana, Osmanlı Devleti’nin geri dönüşünün olmayacağı açık ve sarih bir şekilde ilan edilmiş olacaktı. İşgal, İngiliz İmparatorluğu’nun gücünün zirvesi demekti. İşgalle hem sömürgelerindeki İslami uyanışı bastıracak hem de yeni sömürgelerde kolayca yol alabilecekti.
İstanbul’un işgalinin en önemli sembolik mesajı ise Türklerin Avrupa’dan çıkartılmasının delili olmasıdır. İstanbul, tarih boyunca her dönemde Avrupa’nın “Doğu Başkenti” olmuştur. Avrupa medeniyetinin ilk temsilcileri olarak görülen Antik Yunanlar, Venedikliler, Roma İmparatorluğu, Ceneviz yöneticileri ve Bizans İmparatorluğu hep bu güzel şehri mesken edinmişlerdir. 600 yıllık Osmanlı hakimiyeti de Türklerin Avrupa devleti olarak kabul görmesini sağlamıştır. Bu nedenle İngiliz derin devletine göre işgal Türklerin Avrupa’dan sürüldüğü manasına gelecekti.
İngiliz kamuoyu, Osmanlı’nın I. Dünya Savaşı’nda Almanya ile ittifak etmesini kendilerine ihanet olarak görüyordu. Oysa daha önce detaylı incelediğimiz gibi bu ittifak, zaten İngiliz derin devletinin yönlendirmesiyle mecburen gerçekleşmişti. Çeşitli mahfillerde bu sözde ihanetin cezasız kalmaması gerektiği seslendiriliyordu. İngiliz derin devleti, İstanbul’un işgali ile Osmanlı Devleti’ne ağır bir ceza vereceğine ve kendince Türklere bir bedel ödeteceğine inanıyordu. İstanbul’un Türklerin elinden alınmasının, savaş yenilgisinin en belirgin kanıtı olacağını düşünüyordu. Böylece İslam dünyasının da artık Türkleri “İslam’ın muzaffer askeri” olarak görmeye son vereceklerini sanıyordu. İngiliz derin devleti için bu işgal o kadar sert ve küçük düşürücü şekilde yapılmalıydı ki, Türklerin geri dönülemeyecek bir şekilde tükendiği görüşü hakim kılınmalıydı. İngiliz derin devleti, kendi hakimiyet politikası için bunun temel bir gereksinim olduğuna inanıyordu. İngiliz derin devletinin Osmanlı’ya yönelik hastalıklı zihniyeti tam olarak bu şekildeydi.
Fakat İngilizlerin evdeki bu hesabı Anadolu’nun kapısından döndü. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının önderliğindeki Anadolu bağımsızlık hareketi, tüm dünyaya bir kez daha Türklerin neden İslam’ın muzaffer askeri olarak kabul edildiğini gösterdi. Üç sene içinde, I. Dünya Savaşı’nın galip devletleri, ağır bir yenilgi ile başları önlerinde Anadolu’yu terk etmek zorunda kaldılar. Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlar ve İngilizler birer birer yenilgiyi kabul ettiler ve Anadolu’dan askerlerini çektiler.
(1) Harbiye-Şişli yolu üzerinde işgal kuvvetlerinin yürüyüşü (2 and 3) Bİngiliz askerleri Beyoğlu’nda geçit töreninde (4) İstiklal Caddesi’nde işgal kuvvetleri |
Dipnotlar:
278. Ş. Can Erdem, “İtilaf Devletlerinin İstanbul’u Resmen İşgali ve Faaliyetleri”, Atatürk Araştırma Merkezi (ATAM), http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-62/itilaf-devletlerinin-istanbulu-resmen-isgali-ve-faaliyetleri