ZULÜM BİTMEDİ

Bir önceki bölümde saydığımız bazı Afrika ülkelerindeki olaylar, İngiliz derin devletinin Afrika’ya getirdiği zulmün çok küçük bir bölümünü yansıtmaktadır. İngiliz derin devleti, Afrika’da bu sayılanların dışında da pek çok ülkede dehşet saçmıştır.

Sömürgeci İngiliz derin devleti zenginleşirken, Afrika kıtası sahip olduğu toprakları, doğal kaynakları, kültürlerini ve yaşama hakkını kaybetmiştir. Bugün hala Afrika kıtasında açlık sınırının altında yaşam süren kitlelerin var olması, İngiliz derin devletini bu kıtaya ne denli büyük bir zarar verdiğinin bir göstergesidir. Avrupa kıtası bolluk içinde yaşarken, Afrika’da fakirlik, salgın hastalıklar, iç savaşlar ve kıtlık hakimdir.

Afrika Sömürü Sisteminde Kölelik

Afrikalı köle ticareti adı altında milyonlarca masum insan, İngiliz derin devleti tarafından Afrika’daki topraklarından alınıp Amerika’ya götürülmüştür. Bir o kadar insan da, içinde bulunduğu zor koşullardan dolayı yola çıkmadan önce ya da yolda yaşamını yitirmiştir. Sömürgecilik Tarihi adlı kitapta bu gerçeğe şöyle dikkat çekilmiştir:

Sadece 1486-1641 yılları arasında, yılda ortalama dokuz bin hesabıyla, sadece Angola’dan 1.389.000 köle getirilmişti. 1580’le 1680 arasındaki yüz yıl içinde, siyahi taşıyan Liverpool Limanı’nın gemileri, Yeni Dünya’ya üç yüz binden fazla köle getirdiler. Üç buçuk yüzyılda Afrika’dan milyonlarca ve milyonlarca siyahi taşındı. Bu miktara yola çıkmadan önce ölenler de eklenince, akıl almaz toplamlara varılmaktadır.253

Afrikalılar ölüm ile köle olmak arasında tercih yapmak zorunda kaldılar. Bu insanların geçimlerini sağladıkları tarlalar ve sürüler de talan edildi. İngiliz derin devletinin yancıları, köle olmaya elverişli görmedikleri insanları ise acımasızca katlettiler.

Kolelik3 ZULÜM BİTMEDİ

Afrika’da köle ticareti uygulamaları sonucunda can kaybının en az yüz milyonu bulduğu tahmin edilmektedir. Pek çok tarihçi ve bilim adamına göre bu rakam oldukça iyimser bir yaklaşımdır. Gerçek rakamın bundan çok daha fazla olması muhtemeldir. Çünkü asırlarca devam eden ve bir buçuk milyar insana karşı girişilen bir soykırım söz konusudur.254 Yaşanan vahşeti sosyolog Werena Rosenke şu şekilde özetlemiştir:

En fazla kazanç sağlayan, 15 ile 25 yaş arası erkek ve kadınlarla yürütülen ticaretti. Bu insanları ele geçirmek için çoğu kez köylerin diğer sakinleri soğukkanlı bir şekilde öldürülüyordu. On binlerce insan, iç kesimlerden sahil şeridine doğru zoraki yürüyüş konvoylarında can vermekteydi.255

Kolelik3 slave ZULÜM BİTMEDİ
Zengin bir İngiliz, bir başka insanı, sırf deri rengi farklı olduğu için kölesi ilan etmekte ve dilediği zaman onu kırbaçlayacak kadar kendinden aşağı görmektedir. Resimdeki gibi görüntüler, İngiliz sömürgeciliğinin yaygın olduğu dönemlerde sık rastlanan olaylardandır.

Afrika’dan getirilen kölelerin çektiği eziyet bununla sınırlı değildi. Yetersiz beslenme, sağlıksız koşullarda barınma ve çok çalıştırılma pek çok kölenin Amerika’daki ömrünün kısa sürmesinin başlıca nedenleri olmuştur. Az çalıştığı düşünülen ya da itaat etmeyen köleler ağır biçimde cezalandırılmış, kırbaç cezalarına maruz kalmışlardır. Kaçmaya çalışanların ya ayakları kesilmiş ya da infaz edilmişlerdir. Fransız yazar Marc Ferro, kölelerin yaşadıklarını şu cümleler ile anlatmıştır:

Bu zencileri Gine Sahili’nden satın alacağız (…). Bundan otuz yıl önce, güzel bir zenci için elli lira öderdik, yağlı bir öküzün beşte biri fiyatına … Onlara insan olduklarını söylüyoruz … sonra da onları koşum hayvanı gibi çalıştırıyoruz. Onları hayvandan beter besliyoruz. Kaçmak isteseler, bir bacaklarını kesip yerine tahta bir bacak takarak şekerkamışı ezme değirmenini kollarıyla çevirmelerini istiyoruz. Ve bütün bunlardan sonra, insan haklarından söz etme cüretinde bulunuyoruz!256

 

Darwinist Vahşetin Canlı Örneği:  “İnsanat Bahçeleri” ve Ota Benga

OtaBenga 1 199x300 ZULÜM BİTMEDİİngiliz derin devletinin ortaya atarak yaygınlaştırdığı Darwinist felsefe, sadece İngiliz derin devletinin Afrika, Avustralya ve Asya’yı sömürme siyasetiyle bitmemiş; akla, insanlığa ve vicdana sığmayacak çeşitli uygulamaların da öncüsü olmuştur.

Başta İngiltere olmak üzere çeşitli ülkelerde ardı arkasına açılan ve isimlerine pervasızca “Human Zoo” (İnsanat Bahçesi) denilen alanlar, bu kabusun vardığı son noktalardan biridir. Afrika ve Avustralya’dan getirilen, evi, ailesi, işi ve medeni bir hayatı olan çeşitli kabilelerden insanlar, bu insanat bahçelerinde hayvan muamelesi altında sergilenmişler, insanlar para ödeyerek bu bahçelere ziyarete gelmiştir. Afrikalı ve Avustralyalı normal insanlar, İngiliz derin devletinin “üstün ırk” yalanını yaygınlaştırabilmek için tel örgüler ardında teşhir edilmişler ve dönemin çoğu aristokratı bu sahtekarlığa aldanarak bu insanlık vahşetine alet olmuştur.

Söz konusu insanat bahçelerinin hikayesi ise şöyledir:

1800’lerin sonları ve 1900’lerin başlarında İngiltere ve diğer bazı Avrupa ülkelerinde, dünyanın dört bir yanından getirilen yerliler, “insanat bahçesi” adı verilen yerlerde sergileniyorlardı. Afrikalı, Kızılderili, Aborijin topluluklarından tutsak edilen insanlar, Avrupalılar tarafından sanki birer hayvanmış gibi hapsedilerek seyrediliyordu.1889’da Paris’te yarı çıplak şekilde sergilenen çoğunluğu Afrikalı 400 tutsağı, 18 milyon insan ziyaret etmişti. Kısa süre sonra Kuzey Amerika da Avrupa gibi bu kervana katıldı. İnsanlık ayıbı burada da devam ediyordu.

Tüm bu tutsaklar arasında belki de en çok aşağılanıp rencide edilen ise Ota Benga adlı bir Afrikalı pigmeydi.

Ota Benga, 1904 yılında, Samuel Verner adlı evrimci bir araştırmacı tarafından Kongo’dan getirildi. Adı, kendi dilinde “dost” anlamına gelen yerli, evli ve iki çocuk babasıydı. Bir gün çıktığı avdan köyüne döndüğünde karısının ve iki çocuğunun, kabilesinin çoğuyla birlikte öldürüldüğünü gördü. Daha sonra yakalanarak bir hayvan gibi zincirlendi, kafese kondu ve ABD’ye götürüldü. Buradaki evrimciler, St. Louis Dünya Fuarı’nda onu çeşitli maymun türleriyle birlikte kafese koyarak “insana en yakın ara geçiş formu” diye teşhir ettiler. Ziyaretçiler, Afrika’nın saf yamyamlarından biri diye lanse edilen Ota Benga’nın kendisini görmek için 25 cent, bir de dişlerini görmek için fazladan 5 cent para ödüyorlardı.

İki yıl sonra ise Benga, New York’taki “Bronx Hayvanat Bahçesi”ne götürüldü. Burada yaşanan insanlık vahşeti çok daha büyüktü; keza bir insan hayvanat bahçesinde sergilenmekteydi. Onu, birkaç şempanze, Dinah adı verilen bir goril ve Dohung adı verilen bir orangutan ile birlikte aynı kafese koyarak, hepsini “insanın eski ataları” adı altında sergilediler.

Kafesinin önündeki tabelaya adeta bir hayvanı tanıtır gibi şunlar yazılmıştı:

Afrika Pigmesi, “Ota Benga”

Yaş: 23 Yıl

Boy: 1.49 metre

Ağırlık: 46 kg

Kasai Nehri, Kongo Özgür Devleti, Güney Orta Afrika’dan

Dr. Samuel P. Verner tarafından getirildi.

Eylül ayı boyunca her öğleden sonra sergilenecektir.

Ota Benga, burada maymunları kucaklayıp oynamaya ve orangutanlarla güreşmeye zorlanıyordu. Hayvanat bahçesinin evrimci müdürü Dr. William T. Hornaday, “bu sözde nadide ara geçiş formuna sahip olmanın kendisine verdiği gurur” hakkında uzun konuşmalar yapmış, ziyaretçiler de kafese konan Ota Benga’ya sıradan bir hayvan gibi davranmışlardı.

New York Times gazetesinin o dönemde yayınlanan bir nüshasında ziyaretçilerin tavrı şöyle aktarılıyordu:

OtaBenga 1 257x300 ZULÜM BİTMEDİParkta 40 bin ziyaretçi vardı. Bu kalabalıktaki hemen hemen her erkek, her kadın ve her çocuk parktaki Afrikalı vahşi adamı görmek için maymun kafesini ziyaret ediyordu. Uluyarak, alay ederek, bağırıp çağırarak pigmeyi rahatsız ediyorlardı…1

New York Journal gazetesinin 17 Eylül 1906 tarihli nüshasında ise, bu uygulamanın evrimi kanıtlamak için yapıldığı, ancak büyük bir haksızlık ve zulüm olduğu şöyle vurgulanıyordu:

Bu insanlar düşüncesizce ve akılsızca bir maymun kafesinin içerisinde Afrika’dan getirilen küçük bir insanı sergilemişlerdi.

Onların düşüncesi muhtemelen evrimdeki bazı derin dersleri insanlara öğretmekti. Aslında başarılan tek sonuç, bu ülkenin beyazlarından, en azından sempati ve nezaketi hak eden Afrika ırkının, vahşet gösterilerine maruz kalması, ardından da hor görülmesidir.

Aynı güç tarafından yaratılan, hepimizi aynı yere yerleştiren, aynı hisleri ve aynı ruhu lütfeden Allah’a karşı … bir insanı maymunlarla bir kafese kapatmak ve bunu alay konusu edinmek çok ayıp ve iğrençtir…2

Kısa sürede ziyaretçi rekoru kıran hayvanat bahçesi yönetimi diğer taraftan insan hakları savunucularının artan baskılarına dayanamadı ve Ota Benga’yı bir süre sonra serbest bıraktı. Serbest kalınca İngilizce öğrenip bir tütün fabrikasında iş bulan Ota Benga fiziksel olarak serbest olsa da zihninden yaşadıklarını atamadı ve 1916’da kalbine ateş ederek intihar etti.

Ota Benga, Kongo’da yaşadığı çevrede oldukça insan canlısı bir kişilik olarak tanınırdı. Kuşkusuz ki intihar, İngiliz derin devletinin getirdiği vahşi sisteme karşı başvurulacak bir yöntem değildir. Fakat bu örnek, Darwinist sistemin getirdiği vahşeti, dehşeti ve korkunç sonuçları görmek bakımından önemlidir.

İlginç olan bu trajedinin İngiliz derin devleti üzerinde hiçbir baskıya sebep olmamış olması ve zulmün bu olaydan sonra da yıllarca devam etmesidir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da insanat bahçeleri azaldı. Kalan son insanat bahçesi de 1958 yılında Belçika’da kapandı. Fakat zihniyet değişmedi. İngiliz derin devleti, korkunç Darwinist sahtekarlığı, sistematik olarak yaygınlaşmaya ve kitlelere empoze etmeye devam etti.

Bugün insanlar hayvanat bahçelerinde kafese kapatılmasalar da, bir kısım insanların “gelişmemiş” olduğuna dair ürkütücü zihniyet, kimi çevrelerde yoğun olarak devam etmektedir. Evrim teorisinin bir sahtekarlık olduğuna dair açıklamalarımız ve verdiğimiz bilimsel deliller, bu konuda pek çok zihni aydınlatsa da, bu konuda çabaların devam etmesi şarttır. Tüm insanların Yaratıcımız Allah tarafından yaratıldığı, evrim diye hayali bir sürecin asla yaşanmadığı ve her birimizin Hz. Adem (as)’ın çocukları olduğumuz gerçeği ısrarla ve bilimsel delilleriyle anlatılmalıdır. Farklı ırklar, Rabbimiz’in yarattığı çeşitliliğin bir parçasıdır ve bir güzelliktir. Allah, bu gerçeği ayetinde şöyle belirtmiştir:

Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, alimler için gerçekten ayetler vardır. (Rum Suresi, 22)

Bir başka ayette ise Rabbimiz, tüm insanların Hz. Adem (as) ve eşinden geldiğini belirtmekte ve çeşitliliğin, insanların birbirleri ile tanışması için yaratılan bir güzellik olduğunu belirtmektedir. Aynı ayette Allah, üstünlüğün ırk veya soya değil takvaya bağlı olduğunu belirtmektedir:

Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)

 HumanZoo ZULÜM BİTMEDİ
 İnsanlık tarihinin en dehşet verici olaylarından biri olan İnsanat Bahçeleri, Darwinist propagandanın vardığı en ürkütücü boyuttur. Bu insanlık ayıbı 1958’de tamamen kaldırılsa da, zihniyet aynı kalmıştır.
  1. Philips Verner Bradford, Harvey Blume, Oto Benga: The Pygmy in the Zoo, Canada, Ekim 1993, s. 269
  2. Philips Verner Bradford, Harvey Blume, Oto Benga: The Pygmy in the Zoo, Canada, Ekim 1993, s. 267

 

DİPNOTLAR:

  1. Raimondo Luraghi, Sömürgecilik Tarihi, Çev: H. İnal, E Yayınları, İstanbul 2000, s.213
  2. Frantz FANON, Yeryüzünün Lanetlileri, (Çev. B. DOKTOR), İst., 1984, s. 262
  3. Werena Rosenke, Sefaletin Mimarı Avrupa, Niçin Aztekler Avrupa’yı Keşfetmedi?, Derleyen: P. Wahl, Çeviren: Levet Kafadar, İletişim Yayınları, İstanbul, 1993, ISBN: 9789754703054, s. 60-61
  4. Marc Ferro, Sömürgecilik Tarihi, Çev: Muna Cedden, İmge Kitabevi, 1. Baskı, Ankara, 2002, s. 290-291

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.