İNGİLİZ DERİN DEVLETİ VE YENİ SÖMÜRGECİLİK

II. Dünya Savaşı yılları, dünyada dengelerin büyük ölçüde değiştiği bir dönemdir. II. Dünya Savaşı sonrasında İngiltere, savaştan zaferle çıkmış olsa da, ekonomik ve askeri yönden büyük bir kayba uğramıştır. Üstelik I. Dünya Savaşı’ndan beri sömürgelerde özgürlük mücadelelerinin başlamış olması, İngiliz İmparatorluğu’nun sıkıntı çekmesine neden olmuştur. İngiliz derin devleti sömürgeler üzerinde doğrudan yönetimin maddi ve manevi külfetinden kaçınmak, ancak kontrolünü de tamamen kaybetmemek gayesindedir. Savaş sonrası çökme noktasına gelmiş olan sömürgelerdeki ekonomilerin toparlanabilmesi için, ülkelerin kendi topraklarındaki ekonomilerin doğrudan İngiliz derin devleti yararına kullanılması planına başvurmuştur.

Dahası İngiltere, iki dünya savaşına katılmış bir ülke olarak, dünyaya “barış yanlısı” bir görünüm vermeyi tercih etmektedir. Gerçekleşen insanlık suçları ve Churchill’in idaresi, kapalı kapılar ardında büyük eleştirilerin konusudur. İngiliz derin devleti, artık zulüm sistemini gizleyememektedir. İletişim yolları gelişmiş, dünya küçülmüş ve “insan hakları” sorgulanır olmuştur. Artık farklı bir stratejiye geçme zamanı gelmiştir.

İngiliz derin devleti, 20. yüzyılın ortalarından itibaren, kendisini büyük ölçüde yer altına çekmiştir. Yasadışı uygulamalarını farklı piyonlar kullanarak gerçekleştirme stratejisine yönelmiştir. Savaşlar ve iç çatışmalarda ABD’yi ön plana çıkarmış, sömürü sistemlerinde ajanlarını ve yancılarını kullanmıştır. Ülkelerin finans sistemlerine “legal” görünümlü faiz kurumlarını kullanarak hakim olmuş; ülkeler içinde, genetiğiyle oynanmış hibrit üretimlere ağırlık vererek tarımı tüketmiştir. Eğitim sistemine el atmış ve sömüreceği ülkeler üzerinde ırkçılık, sınıf ayrımı gibi suni terimleri bilimsel bir kılıfa sokarak sosyal Darwinizm’i yaygınlaştırmıştır. Söz konusu eğitim sisteminin bir sonucu olarak milli bilinci yok etmiştir. Dejenerasyonu ve ahlaki çöküntüyü yaygınlaştırarak, din, maneviyat, aile gibi manevi değerleri gitgide toplumlardan uzaklaştırmıştır. İngiliz derin devletinin yeni sömürge stratejisi, toplumları temel değerlerinden uzaklaştırarak bozguna uğratma ve sonra himaye altına alma şeklindedir. Bunda da tam planladığı şekilde başarı sağlamıştır.

Bu yeni sistemin adı “Yeni Sömürgecilik”tir. Yeni sömürgecilik, “Özgürlük” ve “demokrasi” gibi göz boyayıcı bazı terimlerle birlikte ortaya çıkmış; fakat gerçekte bu terimleri kendi sinsi amacı için kullanmıştır. Özgürlük ve demokrasi, elbette toplumlar için oldukça önemli ve bir toplumun var olması için şart olan kavramlardır. Bu kavramlar daima savunulmalı, geliştirilmeli ve güçlendirilmelidir. İngiliz derin devletinin yeni sömürgecilik stratejisinde bu kavramlara başvurmasının amacı ise başkadır. İngiliz derin devleti, bu terimlerin ardına sığınarak, ülkeleri içten içe sömürmüş, özgürlük vaat ederek toplumları daha fazla pranga altına almıştır.

Askeri bir darbe ile devrilene kadar 10 yıl boyunca Gana’nın bağımsızlık sonrası dönemde ilk başkanlığını yapan Kwame Nkrumah da buna dikkat çekenlerdendir. Nkrumah, sömürgeciliği sürdürmek için yapılan modern girişimler ile eş zamanlı olarak “özgürlükler”den bahsetmeyi, yeni­sömürgecilik olarak kabul etmektedir.257 Bu yöntemle sömürülen ülkeler, özgürlük ve bağımsızlık kavramlarının altında sömürüldüklerinin farkında dahi olmamışlardır. İngiliz gazetesi The Guardian bu gerçeği, “İngiltere, Afrika’nın kaynaklarının soygununda asıl rolü oynuyor” diyerek açıkça dile getirmiştir.258

Gazetenin yayınladığı rapora göre, Afrika’ya giriş yapan ve Afrika’dan çıkan toplam kaynak miktarı ölçülmüş ve şöyle bir sonuç elde edilmiştir: Afrika her yıl 192 milyar Pound kaybederken, kıtaya sadece 134 milyar Pound giriş yapmaktadır. Bu da Afrika’da her yıl net 58 milyar Pound’un kaybedildiği gerçeğini ortaya koymaktadır.259

KwameNkrumah İNGİLİZ DERİN DEVLETİ VE YENİ SÖMÜRGECİLİK
Bağımsız Gana’nın ilk Başkanı Kwame Nkrumah, “Yeni Sömürgecilik” tanımını ilk yapanlardandır.

Burada ilginç olan, kıtanın özellikle yeraltı kaynakları ve bazı bölgelerdeki tarım alanları bakımından dünyanın en zengin anakarası olmasıdır. Afrika, tüm zenginliğine rağmen hala yoksulluk –hatta  açlık– çekmektedir. Zengin kıtayı sömüren İngiliz derin devleti, bu sömürü sistemini çeşitli yöntemlerle de gizlemeye çalışmaktadır.

Yapılan gösteriş yardımları ve bu uğurda ön plana çıkarılan isimler, çoğunlukla senaryonun bir parçasıdır. The Guardian, 15 Temmuz 2014 tarihinde yayınlanan “Aid to Africa: Donations From West Mask 60bn Looting’ of Continent” (Afrika’ya Yardım: Batı’nın Bağışları, Kıtanın 60 Milyar Dolarlık Yağmalanmasını Maskeliyor) başlıklı yazıda bunun nedenini şöyle açıklamaktadır:

STK’lara göre, İngiltere ve zengin devletler, şirketlerinin, Afrika’nın kaynaklarını yağmalamalarına izin verirken aynı zamanda yardımlarla yaptıkları cömertliklerinden zevk alıyor.260

The Guardian‘daki yazıda bütün bunların İngiliz şirketlerince yapıldığı söylenirken, Health Poverty Action yöneticisi Martin Drewry İngiliz derin devletinin yaptığı “soygunun” merkezinin Londra olduğunu şöyle aktarmaktadır:

Genel anlayış, İngiltere’nin Afrika’ya yardımlarla “destek olduğu”. Fakat gerçekte bu yardımlar, çıkarılan milyarlar için bir sis perdesi görevi görüyor. Hadi daha gerçekçi bir dil kullanalım: Bu yapılan şey çapulculuktur; cömertliğin tam tersidir. Şunu da kabul etmeliyiz ki uluslararası olarak işletilen bu finansal sistemin kalbi Londra’dır.”

The Guardian‘daki bir diğer yazıda ise İngiltere’nin kendisine “yoksulların kahraman koruyucusu” imajı vermeye çalıştığı belirtilirken durumun çok daha farklı olduğu şöyle aktarılıyor: “Gerçek şu ki: İngiltere, Afrika’ya yardımda verdiklerinden daha fazlasını ondan alıyor. Biz Afrika’ya değil, onlar bize para yatırımı yapıyor“.261

NeoColon 1 İNGİLİZ DERİN DEVLETİ VE YENİ SÖMÜRGECİLİK
İngiliz The Guardian gazetesi, “Biz Afrika’ya değil, onlar bize para yatırımı yapıyor” diyerek Afrika gerçeğini tasvir etmiştir.
AfrikaSomuruTurkce İNGİLİZ DERİN DEVLETİ VE YENİ SÖMÜRGECİLİK
Afrika’ya Avrupa’dan yapılan devlet bazında yardımlar, gerçekte çoğunlukla göz boyamadır. Yapılan yardımların çok daha fazlası, sömürü yoluyla geri alınmaktadır.

İngiliz yazar Mark Curtis, The Great Deception: Anglo-American Power and World Order (Büyük Aldatmaca: Anglo-Amerikan Gücü ve Dünya Düzeni) isimli kitabında, İngiliz derin devletinin büründüğü “yardımsever” görünümü altında, Afrika ülkelerini nasıl sömürdüğünü şu cümlelerle anlatmıştır:

1967-69 tarihlerinde İngiltere’nin Yurtdışı Gelişmeden Sorumlu Bakanı görevini yapan Reg Prentice şöyle diyordu: “Yardım programımız, kendi yurtdışı pazarlarımıza bir yatırım olarak görülebilir. Bu durum tüm donör ülkeler için geçerlidir … Şu anda global yardım akışının yüzde 7.5’ini biz sağlıyoruz ama gelişmekte olan ülkelerden ithal edilen mallar için gelişmiş ülkelerden gelen siparişlerin yüzde 12’sini biz alıyoruz. Yardım programımız ödeme dengemize yardımcı oluyor … Dolaylı etkileri (yardımın ardından ticaret) ve diğer ülkelerin yardım programlarından aldığımız siparişleri düşününce son durum bizim lehimize oluyor. 1978-1984 arasında 1 milyon Pound’luk yardım 3.2 milyon Pound’luk ihracata yol açtı. 1982-91 arasında İngiltere’nin sağladığı her 1.00 Pound’luk yardım için, İngiliz şirketler 1.20 Pound aldı. Oxfam’ın bir raporuna göre Afrika, 1987’den beri 100 milyar dolardan fazla borç ödemesine rağmen borç seviyesi ¼ oranında arttı. 1995 yılında sadece İngiliz hükümeti (bankalar değil) gelişmekte olan ülkelerden borç servisi adında 262 milyon Pound aldı.262Afrika2 2 İNGİLİZ DERİN DEVLETİ VE YENİ SÖMÜRGECİLİK

Resmi rakamlara bakıldığında İngiltere, bütün bu ülkelere bağış ya da yardım adı altında para akıtan bir ülke gibi görünmektedir. Kuşkusuz hem İngiltere Hükümeti nezdinde hem de İngiltere’de sivil toplum kuruluşlarında bu yardımı vicdani bir görev olarak yapan ve gerçekten Afrika’nın ve diğer zorluk içindeki ülkelerin kalkınmasını isteyen kişiler çoktur. Ancak şu anki mevcut sistem, tüm iyi niyetli insanların çabalarına rağmen, İngiliz derin devletinin himayesinde işlemektedir. Bu sistemden İngiliz Hükümeti’nin kendisi dahi çıkamamaktadır. İngiliz derin devleti, her zamanki sinsi politikasını burada da uygulamakta, doğrudan sömüren taraf olarak görünmek yerine, Afrika’ya yardım sağlayan bir “dost” görünümünde ortaya çıkmaktadır. Rakamlara vurulduğunda ise durumun hiç de böyle olmadığı açıktır.

Elbette iyi insanların çabaları ses getirir. İyi insanlar, kendi vicdanlarına uyarak, şartlar ne olursa olsun, güç kimin elinde görünürse görünsün doğru olanı daima yapmakla yükümlüdürler. Fakat aynı zamanda iyiler, iyiliğin yaygınlaşabilmesi için İngiliz derin devleti gibi sinsi bir yapılanmayı da deşifre etmekle yükümlüdürler. Çünkü İngiliz derin devletinin gizli stratejileri, dünya çapında hala can yakmakta, bu mekanizmanın gizli kalması ise, zararı artırmaktadır. Deşifre ettikçe ve dünyaya hakim deccali yapının İngiliz derin devleti olduğu dile getirildikçe, bu sistemin de gücü kırılacak ve Deccal Komitesi, insanları aldatmanın bu kadar kolay olmadığını anlayacaktır.

Dünyada hiç kimse, acı ve yoksulluk çekmeye mahkum olarak bırakılamaz. Zavallı duruma getirilmiş her kişi ve her millet, vicdanlı insanların sorumluluğu altındadır. Hele ki bu insanlar, Deccal’in basit aldatmacaları sonucunda bu hallere düştüyse, bunu ortadan kaldıracak hamleler yapmak şarttır. Allah, iyilerin çabasını elbette görecek ve deccali sistemi ortadan kaldırıp, zayıf bırakılmışları refaha erdirecektir. Bunun için bize düşen, çaba ve duadır.

Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına mücadele etmiyorsunuz? (Nisa Suresi, 75)

DİPNOTLAR:

  1. Kwame Nkrumah, “The mechanisms of neo-coloni lism”, https://www.marxists.org/subject/africa/nkru mah/neo-colonialism/ch01.htm
  2. Martin Drewry, “It’s time NGOs admit aid isn’t going to ‘save’ Africa”, The Guardian, 22 Temmuz 2014, https://www.theguardian.com/global-development-professionals-network/2014/jul/22/africa-rescue-aid-stealing-resources
  3. Drewry, a.g.m
  4. Mark Anderson, “Aid to Africa: donations from West mask 60bn looting’ of continent”, The Guardian, 15 Temmuz 2014, https://www.theguardian.com/global-development/2014/jul/15/aid-africa-west-looting-continent
  5. Martin Drewry, “It’s time NGOs admit aid isn’t going to ‘save’ Africa”, The Guardian, 22 Temmuz 2014, https://www.theguardian.com/global-development-professionals-network/2014/jul/22/africa-rescue-aid-stealing-resources
  6. Mark Curtis, The Great Deception: Anglo-American Power and World Order, Pluto Press, 1998, e-book

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.