İzmir’in işgali ile Anadolu bağımsızlık hareketinin güçlendiğini ve taraftarların gün geçtikçe arttığını görmekteyiz. Temmuz-Ağustos 1919’daki Erzurum ve Eylül 1919’daki Sivas kongreleri ile Türk Milletini temsil edecek kadrolar oluşturulmaya başlandı. Anadolu’da hemen her şehirde oluşan direniş hareketleri, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adında tek bir organizasyon altında toplandı. Bağımsızlık hareketinin ise yeni bir ismi vardı: “Kuva-yi Milliye”. Aralık 1919’da, Osmanlı Devleti’nin son meclisi için seçimler yapıldı. Bu seçimler 22 Ekim 1919 Amasya Protokolü kapsamında planlanmıştı. Seçimlerde, yurdun dört bir yanında Kuva-yi Milliye görüşündeki adaylar milletvekili seçildi. Mustafa Kemal, bu seçimlerde Erzurum milletvekili seçildi.
12 Ocak 1920’de son Osmanlı Mebusan Meclisi İstanbul’da toplandı. 16 Mart’ta İstanbul’un işgalinin ardından meclis, Misak-ı Milli’yi ilan ederek Erzurum ve Sivas kongrelerinde kabul gören milli sınırları duyurmuş oldu.
1. Kuva-yi Milliye’nin Adapazarı’na girdiği günlerde çekilmiş bir fotoğrafı
2. Kuva-yi Milliye’nin Adapazarı’na girdiği günlerde çekilmiş bir fotoğraf |
Osmanlı Mebusan Meclisi seçimleri ve ardından Misak-ı Milli’nin ilan edilmesi, İngiliz derin devletinin henüz Türk Milletini tanıyamadığının en büyük göstergesidir. Avrupa’daki kibirli bakış açısı ve Türkleri ikinci sınıf insan görme hastalığı, İngiliz derin devletinin 100 yıldır ilmek ilmek ördüğü planın en zayıf noktasıdır. Derin devlet zihniyeti, Türk Milletinin de, güç karşısında geri adım atacak ve zayıflık gösterecek bir karakterde olduğunu düşünmektedir. Fakat derin devlet temsilcilerinin hata yaptıklarını anlamaları için, ağır bir mağlubiyetle Anadolu’yu terk etmeleri gerekecektir.
İngilizler, Osmanlı Mebusan Meclisi için yapılacak seçimlerden rahatsız değillerdi; hatta saltanat yanlısı bir meclis kurulacağına emindiler. Fakat seçim ile birlikte Kuva-yi Milliye görüşündeki adaylar meclise girdiler. Bunun üzerine derin devlet temsilcileri meclisin İstanbul’da açılması konusunda baskı yapmaya başladılar. Bu sayede padişahın etkisi arttırılacak ve meclis, derin devletin isteklerine uygun kararlar alacaktı. Fakat bu da doğru bir öngörü değildi. Kurulan mecliste bağımsızlık sevdalıları Felah-ı Vatan (Vatanın Kurtuluşu) Grubu adıyla organize oldular. Ankara’da Misak-ı Milli hazırlandı ve İstanbul’a açıklanması için gönderildi. Bu gelişmeler işgal devletleri için kabul edilemezdi.
Misak-ı Milli (Milli Sınırlar) ve Önemi |
6 Maddeden Oluşan Misak-ı Milli Kararları Özetle Şunlardır:
◉ Arap kökenli halkın oturduğu, aynı zamanda da Mondros Mütarekesi imzalandığı tarihte yabancı devletlerin işgal ettikleri bölgelerin gelecekleri, halkın serbest ve kendi oyuyla belirlenecektir. Mütareke sınırları içerisinde Osmanlı–İslam çoğunluğunun çoğunluk olarak yerleşmiş bulunduğu kısımların tümü, gerçekte ya da hükmen hiç bir neden ile birbirinden ayrılmayacak bir bütündürler. ◉ İlk serbest bırakıldıkları anda tekrar kendi istekleri doğrultusunda anavatana katılan Kars, Ardahan ve Batum’da gerekirse tekrar bir halk oylaması yapılabilecektir. ◉ Batı Trakya’nın hukuki durumu da, halkın kendi özgür iradesiyle verecekleri oylarla saptanacaktır. ◉ İstanbul ve Marmara Denizi’nin her türlü güvenliği, tehlikeden uzak tutulması, Boğazların ise ticaret gemilerine açılması ilgili devletlerin aralarındaki anlaşma ile sağlanmalıdır. ◉ Misak-ı Milli kararları doğrultusunda belirlenen ilkeler çerçevesinde azınlıkların hukuki hakları, komşu ülkelerde yer alan Müslümanların da aynı haklardan yararlanması koşuluyla güvence altında olacaktır. ◉ Türkiye’nin siyasal, adli ve mali olarak tam bağımsızlığı kabul edilecektir; bu konularda hiç bir kayıt ve kısıtlama getirilmeyecektir. Erzurum ve Sivas kongreleri kararları doğrultusunda Misak-ı Milli’nin ilanıyla hedeflenen sınırlar ve Milli Mücadele ile varılmak istenen hedef belirlendi. Misak-ı Milli, Amasya Protokolü’nden sonra Milli Mücadele’ye meşruluk kazandıran ikinci belgedir. |
Meclis, işgal ile birlikte son karar olarak Misak-ı Milli’yi ilan etti ve kendini kapattı.
İstanbul’un işgali tüm yurtta protesto mitingleri ile kınandı. İşgal sırasında tutuklanan mebuslara karşılık olarak Anadolu’daki itilaf subayları tutuklandı. İşgal ile birlikte İstanbul ile haberleşme yer altına girdi. Anadolu ve İstanbul arasındaki tren yolu bağlantısı Geyve ve Ulukışla yakınlarında kesildi. İstanbul’a para ve değerli eşya gönderimi yasaklandı.
İstanbul’un işgali, tüm yurtta birliğe ve seferberliğe vesile olurken bir kısım İngiliz derin devleti yancılarının ise işgal kuvvetlerini alkışlarla karşılaması, onlar adına tarihe geçen bir utanç oldu. Sirkeci kıyıları, Galata Köprüsü ve Galata Rıhtımı, Tophane, Salıpazarı ve Dolmabahçe kıyıları, İngiliz derin devleti yancılarıyla dolmuştu. Kıyıdaki binaların bir kısmı, İngiliz, Fransız ve Yunan bayraklarıyla donatılmış, çiçeklerden tak-ı zaferler kurulmuştu. İşgal kuvvetlerinin askerleri yancılar tarafından alkışlarla karşılanıyordu.
Lord Kinross, o işgal günlerindeki İngiliz yancısı bazı Türkleri şöyle anlatır:
Bazıları şehre girmiş olan İtilaf Devletleri kuvvetlerinin yanında iş bulabilmek için feslerini atarak Türk olmadıklarını bile ileri sürüyorlardı…283
Artık Türk halkını temsil edebilecek bağımsız tek hareket olarak Kuva-yi Milliye kalmıştı. Ankara yönetimi, ilk iş olarak Anadolu mücadelesinin haklılığını dünya kamuoyuna duyurmak için 6 Nisan 1920’de Anadolu Ajansını kurdu. Ardından da 23 Nisan 1920’de cumhuriyetin temelini atan ilk meclis Ankara’da eski bir okul binasında kuruldu. Artık Türkleri temsil edecek yegane yasama organı Ankara’daydı. İki yıldan uzun sürecek Kurtuluş Savaşı bu sıralarda planlandı ve uygulamaya geçirildi.
1. İngilizlerin tutukladığı 15-16 yaşlarıda bir Kuva-yi Milliyeci Türk genci (Temmuz 1920) 2. İngilizlerin esir aldığı Kuva-yi Milliyeciler 3. Meclis’in dualarla açılışı. Açılış için özellikle Cuma günü tercih edilmiştir |
İşgalin Stratejik Noktaları:
Galata Kulesi ve Galata Bölgesinin Önemi
İngiliz derin devletinin işgal sırasındaki görüşü “Türkler yüzlerce yıl Avrupa’da kaldılar ve Avrupa’daki bütün belaların başı oldular. İstanbul Türk değildir Yunandır; Türkler oradan atılmalıdır” zihniyetiyle şekillenmekteydi. Aslında İngiliz derin devletinin bugün ülkemize yönelik yürüttüğü planları bundan farklı değildir; 100 yıl önce belirlenen siyaset, halen çeşitli yöntemlerle uygulanmaya devam etmektedir. Bugün ABD ve AB, derin devlet zoruyla, bu planın uygulayıcısı konumundadırlar. Rusya da bu plana çekilmeye çalışılmaktadır.
1. Galata Kulesi’nin İngiliz derin devleti tarafından tercih edilmesinin en büyük sebeplerinden biri, kuleden şehrin her yerinin görülebilmesidir. 2. Galata Köprüsü’nün önüne yerleştirilen İngiliz Donanmasına ait denizaltı, İngiliz derin devletinin kendince yaptığı gövde gösterilerinden biriydi. 3. Fransız işgal kuvvetleri Galata Köprüsü’nün üzerinde |
İşte yaklaşık 100 yıl önce, 16 Mart 1920’deki işgal ile bu plan zirveye çıkmıştır. Birleşik Krallık, 26.525 asker ve 894 subay ile İstanbul’a girmiştir.284 İstanbul’un işgal kuvvetlerinin kontrolüne geçmesiyle birlikte, Londra’da derin mahfillerde bir neşe oluşmuştur. Bu ihtiras ise işgalin korunabilmesi için uygulanacak olan şiddet politikasını peşinden getirmiştir.
İşgal devletleri İstanbul’u paylaşırken, sur içindeki eski İstanbul’u Fransızlar; Beyoğlu ve Boğazlar mıntıkasının denetimini ise Britanya almıştır. Kadıköy ve Üsküdar bölgesinin kontrolü İtalya’ya verilmiştir. Ancak İngilizler, İtalyanları güvenilir bulmadığı için buraya da el atmışlardır. Zaten şehrin yüksek komutası Britanya yüksek komiserindedir
İşgal kuvvetlerinin bando takımı Galata Köprüsü’nde |
İstanbul’da Fransız işgal güçlerine ait sadece Kumkapı’da bir hapishane vardı. Fakat İngilizler Galata Kulesi’nin altında, Arabyan ve Sansaryan Hanlarında, Kroecker ve Şahin Paşa otellerinde olmak üzere 5 hapishane kurmuşlardır. Bu bölge, binlerce insanın fişlendiği, işkenceye maruz kaldığı, Kuva-yi Milliye hareketine karşı casusluk faaliyetlerinin yürütüldüğü bir yerdir. Galata Kulesi, şehrin her yerinden görünen özelliği ile hem İngiliz derin devletinin sembolü olmuş hem de tüm istihbaratın toplandığı bir işkence merkezi olarak kullanılmıştır.
Aslında işgal yıllarında tüm Galata mahalleri birer İngiliz üssü haline gelmiştir. Galata Kulesi’nin bulunduğu sokak, Kuva-yi Milliyecileri izlemeye çalışan İngiliz istihbaratının merkezi olmuştur. Galata Kulesi de İngilizlerin gözetleme kulesi haline gelmiştir. İşgal süresince kulenin üzerinde İngiliz bayrağı dalgalanmıştır. O yıllarda kulenin kademeli çatısı üzerinde bir baraka vardır. İstihbarat amacıyla sonradan eklenen bu baraka, İngiliz askerleri tarafından gözetleme odası vazifesi görmüştür. Kulenin tepesi, Haliç ve İstanbul’un geniş bir alanını kapsayacak görünümünü gösteren eşsiz bir konuma sahiptir ve şehirdeki tüm hareketlilik kolayca takip edilebilmektedir.
İşgal yıllarında üzerinde İngiliz bayrağı dalgalanan Galata Kulesi ve Kule girişi önündeki işgalci İngiliz askerleri |
Galata Kulesi’nin yanındaki 1904 yılında inşa edilen Galata Evi isimli bina da İngiliz karakolu olarak kullanılmaktadır. Bu bina ve kule içinde, Kurtuluş Savaşı destekçileri, İngiliz derin devletinin profesyonel sorgucuları tarafından ağır işkencelere tabi tutulmuşlardır. İşgal kuvvetlerine tabi olan korkaklar tarafından gelen jurnaller burada değerlendirilmiş ve kilit önemdeki kişiler bilgi amacıyla burada sorguya çekilmiş, şiddet görmüş ve işkenceye tabi tutulmuşlardır. Birçok vatansever burada şehit edilmiş ve Kule’nin altına gömülmüştür. İleriki dönemlerde, Galata Kulesi’nin derinlerinde bulunan çukurlar ve alt kısmındaki kanallarda insan kafatasları ve kemikleri bulunmuştur. Kulenin orta boşluğunun bodrumu da zindan olarak kullanılmıştır. İşgal döneminde bu metotlarla binlerce insan fişlenmiş ve işkence görmüştür.
(1) İngiliz Postanesi, Galata’da, İngiliz Deniz Hastanesi’nin hemen karşısında bulunur. Bu bina işgal döneminde İngilizler tarafından istihbarat amacıyla kullanılmıştır.
(2) Galata Kulesi’nin sokağında bulunan, işgal döneminde binlerce Türk insanının fişlendiği, işkence gördüğü, Kuva-yi Milliye hareketine karşı casusluk faaliyetlerinin yürütüldüğü İngiliz Karakolu. Bina, önce İngiliz Hapishanesi olarak inşa edilmiş, ancak İngilizler İstanbul’u işgal ettikten sonra karakola dönüştürülmüştür. (3 and 4) İngiliz Deniz Hastanesi (Bahriye Hastanesi). Galata Kulesi’nin hemen sol altında bulunan küçük kule, İngiliz Bahriye Hastanesi’nin Rasat Kulesi’dir. İstanbul’un işgali sırasında İngilizler, bu kuleden İstanbul’a giren gemileri gözetlemiş ve istihbarat toplamışlardır. |
Galata Kulesi, İngiliz derin devleti için çok hayati bir noktadır. Hem Mevleviliğin merkezi olarak bilinmekte, hem de İngiliz istihbaratının ve İngiliz dehşet ve şiddetinin üssü olarak görülmektedir. Bölge, aynı zamanda İngiliz mahkemesi olarak da kullanılmıştır. Yani Galata bölgesi, hem karakol, hem işkence evi, hem hapishane, hem mahkeme, hem de istihbarat elemanlarının buluştuğu bir noktadır. İngiliz derin devleti, Firavun’un Tarassut Kulesi’nde yaptığı gibi Türk halkını Galata Kulesi’nden izlemiştir. Galata’daki arazi üzerinde kurulan İstanbul’un ilk Mevlevihanesi de İngilizler tarafından istihbarat için kullanılmıştır.
(1) Galata Mevlevihanesi’ndeki dervişler (2) İngiliz derin devleti elemanlarının karargah haline getirdikleri Kroecker Oteli. Otelin bodrum katları işkence odaları olarak kullanılmıştır. |
İşgal döneminde İngilizlerin İstanbul halkına yaptıkları zulmün ikinci önemli noktası ise Kroecker Oteli’dir. (Bu bina şu an öğretmenevi olarak kullanılmaktadır.) Otelin bodrumundaki odalar işkence odaları olarak kullanılmış ve işgale karşı gelen yüzlerce Kuva-yi Milliye direnişçisine bu odalarda işkence yapılmıştır. İngiliz derin devletinin John Bennett isimli istihbaratçı subayı işgal günlerinde Beyoğlu’nda şehre hakim konumdaki Kroecker Oteli’ni karargah haline getirmişti. Yüzbaşı Bennett elinde kamçısıyla, gece yarısı aşağıdaki işkencehanelerde kişileri sorguluyordu. Bennett işgal sonrasında da bir Mevlevi ve Sufi olarak Osmanlı ve Müslüman coğrafyası ile bağlarını hiçbir zaman koparmamıştır. İngiltere’de açılan ilk Mevlevi/Sufi tekkesini kuracak ve oranın ilk şeyhi olacaktır. Buradan, Türk Milletine ve Müslümanlara, Mevlevilik kisvesi altında zarar vermeyi hedefleyecek ve pek çok kişi onun ikiyüzlülüğünü fark edemeden İslam’ın yerine Rumilik gibi İslam’a muhalif bir anlayışı benimseyecektir. İngiliz derin devletinin İslam alemini içten çöküşe uğratma politikası, özellikle bu tarihlerden sonra Rumilik adı altında daha da yoğunlaşacaktır.
Gatala Mevlevihanesi Müzesi’nden bir görünüm. |
Gatala Mevlevihanesi’nin temsili resmi |
İngilizlerin İstanbul’daki istihbarat kaynaklarının özellikle Mevlevi tekkeleri olduğunu da burada belirtelim. Osmanlı’daki dönemin İngiliz hayranları, bir kısım “Rumi” vatan hainleri, söz konusu Mevlevihaneleri mesken edinmiş ve İngilizlere “sadık birer işbirlikçi” olabileceklerinin mesajını vermişlerdir.
İstanbul’u elinde tutmak isteyen işgal kuvvetleri halka yönelik de baskı uyguluyordu. Boğazda demirli işgal donanmasına ek olarak Galata Köprüsü’nün önüne de İngiliz denizaltısı yerleştirilmişti. Filoya ait silahlar şehre dönük ateşe hazır vaziyette bekliyordu. İşgal orduları tanklar ve zırhlı birliklerle İstanbul’da gövde gösterileri yapıyordu. Taksim Meydanı’nda hemen her noktaya tanklar yerleştirilmişti. Şehir içinde Osmanlı askerleri rütbesi ne olursa olsun işgal askerlerini selamlamak zorundaydı. İşgalcilerden karşılık vermesi ise beklenmiyordu. Halkın milli şuurunu engellemek için Padişah’a işgali tasvip eden ferman yayınlatılmış, Şeyhülislam’dan ve bazı din alimlerinden de fetva alınmıştı. Ayrıca İngiltere’den getirilen kasa kasa içkiler İstanbul meyhanelerini ve kahvehanelerini doldurmuştu. Bu sayede halk pasifize ve dejenere edilmeye çalışılıyordu.285
Galata Köprüsü üzerinde İngiliz deniz piyadeleri |
Galata Köprüsü üzerinde İşgal kuvvetleri |
İstanbul’un her yerinde İngiliz casusları mevcuttu. Kod adı RV5 olan bir ajan 1921’de İstanbul’da açtığı terzi dükkanıyla İttihatçı çevrelerin ve Atatürk’e yakın isimlerin terzisi olmayı başardı. Türk Dışişleri’ne girip çıkabiliyordu. Elde ettiği bilgileri İngilizlere aktarıyordu. Kod adı JQ6 olan diğer bir ajan ise İstanbul’da bir kahvehane işletiyordu. Bu kahvehane, Mustafa Kemal’e yakın isimlerin uğrak yeriydi. Mustafa Kemal taraftarlarının tüm toplantıları burada gerçekleşiyordu. Konuşulan gizli planlar, kahveci ajan tarafından doğruca İngilizlere aktarılıyordu. İstanbul halkı dört bir yandan İngiliz derin devletinin kuşatması altında yaşamını sürdürüyordu.286
Galata Köprüsü önünde, sözde halka baskı yapmak amacıyla tutulan İngiliz denizaltısı |
Mevlevilik Konusunda Önemli Açıklama |
Mevlana, 13. yüzyılda yaşamış bir mutasavvıftır. Mesnevi onun eseridir ve bu eserde, iman ve İslam ile ilgili güzel ifadeler bulunmakla beraber, Allah’a ve Kuran’a muhalif ve İslam itikatlarıyla ciddi şekilde çelişen ifadeler de bulunmaktadır. Bu özellikleriyle Mesnevi ve Mesnevi çerçevesinde geliştirilmiş olan Mevlevilik kültürü, İslam dinine muhalif izah ve uygulamalar barındırdığından, günümüzde İslam ile sinsice mücadele etmek isteyen bazı kesimlerin desteklediği bir kültür haline getirilmiştir. Bu kültür, daima Allah’ı inkar edenler, İslam karşıtları, cinsi sapıklar ve Darwinistler tarafından üstün tutulmuştur. Özellikle İslam camiasının içinde, homoseksüellik gibi Kuran’da haram kılınan uygulamaları, Darwinizm gibi Allah’ı inkar eden zihniyeti yaygınlaştırmaya çalışan kesimler, yöntem olarak Mevlevilik ve Rumilik kültürünü kullanmışlardır. İngiliz derin devleti de, tarih boyunca bu tehlikeli kültürü sürekli olarak Müslümanlara karşı kullanmaktadır.
Fakat bu izahları değerlendirirken, yapılan eleştirilerin doğrudan Mesnevi’nin yazarı Mevlana’ya yöneltilmediğini belirtmek gerekmektedir. Mesnevi’nin 13. yüzyıldan bu yana değiştirilmiş olabileceğini dikkate almak gerekmektedir. Söz konusu izahların, İslam toplumlarını yaralamak adına sonradan Mesnevi’ye eklenmiş olması muhtemeldir. Dolayısıyla burada eleştiri noktamız Mevlana Celalettin Rumi’nin kendisi değil, Mesnevi kitabının içeriği ve ona dayanarak geliştirilmiş garip Rumilik kültürüdür. Rumilik felsefesi, sonraki bölümlerde detaylı olarak anlatılacaktır. |
İşgal Sırasında Basın Sansürü
Tarihçi ve yazar Atilla Oral, İstanbul’un işgal edildiği günlerle ilgili olarak şu bilgileri verir:
İstanbul Boğazı’nda demirli düşman savaş gemilerinin çok önemli faaliyetleri vardı. Düşman savaş filosu İstanbul’da 5 yıl boyunca süs olsun diye beklemedi. Planlı ve programlı bir sindirme savaşı yürüttü.287
Sindirme savaşı, halk üzerinde psikolojik çöküntü oluşturabilme amacı taşıyordu. Halk üzerinden yapılan propagandaya ağırlık verilmişti; çünkü İngiliz derin devleti, Milli Mücadele’ye yönelik halk desteğinin ortadan kalkmasını istiyordu.
Kitabın 1. bölümünde detaylı bahsettiğimiz gibi, İngiliz derin devleti, kuruluşundan itibaren halkın “milli ve milliyetçi” değerlerini çöküşe uğratmak istemiştir. Bunun temel sebebi, bu değerlerden uzaklaşan toplumların fazla ayakta kalamamalarıdır. İngiliz derin devleti, İstanbul’un işgali sırasında da halkın desteğini alamayan bir hareketin “milli” olmaktan çıkacağı düşüncesiyle psikolojik anti propagandaya ağırlık vermiştir.
İngiliz derin devleti için bunu sağlamanın en önemli yollarından biri, basına yönelik sansürdür. Bu nedenle, işgal sırasında Türk basınına ciddi şekilde sansür uygulanmıştır. Gazeteler, yayınlanmadan önce mutlaka İngiliz güçlerinin denetimindeki sansür memurlarının kontrolünden geçirilmiştir. İngiliz derin devleti tarafından uygun görülmeyen yazı ve fotoğrafların; gazete, dergi ve diğer yayın organlarında yayınlanmasına izin verilmemiştir. Bu dönemde yayınlanan pek çok gazetede, birçok sütun boş olarak basılmıştır. Bunun nedeni, İngiliz derin devletinin uygun görmediği içeriklerin baskı aşamasında zorla gazeteden çıkarılmasıdır. Üzerinde İngiliz sansür otoritesinden geçtiğine dair “Censored By Allied Authorities The Censor” (Müttefik Yetkililer Tarafından Sansürlenmiştir) ibaresi bulunmayan fotoğrafların yayınlanması çok büyük suçtur.
İşgal kuvvetlerine ait donanmalar İstanbul sularında |
İngiliz derin devletinin uyguladığı insanlık suçunun tüm görsel kanıtları, o dönemde tamamen ortadan kaldırılmıştır. İşgale dair fotoğraf bulabilmek oldukça zor olmuştur. Çekilen savaş fotoğraflarının tümü İngiliz derin devleti tarafından sistematik bir biçimde toplanmıştır. Bu fotoğraflar yıllar sonra ancak İngiliz arşivlerinden elde edilebilmiştir. İngiliz arşivlerinden ele geçirilen bu fotoğraflar, yıllar sonra Türk halkını oldukça şaşırtmıştır. Atilla Oral, söz konusu fotoğraflara nasıl ulaştığını şu sözlerle açıklamıştır:
İngiltere arşivlerinde Türk Kurtuluş Savaşı ve işgal yıllarına ait çok sayıda önemli, görsel belgeler var. İngiliz devletinin, üzerinden belli bir süre geçtikten sonra arşivlerini araştırmacılara açtığı söylenir ama bu sadece yazılı bazı belgeler için geçerlidir. Fotoğraf gibi görsellere, ses kayıtlarına gelince bu iş değişir. Bu kitabı hazırlamak için 20 yıldır belge ve fotoğraf topladım. Hemen tüm görselleri İngiliz kaynaklarından, mezatlardan elde ettim. İşgalcilerin yıllarca sakladıkları görselleri, üçüncü kuşak torunları elden çıkarıyor, tarihin bilinmeyen pek çok yönü şimdi ortaya çıkıyor.288
İngiliz derin devletinin yaptığı zalimlikler, işgalin işkencelerle ve haksızlıklarla dolu gerçek yüzü, sansür nedeniyle hiçbir zaman Türk halkına ulaşamadı. Bu vahşeti anlamak ve o dönemde olanlara şahit olmak için 21. yüzyılın başlarına kadar beklemek gerekecekti. Bütün bu engellemelere rağmen gerçekleşmiş olan Milli Mücadele, İngiliz derin devletini en fazla şaşırtan olaylar arasındadır. Casuslar ve sansürler, Türk milletinin ferasetini engelleyememiş ve İngiliz derin devletinin bu tuzakları sonuç vermemiştir.
16 Mart 1920’de işgalci İngilizler, Şehzadebaşı’ndaki Mızıka Karakolu’nu basıp dört askerimizi şehit etmiş ve çok sayıda askerimizi de yaralamışlardı. |
İşgal İstanbul’unda İngiliz Derin Devletinin Destekçileri
İngiliz mandasını savunan Damat Ferid Paşa |
Kitabın önceki sayfalarında İngiliz derin devletinin İstanbul’u işgal planını nasıl uyguladığını detaylandırmıştık. Türk aleyhtarı propaganda ile nasıl uluslararası kamuoyunu yanlarına çektiklerini, diğer ülkelerle askeri işbirliği yaptıklarını, devletleri nasıl yönlendirdiklerini, anlaşmaları işgale uygun bir hale nasıl getirdiklerini, kendilerine karşı potansiyel muhalefeti nasıl engellediklerini ve en son olarak 16 Mart 1920’de işgali nasıl başlattıklarını anlattık. İngiliz derin devleti, işgalin devam edebilmesi için askeri, ekonomik ya da siyasal güç haricinde yerel destekçilere de ihtiyaç duyuyordu. Bu bölümde, bilerek ya da bilmeyerek işgalin parçası olan dönemin şahsiyetlerini ve kurumları anlatacağız.
İşgal döneminde yayınlanan Yeni İstanbul Gazetesi başyazarı Said Molla, 9 Kasım 1918 tarihinde “İngiltere ve Biz” başlıklı yazısında, bir kısım Osmanlı yöneticilerinin İngilizlere yaklaşımını şöyle anlatmıştı:
…”Anadolu köşelerine kadar memleketimizin bütün muhitinde İngilizler hakkında büyük bir hürmet ve muhabbet inkişaf eylemiş (meydana gelmiş) olduğundan, Türkiye’de ufak bir İngiliz müzaheretinin (yardımının) büyük ve vasi mikyasda (büyük ölçüde) başarıya ulaşacağı pek aşikardır”, “Osmanlılar eski Türkler, ancak İngiliz kavm-i necibinin (soylu kavminin) samimi müzaheretiyle (yardımıyla) te’min-i hayat (hayatını temin) ve refah edebilir.”289
İngiliz derin devleti, işgalin hemen sonrasında İstanbul’da, Müslüman düşmanı olan ve Anadolu hareketine karşı hareket eden büyük bir casus ağı kurdu. Bunların bir kısmı maaşa bağlanmışken bir kısmı gönüllü olarak çalışıyordu. İngilizlerin gücü, bazılarını adeta hipnoz etmişti.
İngiliz askerleri Galata Kulesi’nde |
İşgal subayları, bazı tekke ve dergahları istihbarat amacıyla kullanıyordu. Bu tekkelerin en başında da Galata’daki Mevlevi tekkeleri vardı. O tekkelerin müdavimlerinden bir tanesi de, önceki bölümlerde kimliği hakkında bilgi verdiğimiz, İngiliz İşgal Komutanlığı İstihbarat Şube Başkanı John Bennett’ti. Bennett anılarında şöyle söylüyor:
Dervişlerin nelerle meşgul olduklarını öğrenmek üzere talimat almıştım. Bir derviş kılık değiştirmiş, gizli bir ajan ya da siyasi, dini bir cemaatin fanatik bir misyoneri olabilirdi. Bunların başında da Mevleviler geliyordu.290
İngiliz derin devleti, kendisine istihbarat sağlayacak elemanlarını tek tek seçmekte, yetiştirmekte ve kendisine tabi kılmaktaydı. Birkaç övgü, biraz para, biraz da gelecek vaadi bir kısım İstanbulluları yoldan çıkarmıştı. Basit çıkarlar, bazıları için vatanın kurtuluşundan önde gelmişti. İşgalci askerlerin anılarında tarif ettikleri gibi, İstanbullular arasından fesini atıp İngiliz dostu olduğunu iddia ederek derin devletin kapılarını aşındıranlar vardı. Ancak her zaman olduğu gibi zalimin ve casusun hesapları geldiği yere geri dönecek ve sadece Allah’ın planı galip gelecekti.
Onlara bir süre tanıyorum. Hiç şüphesiz Benim düzenim sapasağlamdır. (Araf Suresi, 183)
İngiliz Muhipler Cemiyeti – Osmanlı Yönetimindeki İngiliz Dostları
İngiliz Muhipler Cemiyeti (İngiliz Dostları Derneği), Damat Ferid Paşa ve Said Molla gibi üyeleri bünyesinde barındıran, hararetli bir şekilde İngiliz mandasını savunan ve Milli Mücadele’ye karşı hareket eden bir dernektir. 20 Mayıs 1919’da kurulmuştur. Derneğin ana politikası İngilizlerden para yardımı alarak Anadolu’da karışıklıklar çıkarmak ve Milli Mücadeleyi engelleyebilmektir. O dönemde Kurtuluş Savaşı’na karşı yapılan tüm yerel ayaklanmaların arkasında derneğin izi vardır. Derneğin bir diğer hedefi ise, çeşitli yayın organları yoluyla İstanbul kamuoyunda, Ankara hükümeti aleyhinde ve İngiliz derin devleti lehinde imaj oluşturmaktır.
Dernek kurucu üyelerinden Said Molla, İstanbul’da Yeni İstanbul gazetesi ile propagandalar yapmıştır. İngiliz Büyükelçiliği’nden aylık 300 lira maaş aldığı daha sonra belgelerle ortaya çıkmıştır.291 Derneğin kuruluş beyannamesi, sözde “ilkel Türk soyunun Avrupa’dan getirilecek damızlık erkekler yoluyla ıslah edilmesi” gibi ilginç düşünceleri olan Dr. Abdullah Cevdet tarafından kaleme alınmıştır (Necip Türk Milletini tenzih ederiz). Dernek, kuruluşundan sonraki 3 ay içinde 53 bin üyeye ulaşmıştır. 23 Mayıs 1919’da Said Molla, tüm belediye başkanlarına tek kurtuluş yolunun İngiliz manda ve himaye fikrinin kabulü olduğunu telgrafla telkin etmiştir.292
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta, derneği ve üyelerinin amacını şu şekilde anlatmıştır:
İstanbul’da, mühim addolunacak teşebbüslerden biri İngiliz Muhipleri Cemiyeti idi. Bu isimden, İngilizlere muhip olanların teşkil ettiği bir cemiyet anlaşılmasın! Bence, bu cemiyeti teşkil edenler, kendi şahıslarını ve menfaati şahsiyetlerini sevenler ve şahıslar ile menfaatlerinin masuniyeti (korunması) çaresini Lloyd George hükûmeti marifetiyle İngiliz himayesini teminde arayanlardır. Bu bedbahtların (mutsuz insanların), İngiltere Devletinin, kül halinde, bir Osmanlı Devleti muhafaza ve himaye etmek emelinde olup olamayacağını, bir defa mülâhaza edip etmedikleri cayi teemmüldür (etraflıca düşünmeye değerdir)…
Cemiyette İngiliz milletine mensup bazı sergüzeştcular (maceracılar) da vardı. Meselâ: Rahip Frew gibi. Ve muamelât ve icraattan anlaşıldığına göre, cemiyetin reisi Rahip Frew idi.
Bu cemiyetin iki cephe ve mahiyeti vardı. Biri alenî cephesi ve medeni teşebbüsatla (girişimle), İngiliz himayesini talep ve temine matuf mahiyeti (yönelik bir içerik) idi. Diğeri hafî ciheti (gizli yönü) idi. Asıl faaliyet bu cihette idi. Memleket dahilinde teşkilât yaparak isyan ve ihtilâl çıkarmak, şuuru millîyi felce uğratmak, ecnebî müdahalesini teshil etmek (kolaylaştırmak) gibi hainane teşebbüsat, cemiyetin bu hafî (gizli) kolu tarafından idare edilmekte idi. Sait Molla’nın cemiyetin alenî teşebbüsatında olduğu gibi hafî cihetinde de ondan daha ziyade rolü olduğu görülecektir. Bu cemiyet hakkında söylediklerim, sırası geldikçe vereceğim izahat ve icabında irade edeceğim vesaikle (belgelerle) daha vazıh (açık) anlaşılacaktır.293
Atatürk’ün Nutuk’ta bahsettiği Rahip Frew, İngiliz istihbaratının İstanbul şefi idi. Bütün İngiliz haberleşme şifreleri Frew’in elinde idi. Karakol Cemiyeti’nden Ali Rıza Bey bu şifreleri çalmış ve çözmüştü. Bu sayede Damat Ferid Paşa’nın teşviki ile Diyarbakır’da isyana kalkışacak Bedirhan Aşireti’nin bilgileri ve bu isyanın ne zaman başlayacağı Frew’un dosyasından öğrenilmiş, doğrudan doğruya Mustafa Kemal Paşa’ya haber verilerek tedbir alması sağlanmıştı.
İstanbul’da İngiliz propagandası yapanlar sadece İngiliz Muhipler Cemiyeti üyeleri değildi. Refi Cevat Ulunay’ın çıkardığı Alemdar gazetesi Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı gün “Kimi İstiyoruz” başlıklı başyazısında, “Her gün bir uzvumuz (organımız) koparılacağına tenimizi bir doktora teslim edip kurtulalım. Anglosaksonlar bulundukları yere öyle bir hayat nefh ederler (üflerler) ki, onu istikbale (geleceğe) karşı kuvvetli bir namzet (aday) olacak bir mevkiye (konuma) getirirler.” demişti.
Yine Damat Ferid’in ardından göreve gelen Sadrazam Tevfik Paşa, 11 Kasım’da göreve gelir gelmez Daily Mail gazetesine şu demeci vermişti: “Gayemiz, İngiltere ile eski dostluğumuzu canlandırmaktır. İtilaf devletlerinin bizi biraz tecrübeli şahısların emrine vermeleri lazımdır.”294
İstanbul’un İşgali Sırasında İngiliz İşbirlikçileri Romanlara Konu Olmuştur |
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun İstanbul’un işgalini anlatan “Sodom ve Gomore” adlı ünlü romanındaki kahramanı Sami Bey; milli değerlerden uzak, kendi benliğini unutmuş, yabancılara yakın olursa değer kazanacağını zanneden bir kozmopolittir. Sami Bey, İngilizlerin her şeye muktedir olduğu kanısındadır. Bu nedenle Anadolu’daki Millî Mücadele’ye karşıdır. İşgalde Sadrazam Damat Ferid ve gazeteci Ali Kemal bu tiplemenin önde gelenleridir.
Görülebildiği gibi işgal sırasında İngilizlere yaranmaya çalışanların sayısı çok olmuştur. Bunlar, yaptıkları casusluk faaliyetleri ve verdikleri gizli bilgilerle güçlük içindeki İstanbul ve Anadolu halkına zorluklar yaşatmışlardır. Milli mücadele, bu zorlu şartlar altında başlamış ve casuslara rağmen başarıya ulaşmış olağanüstü bir mücadeledir. |
Bediüzzaman, Kuva-yi Milliye Karşıtı Fetvaları Geçersiz Saymıştır
İngiliz derin devleti, İstanbul’un işgalinden hemen sonra, bazı sözde din adamlarını da kendisine destekçi olarak devşirmiştir. 1920’de İngilizlerle işbirliği yapan sözde alimler, İngiliz işgalinin hak olduğunu, Kuva-yi Milliye’nin İslam’a uygun olmadığını belirten bir fetva yayınlamışlardır. Bu fetvaya ilk karşı çıkan Bediüzzaman Said Nursi’dir:
İşgal altındaki bir memlekette İngilizlerin emri ve tazyiki altında bulunan bir idarenin ve meşihatın (şeyhülislamın) fetvası mualleldir (sakattır), mesmu (güvenilir) olamaz. Düşman istilasına karşı harekete geçenler asi değillerdir, fetva geri alınmalıdır.295
Bediüzzaman’ın İngiliz derin devletini tasvir eden sözleri şöyledir:
İngiliz (İngiliz derin devleti) siyasetinin hassa-i mümeyyizesi (ayırıcı özelliği), fitnekârlık (fitnecilik), ihtilâftan istifade (ayrılıklardan menfaat sağlamak), menfaat yolunda her alçaklığı irtikâp (organize) etmek, yalancılık, tahripkârlık (tahrip edicilik), hariçte menfiliktir (olumsuzluktur). Fenalık ve ahlâk-ı seyyie (kötü ahlak) siyasetine vasıta olduğu için, her yerde ahlâk-ı seyyieyi (kötü ahlakı) himaye ederek teşcî eder (cesaretlendirir).296
Bediüzzaman, İstanbul’un işgali ve kara propagandaları ile fikri olarak mücadele eden dönemin en önemli din alimidir. Üstadın, Arapça ve Türkçe olarak gizlice basılıp el altından dağıtılan Hutuvat-ı Sitte isimli eseri, İngilizlere karşı Kuva-yi Milliye şuurunu pekiştiren önemli bir yayındır. Bu eserden sonra İngiliz işgal komutanlığı Bediüzzaman’ın öldürülmesi emrini vermiş ve Üstad, İngilizler tarafından tüm İstanbul’da aranmıştır. Ama Allah’ın koruması ile derin devletin eli Bediüzzaman’a ulaşamamıştır.
Bediüzzaman Hazretleri’nin II. Abdülhamid Tarafından Akıl Hastanesine Gönderilmesi |
Üstad Bediüzzaman Said Nursi, İngiliz derin devletinin hain planlarını en başından beri fark eden ve karşı duruşu ile gençlik yıllarından itibaren dikkat çeken cesur bir Allah aşığıdır. İngiliz derin devletinin elemanları, kısa süre içinde bu kararlı mücadele insanının aklını ve yeteneğini fark etmiş ve onu engellemeye çalışmışlardır. Bu engelleme çabalarından biri, Üstad’ın İstanbul’a gelişinin ardından, II. Abdülhamid’i ziyareti sırasında gerçekleşmiştir.
Bediüzzaman, Van’da Fen bilimleriyle İslami ilimlerin birlikte okutulacağı, Medresetü’z-Zehra ismini verdiği üniversitenin yapımı konusundaki fikirlerini hükümete iletmek için 1907 yılında İstanbul’a gelir. Kısa bir süre sonra bu talebini Padişah II. Abdülhamid’e iletmek istemiş ve bu nedenle Saray’ı ziyaret etmiştir. Saray’da, yöresel kıyafetleri ve başındaki sarığı bahane edilerek tutuklanmış ve Üsküdar Toptaşı Akıl Hastanesi’ne sevk edilmiştir.1 Sultan Abdülhamid’in emri ile, gerekçesiz gerçekleşen bu haksız uygulama, Üstad’ın cesareti karşısında İngiliz derin devletinin duyduğu korku ve çekinceyi gözler önüne sermektedir. Bediüzzaman Said Nursi hastaneye getirildiğinde orada bulunan Gaziantep’in eski ve tanınmış doktorlarından Dr. Hamit Uras şunları anlatmıştır: İkinci Meşrutiyet senelerindeydi. Biz Mekteb-i Tıbbiyede (Tıp Fakültesi’nde) talebe idik. Bediüzzaman da İstanbul’da bulunmaktaydı… Onun unvanı ve şöhreti her tarafa yayılmıştı. Daha sonra kendisi Adlî Tıbba sevkedilince Adlî Tıptaki doktorlar, muayenesini sohbet ederek yapıyorlar. Bediüzzaman orada bulunan bir teşrih (anatomi) kitabını eline alarak dört-beş sayfasını okuyor ve kendisinin o sahifelerden imtihan edilmesini istiyor. Biraz sonra da, mezkûr sahifeleri aynen ezberden okuyor. Durumu hayretler içinde tâkip eden Rum doktor heyecan ve şaşkınlıkla, “Bediüzzaman’da cinnet değil, dehâ vardır” diye raporunu veriyor.2 Bediüzzaman hakkında doktorlar tarafından akıl hastası olmadığına dair bir rapor hazırlanmış ve hastaneden çıkartılarak tekrar zaptiye nezaretine (polis müdürlüğüne) gönderilmiştir.3 Bundan sonra Abdülhamid, Bediüzzaman’dan, bir miktar para karşılığında memlekine gitmesini istemiş; Bediüzzaman bunu şiddetle reddetmiştir. |
Kaynak:
1. Said Nursî, Wikipedia, https://tr.wikipedia.org/wiki/Said_Nurs%C3%AE 2. Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, Nesil Yayınları 3. Vahide, Şükran, Bediüzzaman Said Nursi / Entelektüel Biyografisi; TDV İslam Ansiklopedisi, cilt: 35, s. 565 |
Milli Mücadele yıllarında, cepheye gerek kağnılarla gerekse sırtlarında cephane taşıyan Türk kadınları |
İngiliz Derin Devleti, Milli Mücadele’yi Engelleyememiştir
İngiliz derin devletine yaranma amacı güden daha önce bahsettiğimiz kişilerden gelen istihbaratlarla, Milli Mücadele’nin yanında yer alan, Anadolu’ya silah getiren, insan ve yardım malzemesi sağlayan vatanseverler deşifre ediliyordu. Yakalanan kahramanlar mahkeme edilmeden sorgusuz sualsiz İngiliz idam mangalarının önünde kurşuna dizilerek şehit ediliyorlardı. İdam öncesinde, Yüzbaşı Bennett’in Kroecker Oteli’ndeki işkencehanelerine getiriliyor ve bodrum katında istihbarat amacıyla ağır şekilde şiddet görüyorlardı.
Elbette yukarıda anlatılan karakterler, Türk halkı içinde sadece küçük bir zümre idi. İstanbul halkı ölümü göze alarak eline geçen silah ve cephaneyi saman arabaları, yem torbaları ve sebze küfeleri içinde Karadeniz Boğazı’nın dışına kadar taşıyıp İnebolu’ya gidecek mavnalara yüklüyordu. Vatanseverler kurşuna dizilmeyi göze alarak Selimiye ve Maçka gibi silah depolarını boşaltıyordu. Düşman kuvvetleri, Türk limanlarındaki bütün gemi ve motorlara el koymuşlardı. Onun için karada kağnılar, denizde mavnalar tek nakil vasıtaları idi.
İstanbul halkı işgal yıllarında aç ve çıplak kaldı. İstanbul’u besleyen, giydiren şehirler artık bu görevi yapamıyordu. Bütün bu yokluklara rağmen fedakar Türk Milleti, elinde avucunda ne varsa Milli Mücadele’yi desteklemek için Anadolu’ya gönderdi. Kadınlar yatak ve yastıklarındaki yünleri Anadolu’daki askerlere giyecek ve çorap yapmak için kullandılar.
İşgalin Organizatörleri ve Derin Devlet Bağlantıları
Dönemin İngiliz Başbakanı Churchill, “Dünyada çok kapsamlı bir olayın yaşandığını ve çok ince hesaplarla yapıldığını, bizlerin de bu senaryoda sadece sadık bir uşak olarak hizmet edeceğimizi göremeyen kör ve ahmaktır” demiştir.297
PKK terör örgütünün lideri Öcalan da, başlattığı terör faaliyetlerine asıl olarak İngiliz derin devletinin yön verdiğini ve bu tip temel politikaları bu derin güçlerin planladığını açıkça ifade etmektedir:
İngiltere, bizim konumuza en akıllı yaklaşan ülkedir. MED TV’ye yayın hakkı verdi. Politikaları İngiltere oluşturur. ABD’ye uygulattırır. İngiltere bence ana politikayı oluşturmaktadır. Avrupa’daki işbirlikçilerine ama özellikle ABD’ye bunu uygulattırmaktadır. Ortada bu konularla ilgili belge yok, olması da mümkün değildir zaten. Ancak gelişmelerde dikkat edilmesi gereken konu Avrupa’nın İngiltere’de düğümlenmesidir. Konulara çok derin yaklaşıyor.298
İngiliz derin devleti, yıllarca Müslüman alemi içinde mezhepçilik, aşiretçilik gibi unsurları yaygınlaştırmış ve Müslümanlar arasında bölücülük çıkarmıştır. |
Öcalan, 11 Nisan 2008 tarihinde İmralı’daki bir konuşmasında ise İngiliz derin devletine şu şekilde dikkat çekmiştir:
(İngilizler) Ta 16. yüzyıldan bu yana dünyada neler olacağını Londra’da planlayıp dünyaya servis yapıyorlar.
İngilizler toplumda her türlü yönlendirmeyi de yapıyorlar, Marks da Londra’da yaşıyordu, onu orada tuttular. Marks fikirlerini orada oluşturdu, oradan dünyaya yaydı… Marks, Kraliçe Elizabeth’in eli altındaydı. Marks da Lenin de, Mao da hepsi İngiliz oyunlarına geldiler.
İngiliz derin devletinin, planlarını uygulayan ve yöneten kadrolara ihtiyacı vardır. Bu bölümde İstanbul’un işgali temelinde “Osmanlıyı Parçalama Planı”nı yöneten ve uygulayanları kendi ağızlarından tanıyacağız.
Lloyd George
Lloyd George |
Osmanlı’nın parçalanışı planının uygulanması yıllarında, İngiliz Hükümeti’nin başı Başbakan Lloyd George’du. Başbakan, Türk toprakları ve Türklerin geleceği için uyguladığı planı şöyle tanımlıyordu:
Yunanlar, Doğu Akdeniz’de geleceğin milletidirler. Büyük Yunanistan, İngiliz İmparatorluğu için paha biçilmez bir kazanç olacaktır. Doğu Akdeniz’in en önemli adaları onlarındır. Bunlar, Süveyş Kanalı Yolu ile bizim Hindistan, Avustralya ve Uzakdoğu’ya giden ulaştırma yollarımız üzerinde bulunan tabii deniz üsleridir. Eğer onlara milli yayılışları devrinde sağlam bir dostluk gösterirsek, İmparatorluğumuzun birliğini sağlayan büyük yolun başlıca koruyucularından biri olurlar.299
George’un bu sözlerinin anlamı şuydu: Anadolu topraklarını da içine katarak kurulacak sözde “Büyük Yunanistan”, İngiliz İmparatorluğu’nun sınırlarını koruyacak bir bekçi görevini üstlenecekti. Lloyd George bu amaç doğrultusunda da Yunanları Doğu Trakya ve İzmir’e çıkartarak, onların sözde “milli yayılışlarını” sağlamaya çalıştı. İngiltere bu sayede Türkleri kendi ülkelerinde yenmek için İngiliz askerini tehlikeye atmamış olacak ve “Büyük Yunanistan” ideali peşinde olan Venizelos’u alet olarak kullanacaktı. Lloyd George; Yunan işgali ile Türkiye’nin gücünü yok edip , Türk topraklarını müttefikler arasında paylaşmayı kolaylaştırmak niyetindeydi. George, bu planı gerçekten de uygulamaya koymuş, Yunan yenilgisinin ardından sürekli övgü yağdırdığı bu müttefiki tam anlamıyla yarı yolda bırakmıştır.
İngiliz Başbakanı daha önce de birçok defa “Türkleri Orta Asya’ya sürmek Avrupa için bir mecburiyettir” gibi ırkçı sözlerle Türklere bakış açısını anlatıyordu. Keza, İstanbul’un işgalini kabinesinde ve İngiliz Parlamentosu’nda onaylatmak için kullandığı “Türkler ancak direnemeyecekleri bir güç kullanılarak akıl yoluna götürülebilirler,” ifadeleri işgalin fitilini ateşlemiştir.300
Lloyd George’un Atatürk’le ilgili 19 Ekim 1922 tarihinde Avam Kamarası’nda sarf ettiği meşhur söz, İngiliz derin devletinin planının kimler tarafından ve nasıl bozulduğunu açıkça ortaya koymaktadır:
İnsanlık tarihinde dâhiler pek ender görülür. Fakat ne acıdır ki, Tanrı, bir dâhiyi Türkiye’de dünyaya getirdi ve biz onunla çarpışmak zorunda kaldık. Mustafa Kemal gibi bir dâhiyi yenmemiz imkânsızdı.301
Lloyd George, Türkiye’yi parçalama planlarının başarısızlığa uğramasının hemen ardından istifa etmek zorunda kaldı. 1930’lara gelindiğinde siyaset alanından uzaklaşmış ve güven duyulmayan bir siyasetçi olarak etkisiz hale gelmiştir.
Lord Curzon |
Lord Curzon
Lloyd George hükümetlerinin Dışişleri Bakanı Lord Curzon, “Hindistan sınırı Fırat’ta olmalıdır” tezinin sahibidir. İngiliz derin devletinin politikası gereği, Hindistan’ın tam kontrolü için, Osmanlı sınırları içindeki Arap ve Kürt bölgelerinin, İngiliz mandası altına alınması gerektiğini savunmuştur.
Nereden para bulacaksınız, ancak biz verebiliriz. Memnun olmazsak kimden alacaksınız? Harap bir memleketi nasıl kurtaracaksınız? İhtiyaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman, bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkartıp size göstereceğiz!302
Bu sözler Lozan Görüşmelerinde Lord Curzon tarafından İsmet İnönü’ye söylenmiştir. Gerçekten de bugün dahi görüşme masalarında Lozan’da geri aldığımız tüm haklar çeşitli vesilelerle karşımıza çıkartılmakta, zorla geri alınmaya çalışılmaktadır. Bugün, AB’nin vize serbestisi için terörle mücadele kanununu değiştirmemizi istemesi dahi Curzon’un tehdidinin hayata geçmiş örneğidir.
Curzon’un, necip milletimize yönelik bakışı 4 Şubat 1920’deki notlarında şöyle geçmektedir:
Türkler Avrupa’dan atılmalıdır. Amerikan Senatör Lodge’nin dediği gibi İstanbul Türklerden tamamen alınmalı, bir veba tohumu olan savaşların yaratıcısı, komşuları için bir küfür olan Türkler, Avrupa’dan silinmelidir. Türkler Asya’nın Kızılderilileridir, akıbetleri de onlar gibi olacaktır.303 (Türk Milletini tenzih ederiz)
Somerset Arthur Gough-Calthorpe |
Somerset Arthur Gough-Calthorpe
İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe’un, Londra’ya gönderdiği birçok telgrafta, Osmanlı Devleti’ni zayıf düşürmenin bir yolunun da Kürtler ile Türkleri birbirine düşürmekten geçtiği ifade edilmiştir.
Mondros Mütarekesi görüşmeleri sırasında Amiral Calthorpe “Türkleri incitip üzmemek için elden gelen her şeyin yapılarak, Yunan gemilerinin İzmir gibi İstanbul’a da gönderilmeyeceği kanaatinde bulunduğunu; fakat ‘İstanbul işgal edilmeyecektir‘ suretinde bir madde konulamayacağını” söylemiştir.304 Bu sözlerden sadece 13 gün sonra Yunan ve İngiliz gemileri boğaza demir atmışlardır.
İzmir’in Yunanlar tarafından işgal edileceğini bildirmek görevi de yine Calthorpe’a düşmüştür. Amiral 14 Mayıs 1919 günü sabah saat 9:00’da 17. Kolordu Kumandanı Ali Nâdir Paşa’ya bir nota vererek “İzmir istihkâmları ile müdâfaa tedbirlerini hâiz (sahip olan) arazinin, Mütârekenâme’nin 7. maddesine uygun olarak İtilâf Devletleri kuvvetlerince işgal edileceğini” bildirmiştir. Aynı gün ikinci nota ile de, 15 Mayıs 1919 günü Yunanların İzmir’i müttefikler adına işgal edeceği ve limandaki donanmanın işgal sırasında düzen temininde en üst yetkili olacağını söylemiştir.
John Michael de Robeck |
John Michael de Robeck
Amiral Robeck, Kürt-Ermeni anlaşmasının taraflara ve İngiltere’ye önemli siyasi kazançlar sağlayacağına inanıyordu. 11 Aralık 1919’da Lord Curzon’a gönderdiği telgrafta anlaşmanın İngiltere’nin bölgedeki çıkarlarını koruduğunu yineleyerek, Kürt ve Ermeni isteklerinin dikkatli bir şekilde desteklenmesi ve himaye edilmesi gerektiğini ifade etti. Lord Curzon ise 20 Aralık tarihli cevabında Komiserliğe tarafların cesaretlendirilmesi ve teşvik edilmesi emrini verdi.305
Kürt ve Ermeni kardeşlerimize isteklerinin verilmesi kuşkusuz normaldir. Burada dikkat çeken nokta, İngiliz derin devleti elemanlarının bunu sadece kendi menfaatleri için istemeleridir. Menfaat bittiğinde ise İngiliz derin devleti, tıpkı Lozan sonrasında olduğu gibi, Kürt köylerini bombalamaktan çekinmeyecektir.
Aynı zamanda İstanbul’un işgalinin mimarlarından olan De Robeck “Müttefikler barışı zorla kabul ettireceklerse, İstanbul’da Türklere üstün gelip onların direnişlerini zayıflatmak zorundadırlar” ifadesi ile işgali haklı göstermeye çalışmıştır.306
George Francis Milne |
George Francis Milne
Savaş ve işgal öncesi Karadeniz orduları komutanlığı yapan ve İstanbul’un işgalinin komutasına atanan George Milne, Kafkas halkları ve Türkler için şu sözleri sarf etmiştir:
Bölge ve tüm yerleşik halkların hepsi aynı şekilde tiksindiricidir. Gürcüler, Bolşeviklerin kılık değiştirmiş halidir. Ermeniler, her zamanki Ermenilerdir – değersiz bir ırk. En iyisi gibi olan Azeri Türkleri de gerçekte barbardırlar. İngiliz ordusunun çekilmesinden sonra halklar birbirlerine düşecektir ama tüm ülke birbirinin boğazını kesse bile dünyanın büyük bir kaybı olmaz. Bu halklar için bir İngiliz askerinin bile hayatını kaybetmesine değmez.307 (Burada adı geçen tüm milletleri sarf edilen sözlerden tenzih ederiz)
George Milne, Atatürk’ün Anadolu’da başlattığı hareketten çok tedirgin olmuştu. Osmanlı Savaş Bakanlığı’ndan 6 Haziran 1919’da şu istekte bulundu:
General Kemal Paşa ile kurmaylarının vilâyetlerde bulunuşlarının istenir bir şey olmadığını ekselansınıza bildirmekle onur duyarım. Seçkin bir generalle kurmaylar kurulunun ülke içinde dolaşmaları, kamuoyunu tedirgin etmektedir. Ben askerlik bakımından bunların çalışmalarını gereksiz görmekteyim. General Kemal Paşa ile yanındakilerin hemen İstanbul’a dönmeleri için emir vermenizi dilerim.308
1. Bell ve Lawrence, Churhill ile birlikte Kahire Konferansı için Mısır’da 2. İngiliz derin devletinin Osmanlı’da isyanları organize etmek için gönderdiği ajanlar: Gertrude Bell ve T. E. Lawrence |
Milne’ın Türk halkını ve İstanbul yönetimini küçük gören, çoğunlukla üst perdeden olan konuşma üslubundan ve Savunma Bakanlığı’nın çaresiz cevaplarından Atatürk de çok rahatsız olmuştur. Nutuk’ta düşünceleri şöyledir:
…Bu hâl, ne teşkilât-ı milliyeye karşı izzetinefis meseleleri çıkaran Harbiye Nazırı’nın ve ne de Osmanlı Devleti’nin istiklâlini temin etmek mesuliyetini deruhte etmiş (üzerine almış) olan kabinenin izzetinefis ve haysiyetine dokunmuyor. Bu hâlin kendilerinin haysiyetini ve devletin istiklâlini çoktan rahnedar eylemiş (zarar vermiş) olduğunu fark etmek istemiyorlar. Hiç olmazsa protesto etmiyorlar. Hiç olmazsa bu tasallut (saldırı) ve tecavüz-i istiklâlşikenaneye (istiklali bozacak bir tecavüze) vasıta olmayız diye feryada cesaret edemiyorlar…309
Burada yer verdiğimiz ifadeler, bu şahısların Türklerin aleyhine sözlerinin sadece küçük bir kısmıdır. Gerçekte kalpleri Türk Milleti’ne karşı kin ile doludur ve İstiklal Mücadelesi’nin başlama tarihine kadar ve sonrasında bu kini ortaya çıkaracak galiz uygulamalarda bulunmuşlardır. Kendilerince aşağı bir ırk olarak gördükleri Osmanlı Milletlerini her fırsatta ezmeye ve küçük düşürmeye çalışmışlardır. Gerçekte, bugün de benzer zihniyet devam etmektedir. Dostluğu ve geleceğini derin devletler yanında bulacağını sananlar bu gerçeği unutmamalıdırlar.
(1) Sir Charles Harington Harington (2) İsmet İnönü, İstanbul İşgal Orduları Başkomutanı Sir Charles Harington Harington’un veda partisinde (3) Sir James Marshall-Cornwall |
Osmanlı Topraklarındaki Casuslar
İstanbul’a Rapor Vermektedir
Osmanlı’nın yıkılması planının temel uygulayıcıları, toprakların dört bir yanına dağılmış olan casuslar olmuştur. Bu casuslar devletler kurmuş, ülkeleri bölmüş, krallar atamış ve sınırları çizmişlerdir. Bu geniş casus ağı, İngilizler tarafından, İstanbul’daki askeri istihbarata bağlı operasyon merkezi tarafından yönetilmiştir. İstanbul’un işgali, bu casusluk ağına da lojistik anlamda destek sağlamıştır. “İşgal subayı” adı altında Anadolu’ya onlarca casus sevk edilmiştir.
Bağımsızlık hareketinin güçlenmesi ile bu istihbarat ağı Türk askeri planları üzerine yoğunlaşmıştır. 1921’de Sir James Marshall-Cornwall, Genelkurmay Başkanı Sir Charles Harington Harington’a bağlı özel istihbarat subayı olarak atanmıştır. Cornwall, Ankara Hareketi’ni ve Mustafa Kemal Paşa’yı izlemek için küçük ama operasyonel bir ekip kurmuştur. Çok iyi Türkçe konuşan Cornwall, daha sonra 1941’de, İsmet İnönü’yü İngilizlerin yanında II. Dünya Savaşı’na girmeye ikna etmek için bir kez daha Türkiye’ye gönderilmiş fakat bu çabasında başarılı olamamıştır.
Dipnotlar:
283. Aytek Soner Alpan, Yeni başlayanlar için 10 soruda Lozan (2): Lozan ve Sevr arasında pek de fark yok muydu?, Haber Sol, http://haber.sol.org.tr/toplum/yeni-baslayanlar-icin-10-soruda-lozan-2-lozan-ve-sevr-arasinda-pek-de-fark-yok-muydu-173544
284. “İstanbul’un İşgali, Wikipedia, https://tr.wikipedia.org/ wiki/%C4%B0stanbul’un_%C4%B0%C5%9Fgali
285. ‘Yeşilay Tarihçesi’, Yeşilay, http://www.yesilay.org.tr/tr/ kurumsal/tarihce
286. “İngiliz Casuslar Terzi ve Kahveci ile Atatürk’ü İzledi”, T24, 22.09.2010, http://t24.com.tr/haber/ingiliz-casuslar-terzi-ve-kahveci-ile-ataturku-izledi,100045
287. Ali Dağlar, “90 Yıllık Sır Perdesini Kaldıran Kitap: İşgal Altındaki İstanbul”, Hürriyet, 07.10.2013, http://www.hurriyet.com.tr/90-yillik-sir-perdesini-kaldiran-kitap-isgal-altindaki-istanbul-24859602
288. Ali Dağlar, a.g.m.
289. Kerrar Esat Atalay, “Milliyetçiler İngiliz taraftarlığı propagandalarını nefretle karşılıyordu”, Yeniçağ, 24.01.2014, http://www.yenicaggazetesi.com.tr/milli-mucadelede-zararli-dernekler-ve-isyanlar-93885h.htm
290. John Bennett, Witness: The Story of a Search, USA: Bennett Books, 1997
291. Yrd. Doç Dr. Mehmed Demiryürek, “Kıbrıs’ta Bir 150’lik: Said Molla (1925-1930)”, Mustafa Kemal Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 57, Cilt: XIX, Kasım 2003
292. “Ankara Milletvekili Mustafa Kemal Paşa’nın Ateşkesten Meclisin Açılmasına Kadar Geçen Süre İçindeki Siyasi Durum Hakkındaki Meclis Konuşmaları”, Atatürkiye, http://www.ataturkiye.com/nutuklari/1d1yy.html
293. Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2015
294. Nurullah Çetin, “Harici ve Dahili Bedhahları Tanımak”, Öncevatan, http://www.oncevatan.com.tr/m/?id=29925 &t=makale
295. Mustafa Akca, “Hutbe-i Şamiye: “Said Nursi ve Davranışı”, Köprü, s. 115, 2011 http://www.koprudergisi.com/ index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=1122
296. Bediüzzaman Said Nursi, Eski Said Dönemi Eserleri, İstanbul: Yeni Asya Neşriyat, 2010, s. 537
297. “İşte Masonlara Ait ve Daha Önce Hiç Bilinmeyen Yeni Bir Yemin Metni”, Siyasethane, 08.04.2012, http://www.siyasethane.com/kose-yazilari-ve-makaleler/372-iste-masonlara-ait-ve-daha-once-hic-bilinmeyen-yeni-bir-yemin-metni.html
298. Arslan Tekin, İmralı’daki Konuk, İstanbul, Bilgeoğuz Yayınları, 2009, s. 57-435.
299. Mehmet Temel, “Ulusal Çıkar Politikası Açısından İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne ve Milli Mücadeleye Bakışı”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, s. 1, 1998
300. Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, çev. Cemal Köprülü, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2011
301. Onur Öymen, Silahsız Savaş: Bir Mücadele Sanatı Olarak Diplomasi, 8. Baskı, İstanbul: Remzi Kitabevi, 2015, s. 355
302. “TBMM Genel Kurul Tutanağı 20. Dönem 3. Yasama Yılı 38. Birleşim”, 06.01.1998, https://www.tbmm.gov.tr/ develop/owa/tutanak_b_sd.birlesim_baslangic?P4=11005&P5=B&page1=29&page2=29
303. “George Curzon”, Wikiquote, https://tr.wikiquote.org/ wiki/George_Curzon
304. Mustafa Turan, “İzmir’in İşgali Üzerine”, Atatürk Araştırma Merkezi (ATAM), http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-36/izmirin-isgali-uzerine
305. Selçuk Ural, “Mütareke Döneminde İngiltere’nin Güneydoğu Anadolu Politikası”, Ankara Üniversitesi Türk Inkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, s. 39, 2007, s. 425-463
306. Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile ilgili İngiliz Belgeleri 2, çev. Cemal Köprülü, İstanbul: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık, 2001
307. Svante Cornell, Small Nations and Great Powers: A Study of Ethnopolitical Conflict in the Caucasus, UK: Curzon Press, 2001
308. Kadir Algül, “Atatürk Dönemi Türk İngiliz İlişkileri 1919-1938”, Atatürk İlkeleri ve İnkılapları Semineri, İstanbul, 2009
309. Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2015, s. 237.