Bir arada, huzur içinde yaşamak kolay ve güzel olan iken, tarih boyunca birçok nesil savaşı, öldürmeyi, katliamı tercih etmiş. Barışta, sevgide, dostlukta irade göstermek yerine en küçük bir anlaşmazlığı yüz binlerin kanının aktığı büyük bir savaşa çevirmeyi kolay görmüş. Hatta kimi zaman da ortada herhangi bir anlaşmazlık dahi yokken, çeşitli hile ve aldatmalarla çatışmaların zeminini hazırlamışlardır.
Askeri güçler, istihbarat örgütleri ya da terörist gruplar, mücadelede klasik yöntemlerin dışında bazı aldatma stratejileri uygularlar. Bu, tarih boyunca böyle olmuştur.
Amaç; sahip olunan askeri gücün, hedef ya da strateji gibi istihbari bilgilerin karşı taraftan gizlenmesi, gerçeğin gözlerden saklanmasıdır. Bir başka amaç ise, savaşan tarafın yaptıklarını, hem kendi ülkesinde hem de dünya kamuoyunda meşrulaştırma isteğidir. Bazen de bu stratejiler, toplulukları veya hükümetleri kışkırtmak ve istedikleri gibi yönlendirmek için kullanılır.
Bu tarz operasyonlar genel olarak “sahte bayrak” ya da “kontrgerilla” olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca “kirli savaş” veya “kara propaganda” olarak da bilinir. Aldatma stratejilerinin “Sahte Bayrak” şeklinde isimlendirilmesinin sebebi, geçmişte ahşap savaş gemilerine karşı tarafın bayrağının çekilmesi ve sezdirmeden yaklaşılmasıdır. Bu durumda diğer gemi kendisine yaklaşan geminin bayrağına bakarak onu dost zanneder ancak atış mesafesine girdiğinde iş işten geçmiş olurdu. İşte bu aldatma yöntemi günümüzde illegal karanlık operasyonların genel isimlendirmesi halini almıştır.
Dünya çapında çeşitli ülkelerin düzenlediği ve bugün artık ortaya çıkarılmış olan birçok sahte bayrak operasyonu vardır:
Nazilerin 1933 yılında Alman Parlamento binasını ateşe vererek suçu muhaliflerin üzerine atması bu yöntemin en bilinenlerindendir.
Japonların 1931 yılında bir tren yolunda bomba patlatarak suçu Çinlilere atması ve bu sayede Mançurya’nın işgalini haklı göstermeye çalışması da başka bir örnektir.
1950’lerde Gladyo tarafından İtalya’da ve bazı Avrupa ülkelerinde çeşitli suikastler gerçekleştirilerek suçun muhaliflere atılması da Sahte bayrak operasyonlarından biridir.
Bu operasyonları düzenleme konusunda dünya çapında üne sahip olan yapı ise kuşkusuz İngiliz Derin Devleti’dir. İngiliz derin devletinin yönlendirmesiyle yakın tarihte düzenlenen iki sahte bayrak operasyonu şöyle gelişmiştir:
İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN SAHTE BAYRAK OPERASYONLARINA ÖRNEK 1:
1953 İran Darbe Girişimi
1950’lerde İran’ın petrol gelirleri büyük oranda İngiltere’ye gidiyor ve İran halkı kendi öz kaynaklarından faydalanamıyordu.
İran’ın petrol sanayisini kamulaştırma planlarından korkan İngiliz derin devleti, 1952’de darbe fikrini ortaya attı.
Amerika Birleşik Devletleri’ni, İran Başbakanı’nı devirmek için ortak bir operasyon başlatmaya zorladı.
MI6, Başbakan Muhammed Mossadegh’in yerine geçirmek için General Fazlollah Zahedi’yi seçti. Darbeden iki gün sonra gizlice General Zahedi rejimine 5 milyon dolar transfer etti.
Bu sırada MI6 adına çalışan bazı İranlı işbirlikçiler bombalı eylemler gerçekleştirdiler. Amaç, ülkenin Müslüman halkını Mossadegh’e karşı kışkırtmaktı.
İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN SAHTE BAYRAK OPERASYONLARINA ÖRNEK 2:
1957 Suriye Darbe Girişimi
İngiliz derin devleti Ağustos 1957’de Suriye yönetimini devirmek için terör örgütlerini ve bazı sahte bayrak operasyonlarını organize etti.
Buna göre Suriye sınırında sahte kargaşalar oluşturulacak ve böylece bazı bölgeler işgal edilecek, üst düzey hükümet görevlilerine de suikastler düzenlenecekti.
Suriye hükümeti, “komşu ülkelere yönelik sabotajlar ve şiddet hareketleri düzenlemekle” sorumlu gibi gösterilecekti. Diğer bir deyişle İngiliz derin devleti tansiyonu yükseltmek için psikolojik ve operasyonel hünerlerini sergileyecekti.
İç ayaklanmaları körükleyecek, hapiste tutulan politik suçluları serbest bırakmaya çalışacak ve Suriye içindeki çeşitli örgütleri hükümet aleyhine harekete geçirebilecekti.
——–
Bu iki örnekten de anlıyoruz ki, dünyada amaçlarına ulaşmak adına “kötülüğü örgütleyip düzenleyen” derin güçler işbaşında.
Bu güçler, menfaatleri pahasına masum sivillerin hayatlarını kaybedeceği operasyonlar düzenlemekte sakınca görmüyorlar. Üstelik bu operasyonları başkaları düzenlemiş gibi göstererek yerel ve global medyada ve halk nezdinde kendilerini temize çıkarmaya çalışıyorlar.
Amaç kimi zaman derin yapının çıkarlarıyla çatışan bir hükümeti veya bir hükümet yetkilisini ortadan kaldırmak ya da bu hükümeti veya yöneticiyi itibarsızlaştırmak.
Kimi zaman da bir etnik gruba veya bir sivil toplum kuruluşuna karşı halkta nefret uyandırmak. Bu operasyonların etnisiteye veya inanç gruplarına karşı düzenlendiğini de sıklıkla görebiliyoruz.
Örneğin sahte kimlikli bir saldırgan kullanılarak eylem organize ediliyor ve bu kişi bir dine mensup, mesela Müslüman gibi gösterilerek yaptığı saldırı tüm Müslümanlara mal ediliyor. Böylece saldırının yapıldığı ülkede Müslümanlara karşı halkta nefret oluşturulmak isteniyor. Dolayısıyla Hükümetler de ülkelerindeki Müslümanların haklarını kısıtlayacak, onları sıkıntıya sokacak çeşitli uygulamalara mecbur bırakılıyor.
İşte bu tehlikeli stratejilere karşı hem halkların hem de hükümetlerin çok dikkatli ve titiz olması gerekiyor.
Tüm olayların en ince ayrıntısına kadar analiz edilmesi, arka planda gizli kalabilecek detayların gözden kaçırılmaması gerekiyor. Tabi ki olayların ilk göründüğü haliyle değil deliller ışığında değerlendirilmesi hayati önem arz ediyor. Ancak bu şekilde bir bireye, bir etnik gruba, bir dini inanca veya bir ülkeye yapılabilecek haksızlıkların ortadan kaldırılması mümkün olacaktır.
Daha da önemlisi, söz konusu kötülüğü örgütleyip düzenlemiş olan derin yapının amacına ulaşması engellenmiş olacaktır.